Kudüs’ü gözümüze çok yaklaştırınca!

Abdurrahman Dilipak

İlk söz: Kudüs-ü Şerif bizim ilk kıblemizdir. Ve Kudüs-ü Şerif bizim için İsra’nın makamıdır. Kudüs-ü Şerif, bizim için Hz. Musa’nın, Hz. Süleyman’ın, Hz. İsa’nın emanetidir. Hz. İbrahim’in emanetidir.

Süleyman Mabedi, Yahudiler için “Kral Süleyman”ın yaptığı bir mabettir. Bu anlamda tarihi bir değer taşır. Yoksa Sadece Filistin değil, Şam, Hatay, Urfa da Arz-ı Mev’ud için peygamberlerin yaşadığı bir coğrafyadır. Hristiyanlar için de Müslümanlarda olduğu gibi kutsal bir değer taşımaz.

Kudüs bize Hz. Ömer’in emanetidir.

Öte yandan; Kudüs, Museviler ve Hristiyanlar için ne anlam taşıyor ise, bizim için aynısından öte çok daha fazla bir anlam ve değer taşır.

Oraya Yahudiler “hakim” oldukları için Müslümanları ve Hristiyanları sokmadılar. Hristiyanlar “hakim” olduklarında ise yine Müslümanları ve Yahudileri sokmadılar. Müslümanlar o topraklara “hadim” olduğunda ise herkes hakkının sahibi oldu.

Bize göre “bütün insanlar ademin çocuklarıdır”. Biz insanlarla “ya dinde kardeş, ya da tende bir eş”iz. Doğduğumuz ana babayı, zamanı, toprağı, derimizin rengini ve cinsiyetimizi biz seçmedik. Bundan dolayı üstün ya da geri olamayız. Herkes inandığı gibi yaşayacak, düşündüğünü özgürce ifade edecek, insanların canları, malları, namusları, akıl ve inançları, nesilleri güvende olacak. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı olacağız. Bütün insanlığın hayrına olmayan bir çözüm önerisi bizim önerimiz olmayacak, bir topluluğa olan düşmanlığımız, bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmeyecek. İşi ehline vereceğiz. Ehliyet ve liyakat imandan önce gelecek.

Bizim inancımıza göre böyle olması gerekiyor. Burada asıl sorun: Müslümanlar ne kadar Müslüman. “Ey iman edenler, iman ediniz” ayetinin manasını bu çerçevede düşünmemiz gerek. “İman ettik demekle yakamızın bırakılıvermeyeceğini” düşünmemiz gerek.

Biz yeryüzünde herkes için adalet, herkes için barış, herkes için özgürlük istiyoruz, katılımcı, çoğulcu, şeffaf, insan haklarına saygılı bir hukuk devleti istiyoruz. Farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşamak için ittihada ihtiyacımız var. İnananlar arasında, ittifaka ihtiyacımız var erdemli insanlar arasında, itilafa ihtiyacımız var, bize düşman olmayan herkesle, nimet ve külfet dengesine dayalı bir işbirliği için.

Mescid-i Aksa hakkında cevabını bekleyen bir soru var. Kudüs farklı inanç mensuplarının bir arada yaşayacağı bir yer. Benim için Hz. Ömer’in Kudüs emannamesi ve millet sistemi en adil tek çözüm. Orası herhangi devletin başkenti olamaz. Olmamalı. Mukaddes belgelerin yönetimi için uluslararası yeni bir ahitname gerek bize.

Bu çerçevede Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere de önemli. Yahudilerin elinden alsak da sorun bitmeyecek. Mekke ve Medine’nin Suudilerin elinde olması sorunu çözüyor mu?

Bana kalırsa Kudüs’ten başımızı kaldıramıyoruz ki, Mekke ve Medine’yi konuşalım. Mukaddes beldelerin hakimi olunmaz. O bölgedeki Suudi hakimiyeti de bir İngiliz planı sonucudur. Kudüs’ü İsrail’e veren akıl, Mekke ve Medine’yi Suudilere, şeyh ailesine vermiştir. 

Mekke ve Medine için Suudilerin dışlanmasından söz etmiyorum. Mekke ve Medine beynel Müslimin bir idareye kavuşmalıdır.

Esasen Hilafet konusu da buna bağlı bir konudur. İslam Birliği de buna bağlı bir konu.

Hayalim o ki, Mekke-i Mükerreme dini bir merkez olsun. Medine-i Münevvere ilim ve sanat için bir merkez. Cidde ticari bir merkez olsun.

Tek başına Kudüs’ü düşünmeyelim. Bana göre Mekke, Medine ve Kudüs’ü birlikte düşünmemiz gerek.. Bunların hiçbiri tek başına kurtulamaz.. Bu dikkat sadece bu 3 mescid için değil, bana kalırsa Tur-u Sina ve Tuva Vadisi için de geçerli. Mescid-i Aksa’nın mik’ad alanı olan Arz-ı Mev’ud için de geçerli.

Yani demem o ki, Kudüs’ü gözümüze çok yaklaştırınca arkasında Mekke ve Medine’yi görmezden gelmeyelim.

Burada şunu da görelim; Kudüs’ü varsayalım Yahudilerden aldınız, ya da yönetime ortak olacaksınız, bir çözümümüz var mı? Zaten bizi bu zillete mahkûm eden içine sürüklendiğimiz dağınıklık, tefrika değil mi? Filistinliler kendi içinde uzlaşabilecek mi? Diğer Müslüman topluluklarla ortak bir yönetim oluşturabilecek miyiz?

Bu günkü felaketin arkasında sadece Siyonistlerin düşmanca politikaları değil, Müslümanların cahilce davranışları da var. Karanlığa küfrederken bir mum yakmamız gerektiğini de akletmemiz gerek artık. Şeytana lanet okumaktan peygambere salavat getirecek zamanımız yok sanki. Karanlık aydınlığın yokluğudur aslında. Biraz bunun üzerinde de konuşmamız, düşünmemiz gerekiyor. Değişmesi gereken sadece işgal kuvvetleri değil, biziz biz. Biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmeden, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir.

Evet, Kudüs, Mescid-i Aksa, Filistin davası bizim için din davasıdır. Bu dava bizim için tarih davasıdır. Bu dava bizim için insanlık davasıdır.

Hatt-ı müdafaa yok, sath-ı müdafaa var. Satıh bütün yeryüzüdür ve yeryüzünün kalbi Mekke’de, Medine’de, Kudüs’te atmaktadır. 

Biraz da şöyle düşünsek: Allah mukaddeslerini korumak için bize muhtaç değil, ama bizim kendimizi kurtarmamız için, Allah’ın yardımına müstahak olmak için, O’nun rızasını kazanmamız gerekiyor.

Aslında bizim kurtuluşumuz için Allah’ın dinine yardım etmemiz gerekiyor.

Allah’ım bizim ellerimizce cezalandır zalimleri ve bizim ellerimizle yardım et mazlumlara. Bizi rızanın tecellisinin vesilesi kıl. Selam ve dua ile.. 

yeniakit