Kaç Yılda, Nasıl?

Ahmet Taşgetiren

Türkiye’nin de içinde bulunduğu bir İslam dünyası var. Biraz daha İslami dille ifade etmek gerekirse “Ümmet” var.

İslam dünyasının şu andaki durumu, hiçbir Müslümanı mutlu etmiyor. Geçmiş görkemli günlere göre mutlu etmiyor, günün gereklerini karşılamak bakımından mutlu etmiyor. Bir zaaf dönemine girmişiz ve henüz çıkamamışız.

Çıkmak lazım mı, ne zaman çıkarız, nasıl çıkarız?

Çıkmak lazım: Çünkü başka türlü hayat yok.

İşte Türkiye olarak bile “Beka sorunu” diyoruz. Ki biz sömürge hayatı yaşamamışız. Düşmüşüz, kalkmışız ve göreceli bir güç edinmişiz. Ama bunun ayakta kalmak için de yeterli olmadığını biliyoruz, daha ötede yeni bir insani söyleme öncülük etmek için de yeterli görmüyoruz.

Gelişme seyirlerini önemsediğimiz ve kendimiz için anlamlı bulduğumuz, bir anlamda potansiyel güç olarak değerlendirdiğimiz İslam ülkeleri açısından baktığımızda da genelde parlak başarıları değil zaafları konuşuyoruz.

 

“Çıkmak lazım”ın bir başka boyutu bana göre İslam’ın insanlık için taşıdığı değer itibarıyladır. Benim bu değerlendirmemin, özellikle İslam’ın bir hayat çerçevesi olduğuna inananlar için anlamlı olduğunu biliyorum. “İslam ve insan” denklemi insanın insanlık erdemi dediğimiz boyut için olmazsa olmaz bileşimdir.

“İslam ve İnsan” bileşimini talep etmek için öncelikle “İslam ve Müslüman”bileşiminin o erdem insanını inşa edebilmiş olması lazım. Orada sorun var. Başka yerlerde erdemi sorgulayabiliriz, ama Müslüman’da “İslam’ın değerleriyle inşa edilmiş erdem” de sorgulanıyorsa, sözümüz, çağrımız zaaf taşır.

***

İslam dünyası çağın bilim teknolojisini edinsin, bu gerekli.

Ama ondan daha gerekli olan, İslam toplumları olarak erdem anıtları dikebilmektir. Hani “Sakin şehir” diye bir kavram var ya, tıpkı onun gibi gökdelenleri olmayan ama ruhun dinlendiği bir iklime sahip… İslam toplumları uzaya araç göndersin, ama göndermiyor olsa bile, ruhların sekinet yaşadığı bir toplumsal iklime sahip mi? İnsan o toplum ikliminde soluduğunda içinde bir “inşirah” duyabiliyor mu? 

Sorunluyuz.

Bunu aşmamız lazım.

Eğitim sürecindeki gençlerle buluştuğumuzda bu manzarayı paylaşıyorum ve soruyorum:

- İslam dünyası kaç yılda ayağa kalkar? Bir yılda, iki yılda?

Genelde cevapız kalıyor bu iki soru. Sonra “On yılda” diye soruyorum. Bir iki kıpırdanma oluyor, on yılda ayağa kalkamıyor olmak” yüreklerini sızlatıyor besbelli. On yılda ayağa kalksın artık, değil mi?

Peki ama nasıl?

Hangi insani-İslami tırmanışla? Hangi dünya ikliminde?

Diyorum ki, bir iç yoğrulma yaşamamız lazım. Bunun için barış iklimi lazım. İnsan sermayemizin en üst donanıma kavuşturulması lazım. Kişilik değeri itibarıyla İslam’ı en güzel yaşayan ve hayatta hangi alanda sorumluluk üstlenmeyi amaçlıyorsa o alanda birinci sınıf eğitime odaklanan insan… Birim insanımızda böyle bir donanım için seferberlik.

Hayal mi? Hayalse gelecek umudundan umudu kesmek lazım. Umut kesmek ölmeye yatmakla eşdeğerdir. Öyleyse bizim Maraş’ın deyişiyle “Can havliyle” yola çıkmak lazım.