Milli Görüs, Siyonist Rejimin Varlığını Tanımıyor

Nureddin Şirin
 

"Prof. Numan Kurtulmuş ve Reel-Politik Talihsizliği" başlığı altında yazdığımız yazıda, Sayın Kurtulmuş'un Avrupa'da yaptığı konuşmada İsrail devletinin varlığı noktasında kullandığı ifadelerin bir "reel politik talihsizliği" olduğunu belirterek, Milli Görüş siyasi geleneğinin bu söylemle çeliştiğine dikkat çekmiştik.

Bu yazımız üzerine değişik tepkiler aldık, görüşmelerimiz oldu. Tam bir huzur ve itminanla, Milli Görüş hareketinin siyonist rejimin varlığı karşısındaki tavrın kabullendiğimiz ve savunduğumuz tavır olduğunu bir kez daha perçinlemiş olduk...

Samimi dostlarımızın açıklamaları ve bilgilendirmeleri ile bu itminanımızı bacı ve kardeşlerimle paylaşmak, kendisine büyük saygı duyduğumuz Sayın Numan Kurtulmuş'un sözlerinden kaynaklanabilecek yanlış anlaşılmalardan uzak durduğumuzu belirtmeyi gerekli gördük..

Ayrıca yazımızın diğer bazı internet sitelerinde yayınlanmasıyla birlikte, bu yazının değişik amaçlarla da kullanıldığı durumuna karşı, iyi niyetle ve kardeşçe yaptığımız uyarıcı bir eleştirinin Numan beyin şahsına, misyonuna yönelik farklı amaçlarla kullanılmasına sebebiyet verdiğim için de kendisinden özür diliyor, helallik istiyorum...

İslam dünyasının evrensel islami hareketlerinin değişmez kırmızı çizgileri olagelmiştir hep. Bizler İslami kimliğimizi, misyonumuzu ve kavgamızı bu kırmızı çizgiler üzerine bina etmişizdir:

1- İslam Ümmeti tek bir ümmettir, İslam ümmetini, bölge, kavim ve mezhep noktasında ayırmayız, bölmeyiz, parçalamayız. Buradan hareketle "Dünya İslam Birliği" değişmez ve terkedilmez şiarımızdır.

2- İslam dünyasının en azılı düşmanları Amerika, İsrail ve haçlı batılı güçlerdir. Emperyalizmin siyasi, askeri, iktisadi, kültürel, psikolojik saldırganlığı karşısında, ümmet olarak her alanda, mümkün olan her yol ve yöntemle karşı koymayı en büyük görev ve sorumluluk biliriz. Bunun kısaca adı "İslami Direniş"tir. Küfür, şirk, zulüm, tuğyan, istikbar var oldukça İslami direniş de var olacaktır. Hangi alanda ve hangi yöntemle olursa olsun, İslami direniş her bir müslümanın müslümanca duruşunu ifade eder.

3- "İsrail işgal rejimi" ve "siyonizm" sadece Filistinlilerin değil, bütün yeryüzü müslümanlarının en büyük düşmanıdır. Siyonizmle mücadele etmek ve siyonist varlığı tarihin çöplüğüne atıncaya kadar bu kanser tümörü ile mümkün olan her yol ve yöntemle savaşmak müslüman olan herkesin vazifesidir.

4- Siyonist İsrail rejimi bütünüyle gayri meşrudur. Bu rejim hiç bir surette ve şartta tanınamaz. Siyonist rejimin ayak bastığı her toprak işgal edilmiş Filistin topraklarıdır. Filistin toprakları Rabbimizin mübarek ve mukaddes kıldığı topraklardır ve ümmetimizin mukaddesatındandır.

5- "Siyonizme karşı mücadele" ümmetimizin mücadelesinde eksendir: öncelikli görev ve sorumluluğumuz başta işgal edilmiş Filistin topraklarında olmak üzere, siyonizmi bütün yeryüzünde mağlup edip bu habis uru yeryüzünden temizlemek en büyük vazifemizdir.

Milli Görüş camiasındaki kardeşlerimiz ile bu ilke ve hedeflerde bir ihtilafımız olmadığı için, ümmet birliği, kardeşliği ve dayanışması içerisinde zulme, tuğyana, istikbara karşı mücadelemizde her zaman için omuz omuzayız, bu minval üzere bütün kardeşlerimizle evrensel zaferimize kadar da beraber olacağız inşallah.

Siyonist İsrail rejim güçleri 27 Aralık'ta Gazze'ye yönelik soykırım saldırılarını başlattığında, Türkiye sathında şehir şehir "Gazze ile dayanışma eylemleri ve etkinlikleri" gerçekleştirildiğinde, Milli Görüş hareketini varlığına ve tarihi geleneğine yaraşır bir şekilde ayakta gördük, bizler de mümkün olduğunca değişik şehirlerde düzenlenen programlara bizzat katılarak bu mücadele saflarında yerimizi almaya çalıştık...

Bunlardan en sonuncusu ve anlamlısı, Adana'da Anadolu Gençlik Derneği Hanımlar Komisyonu'nun düzenlediği "Gazze ile Dayanışma" programıydı.. Bu program için ayrı bir yazı yazmak da istemiştim. Bu vesileyle, bu programı düzenleyen bacılarıma bir kez daha tebriklerimi sunmak istiyorum..

Ancak, genelde bütün müslümanlarda olduğu üzere, Milli Görüş camiasında da gözlemlediğim bir eksikliği de vurgulamak istiyorum. Bizlerin "Kudüs davası" noktasında yapacağımız faaliyetler, düzenleyeceğimiz eylemler ve oluşturacağımız gündemler, sadece siyonistlerin katliamlarının ardından gelmemeli, Kudüs davasını her günümüzde gündemimizde tutabilmeli, Kudüs'ümüz özgürleşinceye, siyonist varlık tarih sahnesinden silininceye kadar her an ayakta, zinde ve faal olabilmeliyiz...

Yönetici ve öncü konumunda olan ağabey ve kardeşlerimizde bazen bu konuda ciddi bir zaafiyet gözlemleyebiliyoruz. Siyonizme karşı mücadeleyi, Kudüs davasını gündemin birinci maddesi olmaktan çıkaranlar, ya da bu konudaki sorumluluklarını ifa etmekte gaflet gösterenler, sonuçta bu vazifenin sıradanlaşmasına yol açanlar önemli bir zaafiyet arzediyor demektir. Bu büyük bir vebal değil mi?

Bizim bulunduğumuz her kurum ve yapı içerisinde bir "Filistin Komisyonu" bir "Kudüs Komitesi" teşkil etmemiz gerekmez mi? Kültür Komisyonu, Yardım Komisyonu, Hanımlar Komisyonu, Dış ilişkiler Komisyonu, Basın Yayın Komisyonu vs. var da niçin bir "Filistin Komisyonu" yok? Filistinle ilgili bir resim sergisi açmakta, bir film gösterimi yapmakta, birkaç belgesele ulaşmakta niçin zorlanıyoruz?

Siyonist rejim katliamlarına karşı gösterdiğimiz tepkilerde sürekli olarak "Hepimiz Filistinliyiz" "Her Yer Gazze" diye haykırıyoruz da, katliam olmadığı zaman Filistinliliğimiz niçin buharlaşıyor? Gazze'yi niçin unutuyoruz? Filistin'deki işgal, Gazze'deki ambargo son mu buldu, Gazzeli'nin çığlığı, ah-u figanı mı dindi?

Bunu kendime, genelde bütün müslüman kardeşlerime, özelde de Milli görüş camiasına yürekten soruyorum...

Dostça, kardeşçe, içtenlikle...

velfecr