Kendim ettim kendim buldum

Abdurrahman Dilipak

Bu yazı, seçime doğru aday listeleri açıklandığı gün yazıldı. Bugün aynen yayınlıyorum.

Adayların çoğu belli oldu. Bundan sonra kapsamlı bir değişiklik beklenmiyor. 1 Nisan için yazımı yazdım, dosyaya yerleştirdim.

Kim ne yaparsa kendine yapacak. Tencere yuvarlanacak, kapağını bulacak. Her topluluk layık olduğu gibi idare olunacak. Toplum kendini değiştirmeden, Allah onlar hakkındaki hükmünü değiştirmeyecek. “İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden” ciddi anlamda bir sıkıntı yaşanacağını düşünüyorum.

Her şey yolunda gitse bile, Allah bizi mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edeceğini söylüyor. Buna toplum ve biz ne kadar hazırız.

Allah servet ve iktidarı halklar ve ülkeler arasında evirir, çevirir. Bana kalırsa, düşsek bile yine kalkar, yolumuza devam ederiz, eğer iman ve istikametimizi kaybetmezsek. Değilse halimiz yaman.

Bu, yukarda yazdığım ölçülerin kaynağını biliyorsunuz sanırım. Size sorayım, seçeceklerinizi sormuyorum, toplumun liyakatını, müstehakını, istihkakını soruyorum. Sizce daha iyi bir yönetime layıklar mı? Bu insanlar, ekonomik, sosyal, siyasal açıdan daha zor bir imtihana tabi tutulduklarında, istikamet ve tercihlerini muhafaza etmede sabır gösterirler mi?

Aziz millet”, “Muhteşem tarih”, “Ebed-müdded” tartışmalarını bir kenara bırakalım, Bu toplum genel olarak daha iyi bir gelecek için bedel ödemeye hazır mı? 15 Temmuz’da muhteşem bir direniş gösterdiler. Küçük bir azınlık direndi ve Allah onlara başarı verdi. Bu durum tekrarlanmayabilir. 15 Temmuz’daki bu fedakarlığı, bölgemiz ve dünyadaki haksızlıklara, zulme, sömürüye karşı gösterebilir miyiz? Allah bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek istiyor. Eğer O’nun rızasının tecellisinin vesilesi olmayacaksak, Allah’ın yardımı bize ulaşmayabilir. Çünkü Allah cahil ve zalim bir topluluğa yardım etmez. Haksızlıklar karşısında susanlara, yardım etmez. Zalimlere yardım edenlere de dokunur o ateş!

Bakıyorum da, bazı adayları ne kadar çok görünür olurlarsa o parti daha çok oy kaybeder. Ne ve kim olduklarını bildikleri halde onlara oy verecek olanlar, kasabının bıçağını yalayan koyuna benzerler.

Hemen hemen bütün partilerin adayları seküler tipler.

Laiklikten kurtulalım derken sekülerizmin ağına takıldık. FETÖ’nün birinci görevi dini sekülerize etmekti. Servet ve iktidar yolu ile bu iş büyük ölçüde başarılmış gibi gözüküyor, dünden bugüne FETÖ ile mücadelede hâlâ bir zihniyet mücadelesine dönüştürülemedi. Örgütle mücadele çerçevesinde kaldı. Dinin sekülerleştirilmesi, atomize edilmesi, rasyonelize edilmesi, nötralizasyon ve agnostizm tam gaz yoluna devam ediyor.

Kendim ettim, kendim buldum” dememek için son çıkış geçildi de belki servis yolundan geri dönüş denenebilir mi diyeceğim ama, artık zor. Aslında yolları suçlamanın bir faydası da yok “Ben yolumu kaybettim, yolların günahı ne” diye ağıt yakmak zorunda kalınmaz inşallah! Kim bilir, bazı kişiler bakarsınız hatasını anlar ve tevbe eder. Nasıl olacak bu iş bilmiyorum ama, durum bu..

Ben sonuçtan bağımsız olarak, “Hakkın rızası”nı düşünmekten yanayım. İşte o zaman, bakarsınız bize şer gibi gelen şeyde Allah hayır yaratmış. Yoksa bizimkiler ne yaparsa yapsın, ötekiler gelmesin diye onlara razı oluruz. Bakarsınız, gün gelmiş, boynuz kulağı geçmiş.. Ya da bizimkilerle onlar arasında fark kalmamış, ya da fark fark edilemeyecek kadar az. Farkı fark edemiyorsunuz bile. İşte o zaman ben; o zaman “Bizden” değilim. Değil mi ki, Karakoç’un dediği gibi: Halka tepeden bakan / Göğsüne benlik takan / Yalanla yatıp kalkan / Moiz de olsa aynı Vaiz de olsa aynı. Doğruluktan kaçan zat / Menfaati seçen zat / Haram yiyip içen zat / Murdar da olsa aynı / Serdar da olsa aynı.

