Koç-Kanaltürk Dosyası nasıl kaybedildi?

Hasan Karakaya

Bu hafta, “Akit’in gündem oluşturan haberleri”nden değil, “gündeme gelmesi özellikle istenmeyen iki yazısı”ndan söz etmek istiyoruz...

Bu yazılardan biri, yazarımız Ersoy Dede’nin, 15 Mayıs Cuma günkü“Paralelciler dosyaları kaçıracaktı” başlıklı yazısıydı...

Ersoy Dede diyordu ki;

“İhanet planına göre, hakime; avukatlar üzerinden talimat geldi..Talimatta ise, çok sayıda ‘gizli’ belge içeren 586 klasörlük soruşturma dosyasının tamamını kopyalaması ve tutuklu bulunan 63 şüphelinin de derhal tahliyesi istendi. 

O gece yanlışlıkla yetkili görülüp de soruşturma dosyası önüne gelseydi eğer, paralel yapıya yönelik 7 ayrı soruşturmaya ait, avukatlara bile gösterilmeyen önemli delillerin yer aldığı 586 klasörlük değerli evrak, ilk uçakla Pensilvanya’ya gidiyordu.. 

Büyük operasyonu durduran hamle savcılığın dosyayı ‘yetkiniz yok’diyerek yollamamasıyla bozuldu..

586 DOSYA KAÇIRILACAKTI!

Eğer oyun bozulmasaydı, ‘Büyük Plan’ şöyle işleyecekti… 

25 Nisan gecesi 63’ü tutuklu yüzlerce şüpheli hakkında birçok delilin yer aldığı 586 klasörlük 7 ayrı soruşturma dosyası gizlice kopyalanacaktı. Tahliye edilen şüphelilerle beraber 586 klasör de ABD’ye kaçırılacaktı. Bir kısmı CD’lere yüklenen, bir kısmı ise evraktan oluşan 586 klasörlük dev soruşturma dosyasını ele geçiren Paralel örgüt, bu şekilde kendilerine karşı yürütülen tüm işlemlerden haberdar olacaktı. Böylece seçim öncesi savcılık soruşturmasının çökertilmesi için girişimlerde bulunulacaktı. 

Ancak, savcılığın hakime ‘Yetkiniz yok, dosyalara bakamazsınız’ demesiyle suya düşen planın ardından sadece tahliye işlemlerinin bir an önce yapılmasına geçildi. Fakat, o hukuksuz karar da, infaz savcısı Orhan Güldiker’den döndü.. Böylece hem büyük plan çöktü, hem de tâli plan. 

Üstüne üstlük, o iki hakim, Metin Özçelik ve Mustafa Başer de, ‘Darbe yapmaya teşebbüs’ ve ‘Silahlı terör örgütü üyesi olmak’ iddiasıyla tutuklanarak cezaevine konuldu. 

(...)

Peki ama o 586 klasör dosya neden önemli?.. Önemli, çünkü; 7 ayrı soruşturmaya ait 586 klasörlük dosyalarda başta örgütün yapılanmasına dair gizli ve açık tanık beyanları, emniyet ve yargı içindeki uzantılar, Fuat Avni, imamlar, mali kaynaklar, kaçırılan arşiv, istihbarat sızmalarına dair soruşturmalar ve resmi kurumlardan gelen yazışmalar başta olmak üzere pek çok ‘gizli’ belge ve bilgi vardı.”

Ersoy Dede, o yazısıyla, hem “Büyük Plân”ı, hem de “Paralel’in zihniyeti”ni deşifre etti ama; her “iddia”ya balıklama atlayan Paralelci Medya, her ne hikmetse; bu “deşifre” karşısında “suskun” kalmayı tercih etti...

Dolayısıyla, şöyle diyebiliriz:

“Sükutları, ikrardandır!”

CHP VE KOÇ KIYAĞI!

Gelelim, “bugün” değilse, “önümüzdeki günlerde” büyük tartışmalara yol açacak ve belki de “yeni bir soruşturma” açılmasına vesile olacak“hukukçu” yazarımız Ali İhsan Karahasanoğlu’nun 10 Mayıs Pazar günü kaleme aldığı “17-25 Aralık darbecilerinden niye tiksiniyorum?” başlıklı yazısına...

Ali İhsan Karahasanoğlu, bu yazısında; bir zamanlar Tuncay Özkan’ın sahibi olduğu Kanaltürk Televizyonu’na yapılan “CHP ve özellikle de Koç kıyakları”ndan söz ediyordu!..

