Mısır İntifadası Yeni Ortadoğu Devrimlerinin Motorudur

Nureddin Şirin

Tunus halkının diktatör Zeynelabidin bin Ali rejimini deviren devrimi, Mısır halkının Mısır diktatörü Hüsnü Mübarek"e karşı devrimci başkaldırısının da habercisi oldu. Bugün Mısır halkının intifadası, sadece Mısır"daki gayri meşru statükonun değil, bununla birlikte ABD ve İsrail işbirlikçisi tüm Arap rejimlerinin yıkılışının da habercisi durumunda...

İngiliz Stratejisyenlerden Fawaz Gerges "Bu Arap dünyasının Berlin duvarıdır. Baskıcı duvar yıkılmıştır, korku bariyeri ortadan kaldırıldı. Bu bölgedeki statükonun sonu anlamına geliyor. Mübarek"in hayatta kalıp kalmamasının bir önemi de kalmadı artık" şeklindeki analizi bu gerçekliği en güzel bir şekilde özetlemekte.

30 yıl öncesinde, Hüsnü Mübarek"in yeni Mısır Cumhurbaşkanı olduğu dönemde, Yeni Devir Gazetesi"nde yayınlanan "İran Irak Savaşı ve Ortadoğu"da Değişen Güç Dengeleri" başlıklı bir yazımızda, Mısır rejiminin diğer Amerikancı Arap rejimleriyle birlikte ergeç bir gün yıkılacağını belirtmiştim; çünkü Mısır rejimi, özellikle Enver Sedat yönetimiyle birlikte İslam Ümmeti"ne ihanetin merkez üssü haline gelmişti; bunun en belirgin göstergesi de "Camd David" anlaşmasını imzalayarak siyonist rejimin varlığını resmen tanıması ve Filistin"i Siyonistlere satma ihanetiydi. Camp David anlaşması sadece Mısır ile siyonist rejim arasında varılan bir anlaşmadan ibaret değildi.

"Arap-İsrail Barış Görüşmeleri" ve "Arap barış İnisiyatifi" adı altına başlatılan daha sonra değişik formülasyonlarla sürdürülen, günümüzde de Mahmud Abbas liderliğindeki El Fetih kadrolarının başını çektiği "ihanet çizgisi"nin temel başlangıç noktası olmuştu.

İsrail işgali altındaki Golan tepelerini geri almak için Suriye yönetiminin de Hafız Esad döneminde, Siyonist rejim ile anlaşmanın eşiğine geldiğini, İran"ın araya girmesiyle bu kapının kapatılma durumunda kaldığını da hatırlamak gerekir.

Şuna da hatırlamak gerekir ki; "Oslo Anlaşması" sonrasında, "Filistin İntifadası"nın kuşatıldığını, Yaser Arafat liderliğinde ortaya çıkartılan "Özerk Yönetim"in siyonist rejimin bir koltuk değneğine dönüştürüldüğünü, Özerk yönetim güçlerinin siyonist rejim adına Filistinli mücahidleri arkadan vurmaya başladığını, birçok mücahidi tutuklayıp işkence ettiğini, El Fetih eliyle Filistin toprakları üzerinden siyonist rejimin bekçiliği görevinin sürdürüldüğünü göz önünde bulundurmamız gerekir...

Yine bu sürecin bir devamı olarak, Hamas Hareketi"nin seçimlerden galip çıkıp Filistin hükümeti kurmasının siyonist işgale karşı yol açtığı tehdidi ortadan kaldırma görevinin El Fetih içindeki birtakım çetelere verildiğini, Muhammed Dahlan gibilerinin başını çektiği bu çetelerin de Mısır rejimi tarafından beslenip yönlendirildiğini, Dahlan"ların Kahire"yi kendilerine stratejik bir üs olarak seçtiklerini hatırlama durumundayız.

Yine aynı şekilde, Hamas hareketinin siyonist rejime karşı "direniş" yolunu terk etmemesi ve siyonist rejimin varlığını tanımaması üzerine, Gazze"ye uygulanan siyonist ambargonun en güçlü destekçisinin Hüsnü Mübarek rejimi olduğu, Gazze"ye insani yardım ve temel ihtiyaç malzemelerinin ulaştırılması için çok güç şartlar altında kullanılan tünellerin yıkılması, hatta Filistinlilerin bu tüneller içinde canlı canlı zehirlenerek katledilmesi, ayrıca tünelleri işlevsiz hale getirmek ve yeni tünellerin kazılmasını önlemek amacıyla Gazze sınırına çelik duvar örülmesi gibi emsalsiz ihanetlere imza atan bu rejimin en belirgin üç özelliği olduğunun altını çizmek gerekiyor:

1- Siyonist rejimin güvenlik payandası olmak

2- Filistin İslami direnişininin kırılması, hususen Hamas hükümetinin yıkılması için her yola başvurmak

3- Siyonist rejimin tanınması için sürdürülen girişimlere öncülük etmek

İşte tüm bu 30 yıllık ihanet geçmişinin başlangıç noktası "Camp David anlaşması" olmuştu. Enver Sedat"ın yanında ABD tarafından Amerikan Başkanı Jimy Carter, siyonist rejim tarafından ise İsrail başbakanı Menahem Begin vardı. Sedat kendini hem mağrur hem güçlü hem de iktidarından emin görüyordu.

