Korkut ve Turgut Özal, Anadolu ve Misâk-ı Millî

Selâhaddin Çakırgil

Korkut Özal ağabey de 87 yıl süren dünya hayatını tamamlayıp ebediyyet yurduna geçti.

Dünyadan ayrıldığı bu son yolculuğunda yeni hayatında ona rahmetler diliyorum.

Vefat haberini bir dükkanda alışveriş yaparken, sıradan vatandaş görüntülü bir kişinin hayıfla söylediği, ‘Korkut Özal vefat etmiş..’ cümlesinden öğrendim, ‘Allah rahmet eylesin, o, o ailenin içindeki en dikkatli müslüman idi..’ şeklindeki hüsn-ü şehadet cümlesiyle.. Bu hüsn-ü şehadet ifadesine katıldığımı da ekliyeyim, hemen.. 

Gerçekten de Turgut Özal’ın aile efradı ile Korkut Özal’ın aile efradı çok farklı değerler dünyasında idiler. 

***

Korkut ağabeyi 45 seneye yakın zamandan beri tanırdım. Vakûr şahsiyetli ve doğruluğuna inandığı hususları kendine özgü uslûbu içinde, bazan nükteli ifadelerle de olsa söyleyen birisiydi. Pratik düşünürdü, hattâ pragmatist idi.. Bu yüzden MSP içinde Erbakan’la zaman zaman ters düşüyordu. 

1974’de Ecevit-Erbakan Hükûmeti’nde Tarım Bakanı olarak vazife aldığı günlerdi. (1977’lerde ise, İçişleri Bakanı olmuştu). O zamanlar, önce ‘Bâb-ı Âli’de SABAH’ ve (haftalık) Sebil’de ve sonra Millî Gazete’de yazıyordum. 

O günlerin en ateşli konusu, Kıbrıs idi. 

1974’de Kıbrıs’a yapılan Türkiye müdahalesi üzerine özellikle miğferli Ecevit posterleri her tarafı kaplamıştı. Medya büyük çapta Ecevit’i destekliyor ve parlatıyordu, ‘Kıbrıs Fatihi’ diye.. Erbakan’ı destekleyen yayınlar Millî Gazete dışında pek yoktu; olanlar da düşük tirajlı idiler. 

O günlerde Korkut Bey’e, ‘Ağabey bu işin kahramanı gerçekte kim..’ dediğimde‚ ‘Yahu, kahramanı filan yok..  Amerika, NATO’da, Türkiye ile Yunanistan yüzünden  bir çatlak olmasın diye bize yeşil ışık yaktı. Biz de gittik..’  deyivermişti. ‘İyi de, Türkiye  Kıbrıs’ın üzerindeki garantörlük yetkisini niçin bütün ada için kullanmadı?’ dediğimde de ‘Amerika o kadarına izin verdi’ demişti. 

***

Bir gazetede yayınlanan hatırâtında da, ‘1991/ Irak -Amerika Savaşı’ henüz başlamamışken Kerkük- Yumurtalık Petrol Boru Hattı’nı, henüz Amerika  istemeden kapatan ağabeyi Turgut Özal’a, ‘bunu niçin yaptığını’ sorduğunu; onun da, ‘Yiğitlik bizde kalsın diye.. Amerika istedikten sonra kapatsak daha mı iyi olurdu?’ dediğini aktarmıştı. 

***

Korkut ağabeyin, Turgut Özal’ın vefatından iki sene kadar önce, kendisine söylediğini belirttiği ve bir tv. proğramında da naklettiği konu da ilginçti. Buna göre, Turgut Özal cumhurbaşkanı iken kendisine, ‘Aslında, bu kadar farklı etnik unsurların yaşadığı bir coğrafyaya sadece bir kavmin adının verilmesinin yanlış anlamalara sebep olduğunu, bunun yerine meselâ Anadolu üzerine bir isimlendirme olabileceğini söylediğini’ aktarmıştı.

Ve bayağı  tartışmalı geçmişti o program..

Bu vesileyle ‘Misâq-ı Millî’ tartışmasına bir ek...

30 Ekim tarihli yazıda, Misak-ı Millî konusu üzerinde dikkatle durulması gerektiğine, asırlarca birlikte yaşanıldığı halde, türk etnisitesi dışında kalan özellikle de müslüman halkların emperyalistlerin kucağına itildiğine kısaca değinilmişti.

Ancak, tarihçi Hakan Erdem, 30 Ekim günü Karar’da ilginç bir yazı yazdı ve Meclis-i Meb’usân’ın kaleme aldığı Misak-ı Millî üzerinde tahrifat yapılıp, resmî tarihte 100 yıldır başka şeyler yazıldığından söz etti.

Hakan Erdem Bey, ‘orijinal metinde, -Mondros Mütarekesi kastedilerek-, özellikleri tanımlanmış bir halkın, “mütareke sınırı içinde ve dışında” olmak üzere yaşadığı yerlerin bölünmez bir bütün olduğu söylenmektedir. Oysa resmî tarih, (...), bu coğrafyanın sadece mütareke sınırları içinde kalan yerlerden oluştuğunu nesillere öğretmiş ve telkin etmiştir ‘ demekte ve ‘Beyanname, “hatt-ı mütareke dâhil ve haricinde dinen, irfânen, emelen müttehid” bir “Osmanlı İslâm ekseriyeti”nden bahsediyor. (...) Resmî tarihte bu cümle “hatt-ı mütareke dâhilinde dinen, ırken ve aslen müttehid” hâline gelmiş. Din, irfân/kültür, ülkü bağlarıyla birbirine bağlanmak nerede, din, ırk, soy bağlarıyla bağlanmak nerede!’ diye sormakta..

Haksız mı?

stargazete