Kriz birinci tehdit, Rejim tehlikede, Nisan son şans!

İbrahim Karagül

Artık ne El Kaide ne terör, ne "şer ekseni" ne radikal İslam, ne yeni "11 Eylül" ne İran'ın nükleer silahı" ABD için birinci tehdit ekonomik kriz. Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana aptalca güvenlik stratejilerinden sonra ilk kez doğru bir tespit yaptılar. Bu sefer doğru tespit ettiler. Umarız bu doğru tespitten hareketle gerçekçi çözüm aramak yerine bedelini insanlığa ödetmek için akılsız girişimlerde bulunmazlar. Eski tehdit değerlendirmelerini krizi aşma yolunda kullanmazlar. Ekonomik kriz Amerika için birinci tehditse, dünya için de öyledir. Bundan sonra, ABD ve Avrupa merkezli ekonomik kriz üzerinden dünyanın geleceğini tartışmak durumunda kalacağız. Yeni harita taslaklarını bu gerçekle anlama yoluna gideceğiz.

16 istihbarat kuruluşundan oluşan ABD Ulusal İstihbaratı, yakın gelecek için en önemli tehdit olarak ekonomik krizi gösterdi: "Zaman en büyük düşmanımız. Krizden çıkış ne kadar uzun sürerse, ABD'nin stratejik çıkarlarına zarar verme gücü o kadar yüksek olacaktır. Kriz dünyanın dörtte birinde istikrarsızlığa yol açacaktır. Mevcut rejimi tehdit eden risk faktörleri artmaktadır. Çöküşten kurtulamayan ülkeler yıkıcı korumacılığa yönelebilirler" ABD için kriz bir rejim tehlikesi görülmektedir. Yıkıcı korumacılık küreselleşmenin sona ermesidir. Bu kadar mı? Çok ötesi var..

Uzun zamandır krizin siyasal, toplumsal sonuçlarına, dünya genelinde yol açacağı jeopolitik güç kaymalarına hatta harita değişiklikleri ihtimaline dikkat çekiyoruz. Küresel hal alsa da, krizin nihayetinde en büyük zararı merkez ülkelere vereceğini, bu ülkelerin güçlerinde ve etkinliklerinde ciddi daralma yaşanacağını, özellikle Amerika'nın küresel liderlik rolünde ciddi gerileme söz konusu olacağını, bugünkü ekonomik sistemin açıklarını kapatmakla krizin sona erdirilemeyeceğini, İkinci Dünya Savaşı sonrası sistemin çöktüğünü, yeni güç dengelerinin oluşacağını, bu değişimin çok ciddi bölgesel çatışmalara yol açacağını, kaynak ve ticaret savaşları döneminin başlayacağını ısrarla vurguladık.

ABD, ilk kez krizi birinci tehdit ilan ediyor. Bugüne kadar hem ABD hem de dünya krizi hafife aldı. Merkez bankalarından aktarılan trilyon dolarlarla üstesinden geleceklerini düşündüler. Aslında önlem olarak hiçbir fikirleri yoktu. Çünkü belirsizliği tanımlamakta zorlanıyorlardı. Bu sistemin devamından büyük kazançlar elde eden çevreler, gerçeği ortaya koyan düşünürlerin sesini kısıyordu. Bir yandan sosyal patlamalar için önlemler alınırken diğer yandan krizin gerçek sebebini oluşturan güçler aşılıp çözüme yönelik adımlar atılamıyordu.

Bu tespit, krizin en sarsıcı darbelerini vuracağı zamana denk geldi. Bundan sonra ülkelerin iç ekonomik sorunları değil, krizin siyasal sonuçları, güç dengelerinde yol açacağı çözülme kendini gösterecek. Kriz işte şimdi küresel hal alıyor. Muhtemelen ABD'nin askeri ve siyasi yaklaşımlarında köklü değişiklikler göreceğiz. Bazı ülkelerin agresifleştiğine, bazı ülkelerin diz çöktüğüne tanık olacağız.

GlobalEurope Anticipation Bulletin 16 Şubat'ta yayınladığı 2009 öngörüsünde, krizin beşinci aşamaya geçtiği belirtilerek bundan sonraki süreçle ilgili ilginç öngörülerde bulunuluyor. Bu aşamada şu gerçekler var önümüzde: Varolan ekonomik sistem, dünya genelinde finansal temelini kaybedecek. Küresel sistemin büyük oyuncularının ve blokların çıkarları daralacak. Bu iki gerçeğin yanında uluslar arası sistem çözülecek. Büyük oyuncularda stratejik değişimler olacak. Bunlar, 2009'da olması muhtemel gelişmeler. Yani, kriz gerçek anlamda etkisini, özellikle de siyasal ve uluslararası sisteme ilişkin sonuçlarını bu yıl gösterecek.

ABD, Avrupa ve diğer merkez güçler bu aşamaya kadar krizi geçici bir durum olarak gördüler. Bu yüzden de sistemin hasarlarını giderme yoluna gittiler. Oysa bu bir sistem kriziydi ve köklü değişimler gerekiyordu. Muhtemelen 2009'da bu gerçek net biçimde anlaşılacak. Çünkü küresel sistem kontrolden çıkmış durumda. LEAP/E2020 raporunda bugünkü dünya 1913'ün Avrupası'na benzetiliyor. Jeopolitik alanda büyük güç kaymalarının yaşanacağına işaret ediliyor. Nisan ayında yapılacak G20 zirvesi son küçük şans olarak niteleniyor. Başarı sağlanamazsa uluslararası ekonomik ve siyasi sistem tamamen çözülecek, dağılacak. Bu, tehlikeli bir kaosa işaret ediyor.

Gelin bütün eski alışkanlıklarımızı, algılama biçimlerimizi ve sözlerimizi bir kenara bırakarak Türkiye'yi bu yeni duruma göre tartışalım. Küçük hesapların ötesine geçip yüz yıl sonrasının yeni dünyasında ona güçlü bir yer tayin edelim. Türkiye'yi yeniden büyük oyuncular arasına sokalım" Çünkü artık hiçbir ülke süper güç olamayacak" Hiçbir güç tek başına dünyayı yönetmeye kalkışamayacak"