Yazıya geçmeden önce, olayla ilgili “Akit’te yer alan haberler”den küçük hatırlatmalar yapalım...

lTarih 27 Aralık 2006

“Kanaltürk muamması” başlıklı haberimizde demişiz ki;

“Kanaltürk Televizyonu sahibi Tuncay Özkan’ın kanalı hangi para ile kurduğu tartışılırken, Kanaltürk’ün televizyonda çalışan ve 4’ü muhabir 5 kişinin ortak olduğu şirketler üzerine kurulduğu belirlendi. Kanaltürk’ün RTÜK’ten yayın izni, Yaşam Televizyon Yayın A.Ş adına alınmış.”

2007 yılında ise, “CHP’nin, Kanaltürk’e 3 milyon dolar” verdiğini haber yapmışız ve sormuşuz:

“CHP, Kanaltürk’e o parayı hangi amaçla verdi?.. Reklâm için ise, niye hiç CHP reklâmı yayınlanmadı?”

lTarih, 11 Nisan 2007...

“CHP’den komik savunma” başlıklı haberimizde de demişiz ki;

“CHP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Özyürek; Maliye Bakanlığı müfettişleri tarafından yapılan incelemede, CHP tarafından Kanaltürk televizyonuna 3 milyon dolar verildiğinin ortaya çıkmasıyla ilgili olarak paranın hibe değil, avans olduğunu söyledi.”

Peki, “alınan hizmet” ne?..

İşte o, yok!..

Çünkü Kanaltürk;

“Henüz kurulmamış!”

lTarih 26 Ocak 2009

“Ergenekoncu Tuncay’a Koç kıyağı” başlıklı haberimizde de demişiz ki;

“Ergenekon Terör Örgütü soruşturmasında tutuklanan Tuncay Özkan’ın kurduğu Kanaltürk’e destek veren holding patronunu açıklıyoruz... Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa V. Koç’un sahibi olduğu Beko Ticaret A.Ş.’nin, Özkan’ın sahibi olduğu dönemde Ergenekon Terör Örgütü’nün sözcülüğünü yaptığı iddia edilen Kanaltürk’e kuruluş aşamasında 8.440.000 TL’lik (8 trilyon 440 milyar Türk Lirası) ödeme yaptığı ortaya çıktı.

Koç Holding’in Kanaltürk’e yaptığı ödemeler, Ergenekon Terör Örgütü soruşturması kapsamında ele alındı. Ergenekon Terör Örgütü soruşturmasını yürüten Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, Beko Ticaret A.Ş’nin, Kanaltürk’ün kuruluşu sırasında 8.440.000 TL’lik ödemesi hakkında Maliye Bakanlığı’ndan bilgi istedi. Bu sırada, Beko Ticaret A.Ş. 16 Mart 2007 tarihinde isim değiştirerek Zer Merkezi Hizmetler ve Ticaret A.Ş. ismini aldı.”

Anlayacağınız, “CHP ve Koç’ların Kanaltürk’e yaptığı kıyaklar”la ilgili birçok haber yapmışız...

PARALELCİLER FARK EDİYOR!

Peki, sonra ne olmuş?..

İşte, Ali İhsan Karahasanoğlu’nun yazısı, “bundan sonrasına” ışık tutuyor ve bir anlamda “savcıları göreve çağırıyor!”

Ali İhsan Karahasanoğlu;

“CHP’nin Kanaltürk’e 3 milyon dolar, Koç’un da 8 milyon 440 bin lira vermesi”nin, “Paralelci Savcı ve Emniyet mensuplarının dikkatini çektiğini” ve hemen “Koç yetkilileri” de dahil, “telefonları dinlemeye”başladıklarını ifade ediyor...

Peki, sonra ne olmuş?..

Gerisini, Ali İhsan Karahasanoğlu’nun yazısından okuyalım:

Dinlemişler, tespit etmişler..

Bunun sonu nereye varmalı?

İddianameye..

O var mı? Hayır, yok..

İşte benim tiksinti duyma sebebim bu..

25 Aralık’ın basın bildirisi dağıtan savcısı Muammer Akkaş; aylarca toplanan deliller sonrasında, 30 yılık hukuk hayatımda ilk defa gördüğüm bir yazı ile, Paralel Emniyet Müdürü Nazmi Ardıç’a bir yazı göndermiş: 

“Delil değerlendirmesi yapılması rica olunur.”

Nazmi Ardıç da, binlerce sayfalık dosyayı, daha sonra Paralel yapı şüphelisi sıfatı ile gözaltına alınan bir komisere vermiş. 

Komiserimiz almış binlerce sayfayı.. 

Savcımız yerine bir rapor hazırlamış. O rapor, Muammer Akkaş’a verilmiş!..

KOÇ, PENSİLVANYA’YA GİDİNCE!

