Müslüman coğrafyalarındaki dertlerimiz her yerde aynı..

Selâhaddin Çakırgil

*Güzel ve yaldızlı kelimelerin arkasına sığınmak müslümana yakışır mı?

"Cund-i Ensarullah.." (Allah"a yardım edenlerin askerleri..) 

Ne kadar mütevâzı"  bir isimlendirme, değil mi?

Bazı çevreler onları "tekfirciler" (liderleri Mustafa Şukrî"nin, Mısır"da 30 yıl öncelerde, Enver Sedat rejimi tarafından, "mürted olduğu" gerekçesiyle idâm edildiği "et"Tekfir ve-l"Hicreh..) diye anılan bir grubun üyeleri olarak tanıtıyor; kimileri de, "El"Qaide"nin üyeleri..

Gazze"de hükûmet zaafi olduğunu düşünerek, (ki, bu zaaf hali reddedilemez.. Bütünüyle siyonist İsrail rejminin işgali altında olan ve onun izin verdiği kadarıyla özerk bir yönetim oluşturulmuş bulunan Filistin"de, Batı Şeria"da "El"Feth ve Gazze"de de HAMAS  adıyla iki başlı bir yönetim bulunması da tuzu-biberidir, bu zaafın..) işbu "Cund-i Ensarullah" ın, kendisine dayanabileceği bir toprak parçası olarak gördüğü Gazze"de, İslam Devleti ilan etmesiyle, gelişmeler öylesine sür"atli cereyan etti ki, HAMAS Yönetimi İçişleri Bakanlığı, bu grubla girişilen silahlı çatışmada, liderleri de dahil, 22 üyesinin öldürüldüğünü açıkladı..

Şimdi, ya kenarından geçiyoruz haberin.. Ya da, yapılan suçlamaları, suçlayanlara duyduğumuz yakınlık veya uzaklığımıza göre değerlendirmeye çalışıyoruz..

Ama, burada çok ciddî ve hattâ korkunç bir durum var..

Yani, müslümanlar kendi aralarında ihtilafa düşüp, birbirleriyle boğazlaşınca, hayıflanmakla veya şu taraf daha haklı, bu taraf haksız veya taraflardan birini mürted olmakla suçlayıp işin içinden çıkabildiğimi sanıyoruz..

Böylece de, iyiniyetle yapılan cinayetlere "yeşil ışık" yakıyor gibiyiz sanki..

HAMAS, kendisinin Gazze"de bir zaafı temsil ettiği mesajını da veren ve kendi dışındaki güç odaklarınca varlığı ilan olunan bu gibi bir "İslam Devleti" uygulamasına karşı çıkarken; enazından o "İslam Devleti"  kurdukları iddiasında bulunan grup kadar, bir çok âyet, hadis ve sair İslamî dayanakları kendi davranışlarına delil olarak gösterebilir..

Ama, o kadar katı ve yokedici bir mukabele gerekli miydi;  öldürmeden, tutuklayıp ikna veya toplumdan tecrid yoluyla bir başka çözüm yolu bulunamaz mıydı?

Tarihten gelen ve güçlü olduğumuz zaman, "Söyletmen urun! Fitneyi  büyümeden boğun!.." mantığıyla hareket etmek, asıl yöntemimiz olmaya devam edecek mi hep..

Ünlü tarihçi / filozof, (ing.) Arnold Toynbee,  -türkçeye "Medeniyet Yargılanıyor" ismiyle tercüme edilen eserinde- Afganistan ve Türkiye"de 1925"deki iç boğuşmalarda yenik düşen tarafların imha edilişinin son derece acımasızlığını anlatmak isterken, bu mağlubların, o yörelerdeki ingiliz güçlerine sığınmayı tercih ettiklerini söyler.. Halbuki, o boğuşan taraflar,  zâhiren de olsa, aynı inanç dairesi içinde oldukları kabul edilenler idi..

Bu iç boğuşmalardaki korkunç kin ve nefret, hemen bütün müslüman coğrafyalarında devam ediyor..

Efendim, bu haller bütün insan topluluklarında görülen haller değil mi denilebilir; ama, başkalarının yaptıkları onlara tabiî gelse de, bunlar müslümanlara da tabiî gelebilir mi?

*

Ve" Afganistan" "Diyar-ı vahşet, feryad"u figan.."

20 Ağustos günü, Afganistan"da cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimi yapılacak..

İlginç seçim çalışmaları yapılıyor ve seçim çalışlalarında, İran"da 12 Haziran"da yapılan seçimlerdeki gibi renkli ve pek alışılmamış propaganda yöntemlerine başvuruluyor..

Temenni edelim ki, neticesi de, İran"daki gibi, yığınla problem, husûmetler olmaya..

Ama, şimdiden gözüken o ki, bu seçimler pek kolay geçmiyecek gibi..

İşgalci Amerika liderliğindeki  NATO güçlerine ve Hâmid Karzaî liderliğindeki yerli rejimin asker ve polislerine ve kamu görevlilerine karşı yıllardır silahlı mücadele veren Tâlibân Grubu, Karzaî Hükûmeti"nce seçim günü için açıklanan "tek günlük ateş-kes" e riayet edilmiyeceğini, topluma dehşet salıcı mahiyetteki ve nice etkin adaylara yönelik suikasd ve diğer saldırılarla göstermekte..