Ancak, İslam Ümmetine ve özelde de Filistin"e karşı sergilenen bu büyük ihanete boyun eğmeyen bu anlaşmanın yol açtığı ihanet lekesini kaldırmaya ahd etmiş ve azmetmiş Mısırlı yiğitler 1981 yılında Enver Sedat"ı askeri bir tören esnasında cezalandırarak, ümmetin şerefini ve Filistin davasının geleceğini korumuşlardı.

Bu kutlu eylemi gerçekleştiren Teğmen Halid el İsllambuli ve arkadaşları askeri mahkemede demir kafeslerin arkasında yargılanıp idam cezasına çarptırılırlarken, onlar kendilerinin şehadetlerinin bir son olmadığını şu sözleriyle haykırmışlardı:

"Bekle Kudüs Geliyoruz!"

Hüsnü Mübarek iktidarının ilk günlerinde Halid İslambuli ve arkadaşlarını idam ettirirken, Enver Sedat"tan devraldığı ihanet diktatörlüğünü sonuna kadar sürdürebileceğini ve "bekle Kudüs geliyoruz!" diye haykıran yiğitlerin seslerini ebediyen kestiğini düşünmüştü...

Ancak bu ses, 1987 yılında Filistin İntifadası"yla, Filistin çocuklarının elinde tanklara atılan taşlarla, Hamas"ın ve İslami Cihad"ın lider ve komutanlarıyla bir kez daha karşısına çıkmıştı. Bu ses öylesine bir sesti ki, bu feryad sadece işgal altındaki Filistin topraklarının özgürlüğünü değil, İslam dünyasındaki bütün hain rejimlerin, sırtını Amerika"ya dayayan, siyonist rejimle gizlide-açıkta işbirliğine giren bölgesel tüm diktatörlüklerin yok oluşunu da müjdeliyordu...

İşte bugün Mısır Firavun"u yolun sonuna geldi; kendisine half seçmesi, yeni başbakan ataması, ülkede sıkıyönetim ilan edip tankları sokaklara göndermesi bu sonucu asla değiştiremelecek. Yolun sonuna gelen sadece Hüsnü Mübarek değil elbette. Tunus"tan başlayan "intifada dalgası" Amman ve Riyad"a kadar ulaşacak, bütün Ortadoğu gasıp, hain, işbirlikçi ve satılmış rejimlerin kirli ve zorba vesayetinden kurtulmuş olacaktır.

Tabi ki bu da Seyyid Hasan Nasrullah'ın ifadesiyle "İsrailsiz bir Ortadoğu" demektir...

Siyonist rejim Temmuz 2006'da Lübnan'a saldırdığında Hizbullah'ın yok edileceğini ve böylece "İslami direniş" defterinin kapatılacağını vehmeden dönemin ABD Dışişleri Bakanı Cordalize Rise'nin Lübnan ziyareti sırasında dillendirdiği "Yeni Ortadoğu" değildi bu...

Müstekbirlerin her ne hesabı olursa olsun, bütün güçlerin üzerinde Allah Tebareke ve Teala'nın da bir hesabı vardır; ve Allah "zulmedenler yakında nasıl bir inkılabla sarsılacaklarını bileceklerdir" buyurarak, müstekbirlerin yazgısını baştan beyan etmiştir...

"Özgür Kudüs" davası bir dönüm noktasına daha girdi; Ümmetimiz Kudüs'e daha da yaklaştı; Kahire'den yükselen her bir feryad siyonist rejimin başına inen bir balyozdur.

"Kudüs'ün Muhafızı" olarak tanınan Şeyh Raid Salah'ın Mısır İntifadası için "Yeni dönemin sonuçları, işgalci İsrail'in sonunu getirecektir" şeklindeki beyanı bu hakikatin bir ifadesidir...

Ümmetimize kutlu olsun

Kudüs'ümüzün gözü aydın olsun...

Başta İhvan-ı Müslimin olmak üzere, firavun Hüsnü Mübarek diktatörüne başkaldıran Mısır halkına, yiğit gençliğine, özgür ve pek vicdanlara selam olsun...

"Bekle Kudüs Geliyoruz!"

Devam edecek.

VELFECR