Bundan sonra ne olmalı? 

“Koç grubu yetkilileri aleyhine bir iddianame hazırlanmalı..” değil mi?..

“Hazırlanmalı da; tam o günlerde; Koç’un tepesindekiler, Pensilvanya ile görüşme halinde!..”

Böyle bir ortamda, paralel yapının mensubu olduğu ileri sürülen savcı,nasıl iddianame hazırlayacak?

“Tayyip Erdoğan, Fetullah Gülen’in isteklerine boyun eğmediği için, Pensilvanya’dan gelen talimat gereği, Başbakan hakkında iddianame hazırlar da..

Koç yetkililerine nasıl hazırlayacak?”

Yoksa, bu dosyayı; zaten “Ali Koç’u Pensilvanya’ya gönderebilmek” için mi hazırlamışlardı?!?..

Öyle olmalı!..

“Amaçlarını gerçekleştirdiler ve Ali Koç’a boyun eğdirip; Pensilvanya’ya gönderdiler!”

O HALDE DOSYAYI YOK ET!

Eyvah ki, ne eyvah!..

N’oolacak şimdi?..

“Ali Koç Pensilvanya’ya gittiğine ve orada bir gece kaldığına göre; şimdi, Koç aleyhinde hazırlanan bu dosya ne olacak?”

Gerisini, yine Ali İhsan Karahasanoğlu’nun yazısından okuyalım:

Muammer savcımız kolayını şöyle bulmuş.

Daha önce iddianamesi hazırlanıp, derdest olan Ergenekon dosyalarından birisine, bu hazırlık dosyasındaki tüm evrakı yollayarak, konuyu kapatmış.

Dosya böyle kapanır mı?..

Kapanmaz, kapanmasına da..

Ne yapsın yani şimdi? 

Adam Pensilvanya’ya kadar gidip, bir de yatılı kalmak için “yer müsait mi”araştırmasına girişmiş.

Böyle kaymaklı bir kadayıfı yemek mi lazım, fırında yakmak mı?

Dünyevi göz ile bakarsanız, yemek lazım.

İnançlı insan gözü ile bakarsanız, fırında yakmak lazım.

İşte benim 17-25 Aralık darbesini yapanlardan tiksintim, “tekemmül etmiş dosya” için iddianame hazırlama yerine.. Hocaları ile anlaşma sağlandığıiçin, sanıkları hakim önüne çıkartmayıp, olayın üstünü örtmeleri!..”

Görüyor musunuz oyunu?..

Görüyor musunuz “katakulli”yi?..

“Paralel’in Yargı ve Emniyet ayağındaki” kişiler, “Koç’un açığı”nı yakalıyorlar, hakkında “rapor” hazırlıyorlar amaaa... Tam “iddianame” hazırlayacakları esnada; Ali Koç, Pensilvanya’ya gidiyor, orada bir gece kalıp Fetullah Gülen ile görüşüyor veee!..

“Tekemmül etmiş dosya üzerinden iddianame hazırlaması” gereken Muammer Akkaş; çok sevdiği “Hocaefendisi ile anlaşma sağlandığı için”; hazırlanan o dosyayı, adeta “gayya kuyusu”na atar gibi, yüzbinlerce sayfalık “Ergenekon dosyalarından birine” gönderiyor!..

Ara ki, bulasın!..

Dosyanın üstü, böyle örtülüyor!..

KANAL, NASIL EL DEĞİŞTİRDİ?

Peki, ya sonra?..

Sonrası da ilginç!..

Tuncay Özkan, bakıyor ki bu “kıyak”lardan dolayı başı derde girecek, hemen satıyor Kanaltürk’ü!..

Kime?..

“Fetullah Gülen’in bir gülümsemesine bütün servetimi feda ederim” diyen Akın İpek’e!..

Düşünebiliyor musunuz;

Tuncay Özkan, bir “Ergenekon sanığı” ve “koyu bir Ulusalcı”dır!..

Ama, Kanaltürk’ü sattığı adam, bir “Fetullah Gülen Sevdalısı”dır!..

Yani, “ideoloji” olarak, “birbirlerine 180 derece ters” adamlar!..

Nihayetinde, satıyor işte!..

İnsan; “Bütün bu katakulliler, Kanaltürk’ün Akın İpek’e satılması için miydi?” diye sormaktan kendini alamıyor!..

Bir “yürekli savcı” çıkıp da; şu “CHP ve Koç kıyağı”ndan başlayıp, “satış” işine kadar inceleyemez mi acaba?..

Yoksa, her zaman olduğu gibi;

“Yapanın yanında kâr mı kalacak?”

Selâm ve saygılarımızla!.. 

yeniakit