Kim ne dedi?

Abdurrahman Dilipak

Beklenen buluşma gerçekleşti.

Moderatör çok tartışıldı. Sonunda bir mutabakat sağlandı ve iki aday karşı karşıya geldiler..

Bugün, bu işin öncesini, sonrasını bırakıp, sadece programa bakarak, bir şeyler söylemek gerekirse, önce bu ekranda politik tartışma bir Amerika geleneği. Bizde de tuttu. Ama bu liderler seviyesinde olan bir şeydi. İki belediye başkan adayı görücüye çıkacak, ekranda kozlarını paylaşacaklar. Biri bir ilçe belediye başkanı, ötekisi yılların politikacısı. Biri mühendis, diğeri İngilizce İşletme okumuş. Binali Yıldırım 1955 doğumlu, Yüksek Mühendis, yani Yüksek Lisansını yapmış, İngilizce Fransızca biliyor. Meclis Başkanlığı, Başbakanlık, Bakanlık, Milletvekilliği yapmış. Ekrem İmamoğlu ise, 1970 doğumlu Yüksek Lisans sahibi. Her ikisinin de yerel yönetim ve özel sektör tecrübesi var.

Aslında sıkletleri tutmuyor. Onun için Binalı Yıldırım, “Sizin sahada oynayalım” demiş olsa gerek.

Bana göre tempo düşüktü, heyecan yoktu. Halkın kafasındaki suali mukadderler sorulmadı, sorulmayınca da cevabı da verilmedi. Gerilim, karşılıklı suçlamalar olmadığı için tansiyon düşüktü. Tarafların tabanlarının bu işten tatmin olduklarını sanmıyorum. “Kim kârlı çıktı” bu işten derseniz, net bir şey söylemek kolay değil.. Taraftarlar kendileri için mutlu olacakları satırbaşları bulabilirler ama, kararsızlar için bu program bu çevrelerdeki insanlar için bir netlik kazandırmadı.

Sosyal Mediadaki ilk tepkilere bakarsak, moderatörün İmamoğlu’na yakın durduğu ve daha ilk baştan İmamoğlu’nun başkan olarak tanıtıldığını buna delil olarak gösteriyorlar. Hatta İmamoğlu’nun sorulara hemen hazır panolar üzerinden cevap vermesini sorular hakkında bilgi sahibi olduğu ve hazırlık yaptığı şeklinde yorumlayanlar da var. Binali Yıldırım’ın konuşma temposu oldukça düşük ama bu onun tabii hali. Binali Yıldırım’dan espri yapması bekleniyordu ama, o olmadı.

Ekranda karşılıklı suçlamalar, meydan okumalar pek olmadı ama, bundan sonra devam edecek mi göreceğiz. Yani programın açılışındaki hediyeleşme ve babalar günü kutlamaları kadar sempatik olmayacak sanırım.

Kıyafet, ses tonu, jest ve mimik rahatlık, esprili özgüven, kolay anlaşılır olmak, hedef kitlesi kimdi” sorularının herkese göre farklı cevabı var.

Programda konuşulan ve karşılıklı suçlamalara sebeb olan konular bundan sonra da kamuoyunda tartışılmaya devam edecek. “Oylar çalındı” dendi, Valilik skandalı, İBB serverinin kopyalanması, AA’nın seçim sonuçlarının yayını ile ilgili konularda herkes daha önceki açıklamalarını tekrarladılar.

Din, tarih, gelenek, siyasi düşünce” gibi felsefi konularla ilgili bir derinlik sözkonusu değildi. Daha çok daha geniş halk kitlelerine ulaşılmaya çalışılmış ve mayınlı alanlara girilmemişti..

Yani seçim cephesinde yeni bir durum yok, işler kaldığı yerden devam edecek.

Söylem olarak her iki taraf da “dini bir söylem”e ağırlık vermedi ama İmamoğlu tekraren “Kul Hakkı”ndan söz etti. İmamoğlu Suriyeliler konusunda bu defa ihtiyadlı ve ılımlı bir dil kullandı. 

Kul” kelimesini Binali Yıldırım’ın söylemesi farklı bir anlam taşımaz ama bir CHP’linin söylemesi farklı bir anlam taşır. CHP kafası belli. Onlara göre “Ümmet leşi” yere serilmiş; ‘ümmetten ulusa, kulluktan vatandaşlığa” geçilmiştir. Aynı şekilde “Cumhuriyet kulluktan vatandaşlığa geçiş demektir!” 31 Ekim 2018’de bir CHP sözcüsü TBMM’de yaptığı konuşmada, “Cumhuriyet rejimi, kulluktan yurttaşlığa geçişin, yurttaşlık ilişkisinin hukuken temin edildiği bir rejimin adıdır” der ve CHP ile İyi Parti sıralarından alkışlanır!

İnternete, “Cumhuriyet ve Kulluk” yazı bakın kaç belge geliyor! 

İmamoğlu diye biri çıkıyor “KUL hakkı”ndan söz ediyor, Camide Kur’an-ı Kerim okuyor. Ateist olduğunu söyleyen teşkilat yöneticisi elini açıp dua ediyor.

Bu CHP’lilerde bir bereketsizlik var. Ne yapsalar ayaklarına dolanıyor. Bu Tv tartışması için üzerindeki anlaştıkları gün ezanın aslında döndürülmesinin yıldönümü. Biz mezarının başında o gün Menderes’i andık. Ezanın aslına döndürülmesi ile başlatılan süreç, sonunda Menderes’in idamına kadar gitti. Menderes ve arkadaşlarının idamı aslında bir bakıma, “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” kabilinden millete verilen bir gözdağı, tehdit, meydan okuma, kararlılık gösterisi idi.

Neyse, sürecin sonuna geldik. Bir hafta sonra seçim var. Dananın kuyruğu o gün kopacak. Bundan sonra neler yaşanacağını yaşayarak göreceğiz.

Son birkaç söz: Bu programla ilgili, benim gözlemlediğim kadarı ile her iki tarafın tabanı daha yüksek bir performans bekliyordu. Sosyal Mediadaki militan taraftarların söylemleri dışındaki kesimin ne modaratörden, ne de tarafların beklentilerinin karşılığını buldular. Her iki kesim de kendi adamlarının ezildiğini düşünmüyor. Kararsızlar açısından ise karar vermelerini sağlayacak bir netlik, açıklık, açık ara bir farklılık yok.

Taraflar birbirlerine yönelttikleri suçlamalara ilişkin tatmin edici bir cevap almadılar. İddialara yönelik isbatlar da karşı taraftakiler için tatmin edici bulunmadı. Partizanlar ise karşılıklı suçlamalarını ve meydan okumalarını sürdürdüler. Bu programın tartışma öncesi ve sonrası izleyicilerin kanaatinde bir değişikliğe sebeb olduğunu ya da zihnindeki suali mukadderlerin düne göre, izleyicilerin gözünde daha bir açıklık ve netlik kazandığını sanmıyorum. Bu benim gözlemim. Bu durumda, taraflar yollarına kaldıkları yerden devam edecekler. Bir hafta sonra tencere yuvarlanacak ve kapağını bulacak!. Sabır.. Görelim Mevlam neyler! Selâm ve dua ile.