Kim “Ak Parti”li, kim “AKP”li?

Abdurrahman Dilipak

Bugün, Ankara’da “AKP’nin Papatyaları” başlıklı yazım sebebi ile “AK Parti Genel Başkanlığı” tarafından aleyhime açılan 500.000 liralık tazminat davasının ilk duruşması var. 10 Mayıs’ta da İstanbul’da ceza davasının ilk duruşması olacak! 

TDK’ya, ya da Türk Dili ve Edebiyatı Fakültesi, bölüm başkanlarına sormak istiyorum: “AK Parti içindeki FETÖ’nün zihniyet ikizi AKP’liler ve AKP’nin Papatyaları” dediğinizde bundan ne anlaşılır! Allah rızası için elinizi vicdanınıza koyun ve düşünün. Burada sadece ben ve gazetem değil, yargı da yargılanıyor, siyaset de yargılanıyor, Türkçe de yargılanıyor bir bakıma.

“AK Parti” ve “AKP” ayırımı sadece benim yaptığım bir ayırım değil. Parti kendisi de bu ayırımı yapıyor. Başka yazarlar da zaman zaman bu ayırıma dikkat çekmişler. Burada hedefte olan “matufiyet” açısından “AK Partililer” değil, “AKP’liler”. Onların kimlikleri de belli: “AK Parti içindeki FETÖ’nün zihniyet ikizleri”. Ve bu takımın “Papatyaları”. Yani O “FETÖ’nün zihniyet ikizi” olan Papatyalar. Bunu anlamak için Türkçesi’nin 10 olması gerekmez, Türkçe’yi çat-pat konuşan, yeni Türkçe öğrenmiş biri bile anlar bunu. Zaten “İstanbul sözleşmesi” de, başımıza böyle bela edilmedi mi? Sözleşme okunmadı, sözleşmenin dayandığı kavram ve kurumlar, atıfları okunmadı, ya da okunduğu halde yapılmak istenilenler anlaşılmadığı halde, anlamış gibi yapıldı.. 

Biliyorsunuz, bu konuda, geçen gün savcılığa, tercüme hataları yanında, meclisten geçen şekli ile Resmi Gazete’de yayınlanan metin arasında fark olduğu skandalı intikal etti. Bu konu her yanı ile sorunlu bir konu. Bu davalar da öyle anlaşılıyor ki, benim şahsımda, “kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle” kabilinden, belli bir lobinin, belli konuda topluma verdiği bir mesaj gibi.

Ben geçmişte bir kararı, karar lehime olmasına rağmen “Türkçesi yeterli değil” diye temyiz etmiştim ve Yargıtay, kararın doğru anlaşılır şekilde yeniden yazılması için kararı bozmuştu. O zaman da hukuk dili ve yargı kararlarında yazım hataları, cümle kurgusu, dil ve imla konusunu tartışmıştım. Yazımda söz konusu olan, eleştirilen “FETÖ’nün zihniyet ikizi AKP’liler” ifadesi.

Matufiyet açısından kim, neden, nasıl bu suçlamayı üzerine alabilir?! Davacı ya da müşteki taraflar, benim iddia etmediğim, isnat da etmediğim bir suçlamayı, benim ifadelerimin, maksadım ve cümlenin bilinen anlamı dışında te’vil edilerek, bir kurum benim ağzımdan kendine yönelik nasıl böyle bir suçlamadan söz edebilir. 

Bir de “fahişe” konusu var. Türkçe’de, “Bu fahişe ve türevleri” şeklinde tanımlanmış bir hakaret kalıbı yoktur. Dini metinler, gelenek ve hukukta, “fuhuş”, “fahişe”, “fuhşiyat”tan söz etmektedir. 

Fahişe hukuki metinlerde, “Fuhuş, Büyük Türkçe Sözlük’te (içinde bulunulan toplumun kurallarına uymayan bir biçimde bir veya birkaç kişiyle para karşılığında cinsel ilişkide bulunma. ‘Taşkınlık, aşırı davranış’ olarak tanımlanmıştır. 