Biz biliriz: “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. 

Namuslu insanların siyasete ve bürokrasiye girmekten korktuğu bir zamana doğru sürükleniyoruz. Ben fazla dayanamam diyor kimi, kimi beni orada rahat bırakmazlar, yaşatmazlar endişesi yaşıyor. Yakın çevresi, amirler, toplum.. Çoğu kimse hakkına razı değil. Haksız da olsa haklı çıkmak istiyor. Onu cür’etkar kılan emsal gösteriyor. “O yapıyorsa ben niye değil” diyor. Kimi aşiret derdinde, kimi şimdiden kaşık belinde dolaşıyor, nereyi, nasıl, kime parselleyeceklerinin hesabını yapmış. Bunun sağı-solu yok. Türkü-Kürdü, Alevisi-Sünnisi yok..

“İçimizdeki beyinsizler” deyip durduğum, “içimizdeki Pensilvanyalılar”, “içimizdeki aç kurtlar” işte onlarla nasıl mücadele edeceğiz. İçimizdeki Şeytanlardan yakamızı kurtaramazsak halimiz yaman!

Bunları bile bile mi getiriyorlar bilmiyorum. Ama birileri bu işlerle şöhret bulmuşken, partilerin yöneticilerinin bunu bilmemesi anlaşılır bir şey değil.

“Ötekilerden kaçan bize yeter” mantığı ile siyaset yapılmaz. Siyaset “Satınalma”, “ihale”, “maddi çıkarlar”la sınırlı bir ilişkiden ibaret değil. Sanırım bu seçim birçok açıdan sürprizlere gebe bir seçim olacak. Partilerin hemen hemen tamamında, parti üst yönetimi, grub ve yerel yönetim adayları ile ilgili ciddi sorunlar yaşanıyor. Şehir benim evimdir. Şehrin emanetini alacak kişiye “evimin anahtarını emanet etmem konusunda” güven duymam gerek. Ehli hal vel akt, ehliyet ve liyakat, emanet ve velayet açısından güvenilir biri olmasının yanında vekalete hıyanet etmeyecek biri olması gerek.

Bizim geleneğimizde “kamu malı”, “kul hakkı” olmasının yanında  yetim hakkı” kategorisindedir. Yetim hakkına el uzatanların namazları da kabul edilmeyecektir. Vay o siyaset bezirganlarının haline ki, onların kazandıkları cehennemde sırtlarında taşıyacakları odunların parası olacaktır.

Duyuyorum aşiretler, cemaat mensupları Ankara’yı mekan tutmuşlar, kendi adamlarını aday gösterme peşindeler. Bir yandan da öteki adayları karalayan yalan yanlış beyanlarla kendilerine alan açmaya çalışıyorlar. Herkes aynı şeyi yapınca, tepedekiler de kime inanacaklarını şaşırıyorlar.

Hani işi ehline verecektik! Ehliyet ve liyakat imandan önce gelecekti.

Diğer adayları görünce, filan kardeşim bu konuda benden daha iyidir diye daha iyisi biri için adaylıktan çekilen kimse var mı? Yoksa ben kime ne diyeyim ki. Aksine ötekine iftira eden, ötekini tehdit edenler var.

Neyse ki olup bitenleri gören, akıllardan ve kalplerden geçenleri bilen, kapalı kapılar arkasında konuşulanları duyan bir Allah var. Sonuçta Hayır da, Şer de Allah’ın iradesi içinde. Biz O’nun rızasına tabi olalım. Olacak olan olacak. Gelecek olan gelecek, gidecek olan gidecek. Ama aynı zamanda biz bu süreçte yapıp yapmadıklarımız, söyleyip söylemediklerimizle, aklımızı kullanıp kullanmadığımızla imtihan olacağız. Asıl seçim bu! Asıl sonuç da burada sandıktan çıkan sonuç değil, sonuçta Allah’ın rızasına ulaşıp ulaşamadığımızla ilgilidir. Şeytan da Allah’ın iradesi içindedir. Biz Allah’ın rızasına talibiz. Sonuç, biz görevimizi doğru bir şekilde yaptıktan sonra, bize göre “olumsuz” çıksa ne gam. Bize şer gibi gelende Allah hayır murat etmiş olabilir. Hem demiyor muyuz, Hak şerleri hayreyler diye. Görelim Mevlam neyler! Selâm ve dua ile.