Karlov cinayeti ve Moskova toplantısı

Hakan Albayrak

Binlerce senelik kaidedir: Elçiye zeval olmaz. Size gelen elçi, kimi temsil ederse etsin, sizin namusunuza emanettir. En azılı düşmanınızın elçisine bile dokunamazsınız. Bu böyledir.

Rusya Federasyonu Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un, bizim ülkemizde, bizim bir polisimiz tarafından, hem de “Allahu Ekber” nidasıyla öldürülmesinden ötürü derin bir utanç duyuyoruz.

Bu utanç, Rusya’nın Suriye’de yaptığı katliama tepkimizi bastıracak değil.

Ama o katliama tepkimiz yüzünden Türkiye-Rusya diyaloğunun bozulmasını arzu edecek de değiliz.

Bereket; Cumhurbaşkanımız ve hükümetimiz, Karlov cinayetinden hemen sonra yaptıkları açıklama ve jestlerle Rusya’ya itimat telkin ettiler, Moskova da bu cinayeti Türkiye-Rusya ilişkilerinin düzelmesinden rahatsız olan çevrelerin provokasyonu olarak gördüğünü beyan etti.

Sağduyunun galibiyeti sayesinde, Halep’ten sivillerin tahliyesi ve Suriye’de siyasi çözüm konulu toplantı, Moskova’da, daha evvel planlandığı gibi yapılabildi.

***

Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu, İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov tarafından yürütülen müzakerelerin teferruatına vakıf değiliz, arka planda nelerin olup bittiğini de bilmiyoruz; fakat resmi açıklamalar ümit verici.

Toplantıdan sonra yayımlanan mutabakat metninde, her üç ülkenin de Suriye rejimi ve muhalefeti arasında varılacak bir anlaşmaya garantör olmaya hazır olduğu vurgulandı.

İran, Rusya ve Türkiye’nin, “etnik köken, din ve mezhep gözetmeksizin Suriye’nin egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine ve toprak bütünlüğüne duyduğu saygı”nın ifade edildiği metinde, üç ülkenin de Suriye sorununun askeri yollarla çözülemeyeceğinde hemfikir olduğunun altı çizildi.

Suriye sorununun çözümünde, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından, BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı doğrultusunda ortaya koyulan çabaların öneminin vurgulandığı ortak metinde, uluslararası topluma bu toplantıda varılan mutabakatın önündeki engellerin kaldırılması için iyi niyet gösterme çağrısı yapıldı.

Metinde, “İran, Rusya ve Türkiye; Doğu Halep’ten sivillerin ve silahlı muhalefetin gönüllü bir şekilde tahliye edilmesi için ortaya konan ortak çabaları memnuniyetle karşılar. Bakanlar, aynı zamanda Fua, Kefreya, Zebadani ve Madaya’dan sivillerin tahliye edilmesinden de memnun. Sürecin, kesintiye uğramadan, güvenli ve emin bir şekilde tamamlanacağını taahhüt ettiler” ifadesi yer aldı.

Uluslararası Kızılhaç Komitesi’ne ve Dünya Sağlık Örgütü’ne de tahliye sürecindeki yardımları nedeniyle duyulan minnettarlığın dile getirildiği metinde şöyle denildi:

“Bakanlar, ateşkesin, kesintisiz insani yardımın ve sivillerin serbest dolaşımının ülke geneline teşmil edilmesinin önemi konusunda mutabıktır. İran, Rusya ve Türkiye, Suriye Hükümeti ve muhalefet arasında müzakere edilmekte olan ileriye dönük anlaşmanın kolaylaştırıcıları ve garantörleri olmaya hazır olduklarını belirtir. Sahadaki gelişmeler üzerinde nüfuzu olan tüm ülkeleri aynısını yapmaya davet eder.”

Ortak metinde, taraflar, bu anlaşmanın BMGK’nın 2254 sayılı kararı gereği, “Suriye’de siyasi çözümün kaldığı yerden devamı için gerekli ivmeyi oluşturmak konusunda yardımcı olacağına ilişkin güçlü inancını” dile getirdi.

(Kaynak: ALJAZEERA)

Toplantıdan sonra düzenlenen basın toplantısında Lavrov’un verdiği şu ‘bilgi’ ise kafa karıştırıcı: “Türkiye, İran ve Rusya, Suriye’de rejim değişikliğine değil terörle mücadeleye odaklanma konusunda mutabık.”

Muhaliflerin (Devrimcilerin) de, rejim ile müzakerelerinde sadece Bağdadi Grubu ve Nusret Cephesi meselesine odaklanmaları beklenmiyor inşaallah!

Adı üstünde; rejim muhaliflerinden, devrimcilerden bahsediyoruz.

Ana mevzu tabii ki rejimin mahiyeti olacak.

***

İsterdik ki “Moskova Zirvesi” değil “İstanbul Zirvesi” olsun.

İsterdik ki Suriye meselesini bölge ülkeleri çözebilsin; Rusya bu bölgede tayin edici bir rol oynamasın.

İsterdik ki müzakerelerden daha hakkaniyetli neticeler çıksın.

Hatta, isterdik ki makul ve mutedil mücahitler öyle kesin bir zafer kazansınlar ki müzakereye filan gerek kalmasın.

İsterdik, isterdik…

Ama Suriye’de gelinen nokta ve Türkiye’nin mevcut durumu ancak bu kadarına el veriyor.

Biz ki Hudeybiye terbiyesinden geçmiş bir ümmetiz…

“Hayırlısı olsun” diyelim ve olanı bereketlendirmesi için Rabbimize dua edelim.

***

NOT: Dünyanın bütün şeytanları toplanıp hep beraber üstümüze çullandı, ama yıkılmıyoruz ve yürüyüşümüz devam ediyor. Avrasya Tüneli’ni de açtık, elhamdülillah. Emeği geçen herkese teşekkürler.

karargazete