Katar'da ne oldu?

Abdurrahman Dilipak

Katar'daki Gazze zirvesinden sadra şifa bir şey çıkmadı, havanda su döğdüler. Sert açıklamalar yaptılar.. Dostlar alışverişte görsün kabilinden işler. Suudlar ve Fransa, iki devletli çözüm için bir konferans düzenlemeliymiş, ateşkes, esirlerin iadesi İsrail’deki asker ailesinin öncelikli konusu. İsrailli esir annelerinin çabası kadar, Gazze trajedisi karşısında İslam ülkeleri yöneticilerinin çabası yok.

Düşünmüyorlar ki, Gazze bitince bu işler bitmeyecek. Kudüs ve Mescidi aksa konusu patlayacak. Şam patlayacak. Kurulacak İsrail devleti ve Kürdistan İsrail için işgal topraklarını Filistinlilerden kurtarmak ve bu devletçikleri kendisi için bir koruma kalkanı ve sıçrama tahtası olarak kullanacak. Kriz 100’e katlanacak. Satanist İsrail yönetimi, din, kehanet ve astrolojik hesablarından vazgeçmeyecek. Ey Müslüman ülke yöneticileri, Allah (cc) sizin ellerinizle zalimleri cezalandırmak, mazlumlara yardım etmek istemektedir. Siz neyle meşgulsünüz? Böyle giderseniz Gazzelilerin başına gelen sizin de başınıza gelecek. Gazze insanlığı uyandırdı. Siyonistler İnsanlığın vicdanı’ndan gönlünde sürgüne gönderildi. Ama Katar saldırısı Arab’ları panikletse de İslam ülkeleri hala derin bir uykudalar. Suudiler, Mısır, BAE, hepsi İsrail’le ilişkilerini kesiyorlar. Bu arada bütün dünya İsrail’i lanetlerken ABD ülkesinde İsrail’i ve Siyonizm’i eleştirmeyi suç kabul etti.

Bu arada, Sumud filosu yolda ve İsrail Gazze’ye saldırılarını sürdürüyor, hem de vahşice. Yine Suriye’ye saldırdı.. Madem Filistin devletini tanıyacaklar, madem Kürtler ve artı diğer gayrimüslim unsurları için ayrı bir devlet kuduracaklar, onun için Ürdün, Suriye ve Lübnan’dan toprak ilhak etmeleri gerekiyor. Öte yandan Arz-ı Mev’ud hedeflerine ulaşmak için önce Gazze kilidini açması gerekiyor, sonra Kudüs ve sonra sıra Mescid-i Aksa’yı yıkmak gerekiyor. İş bu noktaya gelmeden İsrail sınırlarını Şam’a kadar uzatması gerekiyor. Zaten bir adım sonra Türkiye!

Katar’da Amerikan üssü de var, Türk üssü de. Katar bir şehir devleti, ülke genelinde 11 Patroit var. Ve o gün ABD ile birlikte Katarlılar tatbikat yapıyorlarmış. Yani havada uçaklarda hem füze var, hem de uçakların radar sistemlerinin kendilerine yaklaşmakta olan bir savaş uçağını görmemesi mümkün değil. Yani normal şartlarda Katarın bu saldırıdan habersiz olması mümkün değil. Ve tabii ABD’nin de ve tabii Türkiye’nin de. Peki gördüyseniz niye haber vermiyorsunuz? Bu arada Hamas’ın dünyada gidecek bir yeri yok. Daha çok yarın resmi olarak Türkiye’de bulunuyorlardı. Daha sonra ABD Katar’da Hamas bürosu açılmasını istedi. Anlayacağınız ABD, İngiltere, İsrail, Fransa, NATO Hamas yetkililerini Türkiye ve Katar üzerinden izliyorlar. Katar da “oltayı yutan balık” o da “yem istemiyor”. “Gel” diyorlar o da koşa koşa İsrail’le ortak tatbikat için Yunanistan’a gidiyor.

Katar’ın Türkiye’deki, ABD’deki, Türk dünyasındaki fonlarına aracılık eden Kazak iş adamı, Türkiye’de de önemli yatırımları olan ve hatta, ABD, Rus vatandaşlığı yanında aynı zamanda Türk vatandaşı da olan Tevfik Arif’in Yahudi ortağı da Trump’la birlikte çalışıyor. Katar’a “ver” diyorlar, Katar yönetimi ve diğerleri “ABD ne istiyor da vermiyorlar ki”, bir zamanlar bizimkilerin FETÖ için “ne istediler de vermedik ki”, dediği gibi.