Tâlibân"ın, "seçim günü, parmaklarında oy kullandığına dair boya bulunanların parmaklarının kesileceği"ne dair tehdidlerini de bir ayrı dehşet dalgasını yayıyor ülkeye..

Bu seçimlerdeki cumhurbaşkanlığı yarışında,  Merve Kavakçı"yı andıran propaganda posterleriyle dikkati çeken ve Afganistan için epeyce bir yenilik sayılabilecek Şehnaz Gavsî gibi bir hanım ve de Dünya Bankası"nda çalışan ve (Afganistan"ın Kemal Derwish"i) diye nitelenmeye çalışılan Eşref Ganî gibi adaylar olsa bile, asıl rekabetin Hâmid Karzaî ile, eski Dışişleri Bakanı Dr. Abdullah Abdullah arasında geçeceği anlaşılıyor..

(Tepeden tırnağa gurka ile örtülü Afgan hanımlarının, Şehnaz Gavsî"nin resimlerine bakışını yansıtan fotoğraflar dünya medyasında ilgi uyandırıyor..)

Karzaî, Amerika eliyle oturtulmuş olsa bile, hem yıllardır C. Başkanlığı makamında oturduğu ve hem de -ekseriyeti oluşturan- peştun kavminden olduğu için, onun seçilebileceği kabul ediliyor.. Ancak, Tâlibân da, Karzaî"yi seçtirmemeye çalışıyor ve Dr. Abdullah seçilirse, bu, Tâlibân"ın zaferi sayılacak..

Gerçi, Dr. Abdullah, halihazırdaki Afgan Meclisi"nde "taciklerin temsilcisi" olarak bulunuyorsa da, bu, onun (merhûm) Ahmed Şah Mes"ud"un yakın çalışma arkadaşı olmasından kaynaklanıyor.  Kabil"de, 1925"lerde (Beççe-i Saka Habibullah)"ın ve 1992-96 arasında da Burhaneddin Rabbanî gibi tacik kavminden kişilerin eline geçen iktidarın bir daha peştun olmayanlar eline geçmemesine dikkat gösteren Talibân"ın  Dr. Abdullah"ı desteklemesi, onun  tacik m.vekili olsa da, babasının peştun olmasıyla izah ediliyor..

Bu arada, Karzaî, rakiblerine, karşı oldukça mülayim bir yaklaşım sergilemesi ve hattâ Talîban"la da dolaylı müzakere kapılarınını açık tutmasıyla ve ayrıca Abdullah ve Ganî"ye gelecekteki hükûmetinde yer vereceği gibi vaadlerle,  iç boğuşmalardan yorgun düşen Afgan toplumunda, en tercih edilebilir bir kişi olduğunu hissettirmeye çalışıyor..

Karzaî ayrıca, seçim öncesinde, geçen sene, işlediği cinaye korkunç cinayetlerden dolayı hesaba çekileceğini anlayınca önce Özbekistan"a ve ve sonra da Türkiye"ye kaçan ve TC"nin himayesine mazhar olan A. Reşid Dostum isimli ünlü kaatil generalin ülkeye dönmesine de izin vererek özbek kavminden olanların, ve keza, Afganistan"da, "Hezarecât" denilen 2 milyon kadar şiî müslümanların başındaki Âyetullah Muhsinî"nin özellikle hanımlarla ilgili ve Talîban"ın isteklerine de paralel (eşinin isteklerine karşı çıkan kadınların ağır baskı altına alınabileceğine dair) bazı baskıcı kanunî düzenlemelere "evet" diyerek de, Hezarecât"ın desteğini kazanmış olabileceği hesab ediliyor..

Evdeki hesab çarşıya uyarsa, tabiî..

Bu arada, "Pakistan Tâlibânı"nın lideri Beytullah Mehsud"un Ağustos başında Amerika- Pakistan ortak operasyonları sonunda öldürüldüğünün kesinlik kazanması ve onun intikamının alınacağının Tâlibân"ca açıklanmasından sonra; 17 Ağustos günü de, Pakistan"da yıllarca, özellikle şiî kitlelere karşı kanlı eylemleriyle dikkati çeken ve sonunda kanundışı ilan edilen "Sipah-i Sahabe"  (Sahabe Ordusu) isimli silahlı mücadele teşkilatının lideri Allâme Ali Şir Haydarî"nin bir suikasd sonucu öldürülmesi ve "Pakistan Ulemâ Şurası"nın bu suikasd üzerine üç gün genel yas ilan etmesi, bu cinayetin önemini anlatıyor ve yeni kanlı eylemlerin kapısının açılacağı korkusu toplumu sarıyor..

Nitekim, Şir Haydarî"nin öldürüldüğünün açıklanmasıyla, Karaçi"de sokaklara dökülen kızgın kitleler, lastik ve çöp bidonlarını, yol kenarlarından söktükleri ağaçları ve kamu ve özel kişilere aid binalar ve taşıtlarla supermarketleri ateşe vermişlerdir.

Unutmayalım ki, Afganistan ve Pakistan rejimlerinin her ikisi de resmî olarak, "İslam Cumhuriyeti" ismini/ sıfatını taşıyorlar..

Ve aynı bölgedeki üçüncü bir "İslam Cumhuriyeti" nizamıyla yönetilmekte olan İran"daki son gelişmelere de inşaallah sonraki yazıda değinmek ümidiyle..

 

Haksöz