Kutlu Doğum ve paralel din

Abdurrahman Dilipak

Kutlu Doğum Haftası’nı idrak ediyoruz.. Camilerimiz, dini vakıflar, İmam-Hatipler, her yerde din ve dindarların hali konuşuluyor.. 

Ve tabii gündemin ana konularından biri de “Paralel din”, “Dine karşı din”, “Atalarımızın dini”, “Din büyüklerini ilah ve din edinmek”, “TSE damgalı bir din”, “Amerikano İslam”, “Euro İslam”, Türk-İslam, Arap İslam, Fars İslam, Şiilik, Sünnilik, Sufilik, Selefilik..

Hemen belirtelim ki, kim, dinin önüne ya da sonuna bir şey ekler ya da ondan bir şey çıkarırsa, kişi eklediği ya da çıkardığı ile baş başa kalır ve din aradan çekilir.. Din Allah’a hastır. Allah, Resul ve Kitap’tan ibarettir.. Aynı Allah’a, Resul’e ve Kitab’a iman edenler, tek bir ümmet, tek bir cemaat, tek bir millettirler.. Ve müminler “ihvan”dırlar.. “İhvan” olmak, tarikat arkadaşı olmak demek değildir! Kimse Allah (cc)’ın çizdiği alanı daraltamaz ya da genişletemez.

Mesela hiçbir mü’min; dini, diğer dindarlarla ilişkisi üzerine başka bir inanç mensubu ile pazarlık yapamaz, diğer kardeşlerine karşı  işbirliğine gidemez.

Herkes paralel devleti, konuşuyor, ama bana kalırsa paralel din çok daha öncelikli bir konudur..

Paralel din daha evrensel ve etkileri çok daha büyüktür.. Paralel devlet, sadece Türkiye’yi ilgilendiriyor ve siyasetle sınırlı.. Ama paralel din, hayatın bütününü kuşatan bir olgu. Türkiye üzerindeki paralel devletin önceliği ve ehemmiyeti, Türkiye’nin bir atölye, bir sosyal ve siyasal laboratuvar, atölye, bu anlamda bir üs, oryantasyon merkezi olma özelliğinden kaynaklanıyor.

Tabii ki bu işin ekonomik, siyasi, kültürel, sosyal, felsefi, teolojik bir arka planı olacak.. Hepsinin mutfağı Türkiye olacağı için paralel devlet bu konuda öncelikli bir mesele olarak önümüzde duruyor.. 

Şu günlerde Twitterla Türkiye’de yaşanan krizin çözümü için görüşmeler yapılıyor.. Herkes işin siyasi ve sosyal, kültürel boyutu üzerinde duruyor ama, sosyal medianın aynı zamanda din, ahlak alanında da dehşetli bir etkisi sözkonusu. İnsanlar agnostik hale geliyor.. İçe dönük, çift kişilikli bir hale geliyor.. İşin bu boyutu 2. planda kalıyor..

Artık Caferiler Yemen’de Zeydilerle sanal ortamda buluşunca, Husiler ortaya çıkıyor.. İran’daki Ahmedi Nejat’ın da içinde bulunduğu Mehdici hareket, Hüccetiye, Lübnan Şiasını etkileyebiliyor.. Lübnan Hizbullahı Yemen’i, Irak Şiasını ve Safevi ekolünü etkileyebiliyor.. Türk Alevileri, Kızılbaşlık, Nuseyrilik, öte yandan Kadiyanilik, Ahmediye inancı, Behailik, yeni dini akımlar, hepsi sanal ortamda kendine bir yer bulmuş durumda..

Türkiye’deki Şafiler timsah yemez, ama Etiyopya’dakiler yiyor..

Bilgisayar üzerinden hadisler, fetvalar, zaman ve mekanla ilişkilendirilerek asimetrik sorgulamaya tabi tutulduğunda birçok geleneksel anlayışlar bir anda anlamını kaybedebiliyor..

Ne tek bir Sufilik var, ne tek bir Sünnilik. Tek bir Şia da yok. Tek bir Selefilikte!