Bakın Katarın etrafında kaç Amerikan üssü var? Katar’dan 500 km mesafedeki Amerikan üsleri, Orta Doğu'daki ABD askeri varlığının önemli bir kısmını oluşturuyor. Bahreyn yaklaşık 140 km, BAE yaklaşık 400 km, Kuveyt yaklaşık 450 km). Katar'da bulunan Al Udeid Hava Üssü, bölgedeki en büyük ABD üssüdür ve CENTCOM'un ileri karargâhıdır. Naval Support Activity Bahrain (Bahreyn) Katar'a 140 km mesafede, Manama'da. ABD Donanması'nın 5.Filosu'na ev sahipliği yapar ve 7.000-9.000 personel içerir. Deniz operasyonlarının ana üssü Dubai’deki (BAE) Al Minhad Hava Üssü ile Abudabi’deki (BAE) Al Dhafra Hava Üssü, Kuveyt’teki Camp Arifjan hava üssü ve Ali Al Salem Hava Üssü var. Bu üsler, ABD'nin Orta Doğu'daki toplam 40.000 askerinin büyük kısmını barındırır Suudi Arabistan'daki Prince Sultan Hava Üssü, Ürdün’deki ABD’nin Tenef üssü’nü de not etmek gerekir. Bunların hepsi bu saldırıdan haberdardır. Bu saldırıdan haberdar olmamaları mümkün değil.

Peki HAMAS ile bu toplantı, Katardaki Türk üssünde olsaydı, bizim haberimiz olacak mı idi? Durum şu İsrail'in bu saldırısı biz ve bizimkiler dışında kimse bilmiyordu, ama bizimkilerin dışında herkes biliyordu. Yarın aynı şey bizim başımıza gelirse şaşırmayın. Batıdan aldığınız savunma sistemlerinin hiç biri İsrail ve batıdan gelen saldırıları görmeyecek ve sizin fırlattığınız füzeler ve uçaklarınız hedefine ulaşamayacaktır. Palantir’i boşuna yazmadım, NanoChiple üretilen Kuantum bilgisayarlarla, MicroCihip’le üretilen sabit, mobil, otonom sistemlere uzaktan tek tık ile ulaşmak mümkün. Üzgünüm ama durum bu. Bu bizim savunma sanayimiz için çok büyük bir handikap.

O zamanlar henüz Kuantum bilgisayarlar ve yapay zeka bu kadar yaygın kullanılmıyordu ve klasik radarlar manuel olarak takip ediliyordu. 6 Eylül 2007’de İsrail Hava Kuvvetleri'nin Suriye'de düzenlediği gizli bir hava saldırısı olan "Orchard Operasyonu" (Bahçe Operasyonu) sırasında ilginç bir olay yaşandı.. İsrail, Suriye'nin Deyr ez-Zor bölgesinde (Al-Kibar) Kuzey Kore’nin desteğinde inşa ettiği nükleer reaktör tesisini imha etmek amacıyla F-15 ve F-16 savaş uçaklarıyla hava saldırısı gerçekleştirdi. Saldırı, ABD istihbaratından alınan bilgilerle planlanmış ve İsrail'in "Begin Doktrini"ne (nükleer tehditlere karşı önleyici saldırı) dayanıyordu. Reaktörün Kuzey Kore desteğiyle yapıldığı iddia ediliyordu. İsrail uçakları, Suriye hava sahasını ihlal ederek hedefi vurdu. Dönüş yolunda, 6 İsrail uçağı Suriye hava savunma sistemlerinden kaçmak ve manevra kabiliyetini artırmak için Türkiye hava sahasını (Hatay ve Gaziantep civarında) düşük irtifadan geçtiler. Türk Hava Kuvvetleri radarlarında uçaklar tespit edildiğinde görmezden gelinmiş. Bu durum "Kedi geçti kedi" ifadesi, radar operatörlerinin telsiz konuşmalarına yansıdı. İsrail’in Türk sınırlarını ihlal ettiğinde ve bu radar personeli tarafından görüldüğünde, bu kod ile görmezden geliniyormuş. Benzer bir durum, 2012'de de yaşanmış ve İsrail’in Heron’larının Hatay hava sahası ihlali sırasında "Kedi" olarak kaydedilmiş. 2007 olayında aslında Türk F 16’ları kalkış yapmış ancak "vur" emri verilmediği için uçaklar üslerine geri dönmüş. İsrail, saldırıyı resmi olarak yıllarca kabul etmemiş, ancak 2018'de dönemin Başbakanı Ehud Olmert, 2. saldırı sonrası Erdoğan'ı arayarak hava sahası ihlalinin kasıtlı olmadığını ve özür dilediğini belirtmiş.. Hatta Suriye’ye saldıran İsrail Uçakları, menzillerini uzatmak için taktıkları harici yakıt tankları (her biri 2.000 litre kapasiteli, yaklaşık 4-5 m. uzunluğunda) yüklemişti. Saldırı sonrası Suriye'den ateş alınca, uçaklar tankları hafiflemek ve kaçmak için boş araziye bırakmışlardı. Bu şekilde 2 tank düştü, biri Hatay'ın Hassa ilçesi Büyükger Mezrası'na (Suriye sınırına 3 km). Diğeri Gaziantep'in Oğuzeli ilçesi Uğur ova Köyü'ne. Tanklar, çobanlar tarafından bulundu ve üzerinde İsrail F-15'lere ait işaretler tespit edildi.

