Kalbimiz ile aramız nasıl?

Abdullah Büyük

Hal hatır sormak asırlardan beri devam eden bir iletişim aracıdır. Yeter ki cevabı doğru verelim. Bunlardan bazı örnekler vererek, mesajımızı canlı tutmaya çalışacağız.

İşiniz ile, okul ile, cami ile aramız nasıl? Hanımımız, oğlumuz, anne ve babamız ve komşularımız ile aramız nasıl? Aldığımız maaş veya ücret ile ev kirası, okul ve yakıt giderleri, düğün, dernek ile aramız nasıl?

Yemek içmek, giyim kuşam, ulaşım, sigorta, araba, Bağ-Kur, kooperatif, aidat, tamirat gibi işlerle aramız nasıl?

Tüm bu ve daha nice konular, meseleler, problemler ile öyle bir kuşatma altına alınmışız ki, çok ama çok önemli bir soruyu sormayı unutur hale gelmişiz. Hem de Rabbimizin her an, aralıksız, fasılasız sürekli izlediği, baktığı "Kalbimiz ile aranız nasıl?" sorusunu sorma, nerede ise unutulmuş.

Tam 24 saat ilahi bir kamera, rabbani bir radar altında izlenen kalbimizin hal ve gidişatının ne halde olduğu, birçoğumuzun aklına bile gelmez hale gelmiş. Rabbimizin bizlere göndermiş olduğu Kur"an-ı Kerim"in de yaklaşık 140-150 ayetle özelliklerini bildirdiği kalbimiz ile aramıza çok büyük mesafeler konmuş.

Parmağımızın ucunda küçük bir sivilce görsek, tedirgin olur, telaşa kapılırız. "Acaba kötü bir hastalığın habercisi midir?" diye. Hâlbuki her biri kanserden daha beter kalp dünyamızda tam 60 adet hastalık saymış İmam Birgivi isimli büyük âlim.

İhmal ettiğimiz veya gündemimizde yer olmayan kalplerimiz, dini ve insani hayatımızın tam merkezinde bulunmaktadır. Bazen konuşmalarımız arasında geçer, en büyük dağ Ağrı Dağı, en uzun ırmak Kızılırmak, en büyük ada Grönland diye örnekler veririz. Hâlbuki yeryüzünün en büyük coğrafyası kalbimizdir.

Bu büyük coğrafyada çok büyük ve hiç durmayan bir savaş vardır. Bu savaş, iman ve ruhun, şeytan ve nefse karşı verdiği bir savaştır. İnsanın ezeli düşmanı olan şeytan, hedef bölge olarak insanın kalbini seçmiş, yanına da adeta nefsi alarak hiç bitmeyecek bir savaşı başlatmıştır. Ne yazık ki içimizdeki bu savaşı çoğumuz unutmuşuz. Unutmuş olduğumuz bu savaşın sonunda kalbimiz işgale uğramıştır.

Ülkelerin işgale uğraması konuşulur, tartışılır, nazargah-ı ilahi olan kalplerimizin işgali konusu ise gündeme bile getirilmez.

Sekülerizm, dünyevileşme, Yahudileşme temayülleri, Hıristiyanlaşma konularını çok konuşuruz. Tunus"u, Libya"yı, Mısır"ı, Gazze"yi, Afrika"yı vs. de çok konuşuruz. Konuşmalıyız. Elbette duyarsız kalmamalıyız. Allah için 60-70 yıllık ömrümüzden birkaç saati ayırarak kalplerimizi de konuşsak, zarar mı ederiz?

Düşman askerlerinin Gazze"yi kuşatması veya işgal etmesi yediden yetmişimizi ilgilendirir de, Allah"ın nazar kıldığı ve vahyini gönderdiği kalbimizin şeytan ve nefis tarafından işgal edildiği niçin dikkatlerimizi çekmez?

Gazze"de öldürülen, evleri yıkılan, gençleri hapse atılan kardeşlerimizin, ölüleri şehit, yıkılan evleri sadaka, hapisteki gençleri Yusuf Peygamberin diyarındadır. Peki, kalplerimiz şeytanın işgali altında iken ölürsek, bizim yerimiz neresidir?

Öyle ise daha vakit var. Çünkü ölmedik, ruh bedenimizde. Bu sahanın uzmanları ile irtibata geçerek, salih kulların dizinin dibinde oturup, onların ağzından kalp-gönül dünyamızı bir dinleyelim.

Vücudumuzda herhangi bir organımız hastalansa, o hastalık ile uzmanlaşmış doktorlara gideriz. Gözü ağrıyan kimse, herhalde diş doktoruna gitmez. Kalp konusundaki bilgiler, teşhisler, tedaviler, yöntemler de bu sahadaki salih insanların branşı ve alanıdır.

Yok, eğer, "Zamanımız yoktur, tarif ettiğiniz salih kulları kabul etmiyorum" diyorsanız, o zaman size iki önemli eserin ismini verelim, lütfen onları okuyalım. Yeter ki "Kalbimiz ile aramız nasıl?" sorusu, boşlukta kalmasın.

Erkam Yayınları arasında çıkan ve nice insanların hidayetine, ıslahına sebep olan Muhterem Osman Nuri Topbaş Hocamızın "Son Nefes" isimli eseri. Bir de aynı yayınevi tarafından basılan ve genç ilim ve gönül insanı Âdem Ergül tarafından kaleme alınan "Kalbi Hayat" isimli eserini hararetle tavsiye ederim.

Altınoluk Kitapevleri"nde temin etmek mümkündür. Selam ve sevgilerimizle...

akit