Bu konuda ilahiyatların, iletişim fakülteleri, siyaset, sosyoloji ve psikoloji fakülteleri ile ortak çalışmalar yapması gerek.. Bu konuda bir devlet politikası gerekli.. Eskiden olmayan yeni bir durumla karşı karşıyayız.. Ve bu süreç, sadece iktisadi hayatımızı ve siyasi geleceğimizi değil, dini hayatımızı, ruh dünyamızı, kültür ve düşünce dünyamızı da radikal bir şekilde etkiliyor ve bu alanda zihni olacak; siyasi, kültürel, hukuki bir altyapımız da yok.. Çok kırılgan bir alanda duruyoruz..

Bitcoin geliyor. Forex aldı başına gidiyor.. E-devletten sonra e-demokrasi geliyor.. Sanal kişilikler, yani avatarlar geliyor..

Öte yandan klonlanan insanlar ve hayvanlar ya da insan hayvan, hayvan-bitki arası yeni canlı formları geliyor.. GENOM en az bilişim kadar hayatımızı altüst edecek.. Etmeye başladı bile, geni ile oynanmış gıdalarla..

Anlayacağınız, bedenimiz, beynimiz ve kalbimiz yeni, daha önce olmayan bir tehdit altında.. Bu alanda devletin ve STK’ların bir acil eylem planı ortaya koyması gerek ve bu işin evrensel bir dayanışma ile sağlanması şart.. Müslümanlarla ittihad, diğer erdemli insanlarla ittifak ve değer üreten herkesle, nimet ve külfet dengesine dayalı bir itilaf anlayışı ile bu konuda herkesin bir şeyler yapması gerek..

Sanki mayınlı tarlada top oynar gibiyiz..

Kutlu Doğum Haftası, bu konuları konuşmak, üzerinde düşünmek için bir fırsat, bir vesile olabilir mi?

Paralel din de tam da bu krizlerin ortasında patladı.. Bilişim ve Genom teknolojisi, makro kozmoz ve mikro kozmoz, atom ve uzay hakkında bilgiler geliştikçe, geleneksel din anlayışı sorunları anlamak ve çözmekte zorlanıyor.. Yeni din anlayışı ise savruluyor.. Bizim geçmişin bilgi birikimi ve geleneğin umudu ile bugünümüzü yeniden anlamlı kılmamız gerekiyor..

Birileri bizimle ilgili bizden önce yola çıkmış gözüküyor.. Bizim boş bıraktığımız alanlarda kendilerini var kılmaya çalışan bir paralel din anlayışı ile karşı karşıyayız.. Onlar o boşluğu, diyalog ve hoşgörü adı altında, sureta masum görünen kavramlarla ambalajlayarak, tabiri caizse ağuyu altın tas içre sunarak, Yahudilik ve Hıristiyanlığın değerleri ile, batı değerleri, kavram ve kurumları ile doldurmaya çalışıyorlar sanki. Demokrasi, liberal düşünce, insan hakları gibi alerji testi yapılmış katalizör değerlerle paralel bir raya taşınmaya çalışılıyoruz..

Hele bu işin üzerine bir de Mehdiyet ve Mesihiyet tartışmalarını eklemiyorlar mı? 40 parçaya bölündük.. Hatta daha fazla. Nurcumuz 10’dan fazla gruba ayrıldı, ki bunlar en çok vahdetten söz edenlerimizdi! Gülenciler bir uçta, Tahşiye grubu öteki uçta!

Ama umutsuz değilim. Karanlığın en koyu anı aydınlığa en yakın olduğu bir zamandır.. Herkes önündeki adama değil, Kur’an’a baksın. Pusulamız Allah, Resul ve Kitap olsun. Önünüzdekilerin anlattığı Allah, Resul ve Kitap değil, Allah’ın Kitabında bildirdiği, Resul’ün bize öğrettiği şekilde bu iman penceresinden önünüzdekilere ya da içinde bulunduğunuz ortama bakın.. Çözüm, orada..

Aman dikkat! Tekrar söylüyorum: Şeytan bizi Allah’la aldatmasın! Selâm ve dua ile.. 

yeniakit