Bakın Siyonistlerle bizim “dostluğumuz”(!?) Tanzimat’a kadar gider. Yahudilerin Osmanlıya gelişi daha eski: Fatih döneminde, Almanya’dan gelen bir grup Yahudi de Osmanlı topraklarına yerleştirildiler (1470). 2. Beyazid döneminde, 1492'de İspanya’dan Sefarad’lar ve 1497'de Portekiz'den kaçan yüzbinlerce Yahudi Osmanlı topraklarına kabul edilerek yerleştirildi. Selanik'te Yahudiler, 16. YY başlarında nüfusun çoğunluğuna ulaştı. Bu süreç, 1492'de İspanya'dan Elhamra Fermanı ile kovulan Sefarad Yahudilerinin Osmanlı topraklarına, özellikle Selanik'e büyük göçüyle hızlandı, 17.YY’da Selanik Avrupa'nın tek Yahudi çoğunluklu şehri oldu. Oradan İzmir ve İstanbul’a geçtiler. İttihat Terakki döneminden sonra Cumhuriyet döneminde zaten zirve yaptı. Artık ayrımız gayrımız yoktu.

Rejimin üs-sül esası olan Kemalizm’i sistematize eden Moiz Kohen / Tekinalp’di. Ekonomimiz, kültür, sanat, maarif her şey onların elinde idi, tarihimizi onlar yazdı, hatta dinde reform projesini de onlar hazırlamıştı. Dilimizi onlar şekillendirildi. Ne istediler de vermedik ki, o zaman onlara. Darbeler onların aramızdaki “iyi çocukları” tarafından yapıldı. Biz de onlara bir devlet armağan ettik, 50 yıl önce hadimi olduğumuz topraklarda. Onlar da Cumhuriyet’in şekillenmesinde çok çok büyük katkı ve destek sağladılar.(!?) Daha sonra da bu yakınlık devam etti. 14.5.1948’de İsrail kurulunca zaten onu ilk tanıyanlardan biri bizdik. Menderes döneminde İsrail'le gizli bir buluşma oldu Ankara’da. Türkiye-İsrail ilişkilerinin gizli ve stratejik bir şekilde derinleştiği yıllara bir dönemde İsrail'den Türkiye'ye (Ankara'ya) gelen en önemli diplomatik heyet, 28-29 Ağustos 1958'de gerçekleşen gizli bir zirvede yer almıştır. Bu ziyaret, Irak'taki devrim sonrası Bağdat Paktı'nın çöküşü ve Arap milliyetçiliğinin yükselişi nedeniyle, iki ülke arasında "Çevre İttifakı" (Peripheral Alliance) olarak bilinen istihbarat, askeri ve diplomatik iş birliğini güçlendirmek amacıyla yapılmıştır. Görüşmelerde Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile İsrail tarafı bir araya gelmiş, ancak bu ziyaret kamuoyundan saklanmıştır. İsrail’den gelen heyette David Ben-Gurion / Başbakan, Golde Meir / Dişileri Bakanı, Hayim Laskov / Genel Kurmay Başkanı, Eliyahu Sasson / Ankara’daki İsrail büyükelçisi. 1958’de Menderes İsrail'le kapsamlı bir anlaşma yaparken, dindar kesimlere cömertçe dindar mesajlar veriyordu. Bu mesajlar konusunda yazının sonundaki NOT’a bakabilirsiniz.

