Kısacası; Kendileri Yukarı Çıkamayanlar, Yukarıdakileri Aşağı Çekerler..

Nureddin Şirin

Yazımızın başlığına koyduğumuz, Merhum İmam Humeyni"nin "Nefis tezkiyesi" adlı kitabında kullandığı bu ifade, İslami camiada boy veren haset ve hodbinliklere güzel bir ışık tutmaktadır.

Kur"an bizlere, "haset edenin, haset ettiği zaman şerrinden" Allah"a sığınmayı öğretirken, aynı zamanda hasedin ne büyük bir "şer" olduğunu da beyan etmiş oluyor. diğer bir tanımla hasetçiler bir "şek ekseni" oluştururlar.

Zira hasetçiler bazen bir birey olduğu gibi, bazen de örgütlü kurumsal bir yapının, bir hizbin ve fraksiyonun temsilcisi de sözcüsü de olabilirler.

Kur'an bize aynı zamanda Nas suresinde "insanların göğsüne vesvese veren vesvesecilerin şerrinden" Allah"a sığınmayı da öğretir. Felak ve Nas sürelerininde ardı sıra bu iki noktaya dikkat çekmesinin öğreticiliği kşkusuz ki ayrı bir anlam taşımaktadır. Besmele ile şeytanın şerrinden Allah'a sığındıktan sonra, birisine قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ diğerine de قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ diye başlarız.

Hasetçilerin en karakteristik özelliği, insanların ilgi, teveccüh ve ihtiramlarını kazananlara karşı duyulan kıskançlıktır. En çok kıskanılanlar da daha çok imam, lider, alim, komutan, öğretmen gibi topluma yön veren, toplum üzerinde velayet ve kaplerde manevi nüfuz edinen kişilerdir.

Bunun için onlar, özellikle propaganda yollarıyla haset ettikleri kimsenin aşağı düşürülmesini isterler daha çok. Bunun için de yukarıdakileri aşağı çekerler; zira kendileri oldukça aşağıdadırlar...

Dolayısıyla hasetçiler, toplumdaki etkisizliklerini, verimsizliklerini, merkezde olamayışlarını, edilgenliklerini ve toplumsal belirleyicilikte bir rol ve anlam ifade edemeyişlerini kendilerine hedef seçtiklerini yıpratmaya çalışmakla gösterirler.

Bu kişilerin en çok duydukları rahatsızlık, gözlerin ve kalplerin kendilerinden ötekilerine kaymasıdır.

Bu kişilerin özlerinde bir cevher olmayınca, tüm çirkin tiynetlerini ortaya dökerler. Polemik yapmak, tartışma çıkarmak, çamur atmak gibi yollarla dikkatleri kendileri üzerinde toplamaya çalışırlar. Dillerde kendilerinin olmasını ister, sanal ve yapay rollere bürünerek, kendilerini gündeme taşırlar.

Bir başkasına duyulan sevgi ve saygının, bir başkasına biçilen değer ve konumun kendilerinde olmayışı onları eksikliklerini giderme çabasına sevk etmez, bilakis başkalarını değersizleştirmek için asılsız ithamlardan, iftira ve yalanlardan medet umarlar.

Aşağılarda olmanın dayanılmaz hafifliği onları kuş tüyü gibi savururken, bir yerlere tutunabilmek için, haset silahının mermilerini sonuna kadar ateşler, "buraya bakın buraya, ben de varım" demek için ötekini yok edebilmenin savaşına girerler.

Hasetçiler, pusuya yatmış bir avcı gibidirler; avlarının kurdukları kapana düşmesini bazen günlerce bazen de aylarca ve yıllarca beklerler. Havaların dumanlanması onların en büyük arzusudur; yalın ve duru ortamlarda yakalayamayacakları avları böyle ortamlarda yakalayabilmenin hevesinde oldukları için, bazen de kendileri yapay dumanlar çıkararak avcılığa soyunurlar.

Haset konusunda Hz. Resulüllah"ın buyurduğu hadislerden bazılarını aktarmamız durumunda bile, bu nefsi zaafiyetin nasıl bir musibet olduğunu göstermede yeterli olacaktır.

Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v) Buhari"nin "Edeb" babında yer alan bir hadis-i şeriflerinde "Birbirinize buğuz etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize arka çevirmeyin; ey Allah"ın kulları, kardeş olun" buyurur. Çünkü yine Resulüllah"ın buyurduğu veçhile "Haset etmeyin, Ateş odunu yaktığı gibi, haset de ibadetlerin sevaplarını giderir."



