Meselenin özü, oyuna dışarıdan seyirci kalmamak-1

Selâhaddin Çakırgil

MHP’nin üst yönetiminden ağır ve çirkin iddialar üzerine ayrılmak zorunda kalan ve siyasî hayatı sönen eski diplomatlardan Deniz Bölükbaşı, 9 Ekim günü, Hürriyet’te, ‘Hâlâ, 1 Mart’ın bedeli ödeniyor..’  başlığıyla yayınlanan mülâkatında, Amerikan emperyalizminin Irak’ı işgal etmek isterken ordusunu Türkiye üzerinden geçirmek için izin verilmesine dair ‘tezkere’nin 1 Mart 2003’te TBMM tarafından reddi konusunda ilginç açıklamalar yapıyordu.

***

Üzerinden 14 sene geçen o günleri ana hatlarıyla hatırlamakta fayda var.

Amerikan iç güvenlik sistemindeki bir zaafın neticesi olarak ve 3 bin 500’den fazla insanın hayatını kaybetmesiyle Amerika içinde gerçekleşen korkunç ‘11 Eylûl 2001 Saldırıları’üzerine, USA emperyalizmi, dünyaya, -G. W. Bush’un ifadesiyle,- ‘Ya bizimlesiniz, ya da bize karşı..’ çağrısı yaparak Afganistan’ı bombardıman etmiş; Tâlibân rejimini devirmiş, kuklalarından birisi olan Hâmid Karzaî’ye bir hükûmet kurdurmuş ve sıra, 11 Eylûl Saldırıları’nda parmağının olduğu iddiasıyla Irak’a saldırı planlarını devreye sokmaya gelmişti.

Dönemin İngiltere Başbakanı Tony Blair, Irak’ın elinde nükleer ve kimyasal kitle imha silahlarının olduğuna dair sahte belgelerle Amerika’ya saldırı zemini hazırlarken.. Türkiye Başbakanı Ecevit de, ‘Amerika müttefikimizdir, onun söylediklerine inanırız..’ diyordu.

Ve 3 Kasım 2002 seçimleri yapılmış ve Baykal’ın CHP’si hariç, diğer bütün eski partiler baraj altında kalmış; Ecevit bile sadece % 1 oy alabilmişti. Ama 550 kişilik Meclis’te 359 milletvekili kazanan AK Parti’nin Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın Meclis’e girmesinin yolu bile Yüksek Seçim Kurulu’nca tıkandığından Abdullah Gül, başbakan olmuştu.

Amerika ise, Türkiye’deki karar mekanizmasının yeni şekliyle pekişmesini beklemeden, Irak’a yapacağı saldırıyı planlamakla meşguldü. Seçimlerin ardından, yeni hükûmet henüz koltuğuna oturmamışken, Türkiye Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök Amerika’ya gitmiş ve orada 100 sahifeye yakın bir protokol imzalatılmıştı.

***

İşte öyle bir hassas dönemde Meclis’e gelen ‘1 Mart Tezkeresi’ reddedilmişti. Amerika şaşkın ve kızgındı. Dünyadaki birçok siyasî ve sosyal mahfiller ve halklar ise Türkiye’yi alkışlıyordu. Demirel ve Ecevit, ‘Büyük devletlere verilen sözlere riayet olunmalıdır..’  diyorlardı.  Demirel, Amerika’nın hışmını savmak için, hattâ Abdullah Gül başkanlığındaki AK Parti Hükûmeti’nin derhal istifa etmesi gerektiğini bile söylüyordu.

Önceki Hükûmet ve de Genelkurmay tarafından verilen sözler veya imzalanan protokollerin ortaya çıkardığı hassasiyetle de, ‘Oyunun içinde olmalıyız..’ diyerek, o ‘tezkere’nin kabulü lehinde konuşan Tayyib Erdoğan ise ‘Amerikan Kongresi’nde birçok öneri veya tasarılar nasıl reddediliyorsa, bizim Meclis’imizde de reddedildi.. Mesele bundan ibarettir..' demekle yetindiği için, Amerikan çevreleri, ‘Bu neticenin, iyi bir teşkilatçı olan Erdoğan’ın ince hesabıyla ortaya çıktığı’nı düşünüyor ve yazıyorlar ve USA emperyalizminin duyuru kulesi durumundaki New York Times’da ertesi günü William Safire imzasıyla yayınlanan başyazıda ‘Affet; ama, unutma!’ deniliyordu. O söz bir işaret fişeği gibiydi.. Amerikan emperyalizmi, o reddi istemeyerek de olsa kabullenmiş gibiydi; ama, Türkiye’den intikam almak için yığınla oyunları beraberinde getirecekti.

***

Evet, aradan 14 sene geçmiş bulunuyor.

Şimdi, Deniz Bölükbaşı  o ‘tezkere’ öncesinde, Amerikan Hükûmeti’yle yapılan görüşmeleri yürüten B. Elçi olarak, ‘O tezkere reddedilmemiş olsaydı, Ortadoğu’da Türkiye çok avantajlı durumda olurdu..’ diyor; ‘Bir Müslüman ülkenin işgali için Amerikalılara Türkiye üzerinden yol verilmedi de, Müslümanlar yine ölmedi mi..’ diye soruyor, özetle.. Tabiatiyle, PKK’nın Kandil’e yerleşmesinden Suriye’de YPG’ye verilen desteğe ve daha nice oyunlarına kadar Amerikan siyasetinin, en çok da Türkiye’yi cezalandırmak adına şekillendiği de karşımıza bir gerçek olarak çıkıyor.

Tabiî, bu sözler bize, bugün Türkiye’nin, Suriye ve Irak’ta Rusya’yla işbirliği yapmak zorunda kalarak, devreye girmesi durumunu da hatırlatıyor..

(Bu konuya yarın da devam edelim, inşaallah..)

stargazete