Fuhuş yapan kadına ise fahişe, hayat kadını, genel kadın denilmektedir.) Bakınız: (Fuhuş Suçu, TCK m.227) , Prof. Dr. Hamide Zafer. https://hukuk.deu.edu.tr/wp-content/uploads/2019/09/HAMIDE-ZAFER.pdf)

 

Esasen mevzuatta “fuhşu meslek edinmiş erkekler veya eşcinsellere ilişkin herhangi bir düzenleyici norm bulunmamaktadır ve bu kişilerin fuhşu yönünden hukuk boşluğu mevcuttur. Ancak fuhuş suçunun düzenlendiği TCK m.227’de fuhşa teşvik edilen kişinin cinsiyetinin önemi yoktur.” Fuhuş suçu5237 sayılı TCK’nın “özel hükümler” kitabında, “topluma karşı suçlar” kısmının “genel ahlaka karşı suçlar” başlıklı 7. bölüm, 227. maddede düzenlenmiştir. TCK’nın “Fuhuş” başlığını taşıyan 3 suç tanımlanmıştır. Bunlar fuhşa teşvik (TCK m.227/1-2), çocuğu fuhşa teşvik (m.227/1) ve (3) fuhşa teşvik için hazırlanmış görüntü, yazı ve sözleri içeren ürünleri sağlamadır. 

İslam’da, bir kişinin, iffetli birini, artırılmış şahidlik ve itiraf dışında “fahişelikle” yani para karşılığı fuhuşla suçlaması, “had-dı lian” gerektirir. (İslam, İsevilik ve Musevilikte, para ya da herhangi bir sebeble zina, her türlüsü ile; fahişe, fuhuş, fuhşiyat, fahşa olarak tesmiye edilir. Fahişelik şahısların dışında şehirler için de kullanılır. (‘Fahişe Şehir’ Yeşaye 21 buna örnektir.) 

Kendilerine topluca bu yönde bir iftira yapıldığı iddiasının gerçek olmaması halinde, gerçek olmayan isnadın günah olarak sahibine rücu edeceği de unutulmamalıdır.

Kaldı ki, “bu fahişe ve türevleri” ifadesi, ayrı bir cümlede geçmektedir ve o cümlede, LGBT+’a İK’larında “pozitif ayırımcılık uygulayacakları”nı açıklayan birtakım holdinglerin adlarından söz edilerek, bundan sonra, kendileri, fuhşiyatı “onur” kabul eden, “onur yürüyüşü” adını verdikleri yürüyüşlerinde taşıdıkları pankartlarında “velev ki ibneyiz, o...yuz” diye tanımlayan ve fuhşiyatı alenen savunan bir olay ve olgudan söz edilmektedir. Onun için “türevleri”nden söz edilmektedir.

Fuhşiyata karşı, şeref, namus, edeb, ahlak, iffet, namus konusunda ülkenin en duyarlı kişisi olan ve bunu din davası olarak gören bir yazarı, Türkiye’nin en büyük siyasi hareketinin kadınlarını “Fahişe” olmakla suçladığını iddia etmek, akıl ve mantık dışıdır! 

Öte yandan; LGBTIQ+ derken, bu kelimeler, fuhşiyat olarak tanımlanan işlerle ilgili İngilizce isimlerin baş harflerinden oluşmaktadır. Bunlara yasal olarak pozitif ayırımcılık yapılarak imtiyaz tanımlandırılırken, davacı ve müştekiler bu kelimelerin Türkçe karşılığının ifade edilmesini edep, ahlak, iffet… karşı bulduklarını söyleyebilmektedirler. 

Bu ne yaman çelişkidir Rabbim. Bunlar ne yaptıklarının ve ne söylediklerinin farkında değiller. 

 

Bu ifritten sualin kılını çekmez akıl”.

Aynı zamanda, davacı ve müşteki tarafta yer alanlardan bazıları bu garabetin yasal çerçevesini oluşturan “İstanbul sözleşmesi”ni hâlâ savunabilmektedirler

Veya en azından, değişiklik için verilen sözlerin yerine getirilmesini, geçen bunca zaman rağmen hâlâ engelleyebilmektedirler.. Kim bilir belki de birileri bu şekilde, “kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle” dercesine, benim şahsımda AK Parti içindeki İstanbul sözleşmesine karşı çıkanları da cezalandırmak istemektedir. 

Bu çevrelerden nüfus cüzdanlarımıza ve pasaportlarımıza “toplumsal cinsiyet” kimliği olarak GENDER yazarak, yaratılıştan kaynaklanan biyolojik cinsiyet yerine deneyim, tercih ve yönelimle şekillenen, hiçbir zaman, şekil ve yorumla Müslüman bir kişiyi tanımlamayacak olan bir kimlik tanımlaması yapabilmektedirler. 

Onun için de insanları din, ahlak ve gelenekten bağımsız BİREY’lere dönüştürmekten söz etmiyorlar mı zaten!

Neyse bugün Ankara’daki ilk duruşmadan sonra, yarın gelişmeleri size aktarırım. 

Selâm ve dua ile.

Not: Ankara, 12. Asliye Hukuk Mahkemesi. 2020/514 Esas. Saat: 10.00