2000’e doğru gelirsek, İsrail Hava Kuvvetleri'nin (IAF) Konya'daki 3. Ana Jet Üssü eğitim uçuşları, 1996 yılında Tansu Çiller hükümeti döneminde imzalanan Türkiye-İsrail savunma işbirliği anlaşması çerçevesinde başladı. (Türkiye ile İsrail arasındaki savunma işbirliği anlaşması, 23 Şubat 1996 tarihinde imzalandı). Bu tarihte Türkiye'nin başbakanı Tansu Çiller'di (Görev süresi: 25 Haziran 1993 - 6 Mart 1996 arasında görevde). Anlaşma, Çiller'in liderliğindeki hükümet tarafından, İsrail ile askeri eğitim, istihbarat paylaşımı ve ortak tatbikatları kapsayacak şekilde onaylandı.

Bu anlaşma, pilot değişimi, Konya atış sahasında uzun menzilli uçuş eğitimi ve Nevatim Üssü'nde Türk pilotlara eğitim gibi unsurları içeriyordu. İsrail uçakları (çoğunlukla F-15 ve F-16'lar), “Anadolu Kartalı” (Anatolian Eagle) tatbikatları kapsamında ve bağımsız eğitim programları için Konya'ya geldi. İlk ortak tatbikat 2001 Haziran ayında ABD’nin de katılımı ile 20 İsrail F-15/F-16 ilk eğitim ve ortak tatbikatını yapmış. İlk eğitim Hava-hava ve hava-yer eğitimleri şeklinde olmuş.. 2003’de Erdoğan’ın A.Gül’den başbakanlığı devraldığı yıl “Anadolu Kartalı” tatbikatı-2 gerçekleştirildi (2005, 2006-2007’de bu faaliyetler düzenli bir şekilde devam etmiş. Bu faaliyetler devam ettiği süre içindeki Cumhurbaşkanları Demirel, Sezer ve Gül’dür. 2008: Son katılım (9-19 Eylül). 10 uçakla, ABD ve İtalya'yla birlikte. Bu tatbikattan 3 ay sonra Gazze'ye saldırısı sebebi ile durduruldu. Tatbikatlarda 15 günde Konya semalarında 26.000 sorti gerçekleştiriliyordu. 2009’da Anadolu Kartalı Tatbikatı Türkiye’de iptal edildi. Tatbikat ABD, Azerbaycan, Katar, Yunanistan, Kıbrıs gibi ülkelere kaydırıldı. Bugünlük de bu kadar. Selam ve dua ile.

NOT: 1958’de, Menderes’in daha çok dini vurgular yaptığı görülür. Tam da İsrail’le bu gizli görüşmeler olurken Menderes halka Ayasofya’nın ibadete açılmasından İmam Hatip Okullarının sayılarının artırılmasından söz etmektedir. Özellikle 1958’de, Menderes’in daha önceki “Ezanın Arapça okunmasına izin veren yasa”ya atıf yaparak dini özgürlüklerin ve kurumların daha da genişletilmesi talebi ve dini eğitim reformlarına destek vermesi dikkat çekicidir.. 1950’de ezanın Arapça okunmasını serbest bırakan yasanın ardından, 1958’de bu konuyu tekrar gündeme getirerek “Milletimizin inançlarına saygı göstermek, bizim için bir görevdir” demesi o zaman CHP kanadında hayli tartışma konusu olmuştu.. Ayrıca, aynı yıl Kayseri’de yaptığı bir konuşmada, “Din ve vicdan hürriyetini sağlamak, bizim en büyük gayelerimizden biridir” şeklindeki konuşmaları, dindar kesimde coşkuya sebeb olurken, CHP tarafından protestolara sebeb oldu. Menderes dindar kesimin oyunu alabilmek için mesela 29 .11.1955de TBMM DP grup toplantısında “Demokrasilerde halkın iradesiyle her şeyi yapabileceği, hatta Hilafeti isterse onu da getirebileceği” şeklinde bir ifadesi olduğu ileri sürüldü ve bu iddia Yassıada da mahkemeye delil olarak sunulmuş ve 27.5.1960 darbesinin gerekçelerinden biri olarak kullanılmıştı.