"Allah'ın bir kişiye vermiş olduğu nimetin yok olmasını isteyen kişi" şeklinde tanımlanan "hasetçi"ler için, Hz. Resulüllah bir hadis-i şeriflerinde de "Mümin gıbta eder, münafık haset eder" buyurur.

Gıbta, insanı hayırda yarışa sevk eder; karşısındaki kişinin sahip olduğu değere sahip olabilme arzusu, aynı zamanda o kişiyi takdir etmeye de götürür. Zira gıpta, bir başkasındaki nimetin yok olmasını istemeksizin aynı nimeti kendisi için arzu etmektir.

Aslında ihlas sahibi samimi Müslümanların gıpta ettiği kimseler, Allah Tebareke ve Teala"nın hoşnutluğunu kazanıp Mele-i Âla"da anılan kimselerdir; Müslim"deki bir bir hadis-i şerifte buyrulduğu üzere; "Allah bir kulunu sevdiği zaman, Cibril'i çağırıp "ben falan kulumu seviyorum, sen de onu sev!" der. Cibril de onu sever ve sonra gökyüzünde şöyle seslenir: "Allah, falan kimseyi seviyor, siz de onu sevin!" bundan sonra göklerdeki bütün melekler onu sever. Sonra o kul yeryüzünde de herkes tarafından sevilip kabul görür."

Allah"ın dostluğunu kazananlar, aynı zamanda müminlerin de muhabbetini kazanır; onlar temiz kalplerde yaşarlar, hürmetle anılırlar.

Bu veçhile, bizler de Rabbimize niyaz ediyoruz ki, bu dünyada da, öbür dünyada da bizleri sevdiklerinden ayırmasın; ahirette bizleri onlarla haşr etsin ve bayrakları altında toplandığımız şahitlerimiz kılsın.

Biz, sevdiklerimizin izzet ve şeref dolu velayetinden razıyız; İmamımızdan, liderlerimizden, komutanlarımızdan, üstatlarımızdan, öğretmenlerimizden razıyız; onları da bizlerden razı kılsın"

Hz. Resulüllah (s.a.v)'ın "kişi sevdiği ile beraberdir" buyruğunu bir müjde olarak görüyor ve bu azizlerimize olan sevgi ve muhabbetimizi Rabbimize şahit tutuyoruz.

Onlar kimdir diye soracak olursanız;

Gidin yeryüzünün en azılı firavunu büyük şeytan Amerika'ya sorun; onlar kime en çok düşmandırlar! Kimdir onların belini kıran, kimdir onların putunu yıkan?

Gidin Filistin işgalcisi siyonistlere sorun; onlan en çok kimden yara almışlardır! kimdir onları bozguna uğratan, kimdir onları sığınaklara dolduran?

Gidin, mazlumlara, mahrumlara, yalın ayaklılara, özgürlük ve adalet aşıklarına sorun; kimdir onlanı en çok umutlandıran, yüreklere güven ve esenlik dolduran?

Gidin, Kur'an'a sorun: kimdir Allah'ı, Resulü ve müminleri veli edinip hiç bir kınayıcının kınamasından korkmadan Allah yolunda savaşan?

Gidin Mekke'ye, Kabe'ye sorun; kimdir Beytullah'ta dünyaya gelip mescidde kızıl kana boyanan?

Gidin tarihe sorun; kimdir tertemiz kanlarıyla Muhammedi İslam'ın sancağını kaldırıp "heyhat minnez zilleh" diye haykıran?

Gidin vicdanlara sorun; kimdir, aziz İslam'ı modern asrın anlına çatan? Kimdir İslam ümmetine yenilgiler dönemini kapatan? Kimdir, "küfür ve şirk var oldukça biz de var olacağız, biz var oldukça da mücadelemiz devam edecektir" diyen?

Gidin Kudüs'e, Aksa'ya sorun; kimdir, "Biz Muhammed ordusuyuz, geri döndük ve kudüs yolunda ilerliyoruz" diye haykıran? Kimdir, "bekle bizi İsrail, beklediğin her yerde! bekle bizi İsrail, beklemediğin her yerde" diye Kudüs'ümüze, Aksa'mıza umut ve gurur olan?

Anaşıldı değil mi..?

And olsun fecre, İşte biz oradayız; bu can bu bedende durdukça, damarlarımızda kan aktıkça, onlardan asla ayrılmayacağız...

velfecr