Laiklik sadece laiklikten ibaret değildir…

Laiklik sadece laiklikten ibaret değildir"

 

 


Toplumsal bir kesim kendi ayrıcalıklarını, kendi ideolojisini, diğerlerini dışlayarak, kamusal alanı tekeli altına alarak muhafaza etmeye çalışıyor.

Verdiği sert ve kural dışı mücadelenin temelinde yaşadıkları ayrıcalık kaybı, iktidar ve kamusal alanı "aşağı ve tehlikeli" gördüğü başka kesimlerle paylaşmak zorunda kalmak yatıyor.

Adı ya da bahanesi laiklik, verdikleri bu iktidar mücadelesinin"

Ne var ki bu iktidar mücadelesini laiklik kavramı tanımlamıyor; tersine laiklik algısı bu siyasi ve düşük etekli mücadele tarafından şekillendiriyor.

Değil mi ki laiklik kavramı bugün "kültürel bir kast sistemi"nin ve vesayetçi bir bürokratik düzenin tanımlayıcı, hatta taşıyıcı unsuru haline gelmiştir...

O zaman şu açıktır:

"Laiklik sadece laiklikten ibaret değildir""

Bu, aslında hep böyle olmuştur.

Laiklik, asli işlevinin ötesinde, hep farklı siyasi görevlerle de donatılmış ve bunlar asli işlevin önünde yer almıştır.

Bir dönem Anadolu'da toplanmış müslümanların Türkleştirilmesi ve ehlileştirilmesi politikasını ifade etmişti.

Ardından İslami kesimin, hatta dinin denetim ve yönetim manivelası olarak çalışmıştı.

Bugün bunlara yeni bir unsur eklendi.

Sorun topluma indi ve laiklik bir yönetim cihazı olmanın iyice ötesine geçti. Sınıfsal bir kavgada, merkez-çevre arasındaki çatışmalı ilişkide saf tanımlayıcı bir arilik ölçme aracına dönüştü. Dahası sadece "laik olarak tescil edilmişlerin" istifadesine açık "ekonomik ve kültürel ayrıcalıklar"ı tanımlayan bir öge haline geldi.

Ve sadece laiklikten ibaret olmayan laiklik algısı bu istikamette hızla yol almaya başladı.

Kendisini toplumun merkezi olarak algılayan bir kesimin değişim süreci karşısında yaşadığı çelişkiler, "demokrasi kavramı"yla "laiklik algısı"nı aksi istikametlerde hareket ettiren bir etki yarattı"

Bundan 4 yıl önce AK Parti'nin ilk dönemine gelen bir saha çalışmasının bulgu ve sonuçlarını kaleme alırken şunları yazmıştık:

"Değişim baskısı kimi çevrelerde laikliğin korunması ile ulus-devlet ve merkeziyetçi geleneğin muhafazasını özdeş hale getirdi. Ve laiklik siyasi zihniyet açısından bir otoriterleşme dalgasını besleyen en önemli unsur haline dönüşmeye yüz tuttu""

O günlerde bu tanım daha çok Vural Savaş, Mümtaz Soysal gibi insanların, Şener Eruygur gibi şahin generallerin tutumlarını yansıtıyordu.

Bugün tüm merkez medya, toplumsal ve kültürel tekel alanının merkezi bu havaya girmiş, bu hatta ilerler hale gelmiş durumda.

Çünkü "güç oraya işaret ediyor, sürü oraya ilerliyor, ayrıcalık sahiplerini sanrılar kuşatıyor""

O zaman burada yer alan kimilerine örneğin Vatan, Hürriyet, hatta Milliyet Gazetesi'nin kimi değerlerli eski solcularına, sosyal demokratlarına, liberallerine bir ayna gerek.

Şu:

Laik tutumunuz, laikliği değil, ideolojik bir yapıyı, bu ideolojinin ideal toplumsal düzenini koruma altına almayı ifade ediyor ve bir ilkeye değil bir kimlik politikasına işaret ediyor"

Bilin ki bu kimlik politikası ise bu ülkenin tanıdığı en "muhafazar politikalar"dan birisidir.

Zira siz farkında olsanız da olmasanız da bu politika "toplumsal, siyasal, ekonomik yeni her girdinin ideal düzende, özellikle laik dokuda gedik açabilecek unsur" olarak değerlendirilmesi esasına dayanıyor..

Böylece laiklik ilkesi elinizde "ulusçuluk", "sivilleşmeden endişe", "demokratikleşmeye mesafe" gibi tutumlarla besleniyor, bunlarla iç içe sokuluyor.

Yazılarınız, değenlendirmeleriniz yargıtay kararı, asker açıklaması gibi laikçi siyasi eylemler bugün değişim dalgalarına karşı sistemli bir şüphecilik ve sürekli seferberlik hali olmaktan başka anlam taşımıyor"

Bunalım yaşıyor, faturasını ülkeye çıkarıyorsunuz"

Ama bilin ki Türkiye bu günleri de atlatacaktır"

 

yenişafak