İşte vali!

Hakan Albayrak

Emine Kulaç, Erzurum Kongresi Sürmene Delegesi Ahmet Kulakzade'nin torunu.

Cumartesi günü, iki çocuğu ile beraber, Kongre'nin 92. yıldönümü münasebetiyle Erzurum Havuzbaşı'nda düzenlenen resmi törene katıldı.

Tabii ki protokolde yer aldı.

Dedesinin de içinde bulunduğu heyetin çizdiği Misak-ı Milli sınırlarını korumakla görevli olan subaylarla aynı yerde durdu.

Bunda yadırganacak bir şey yoktu, fakat Emine Hanım başörtülü olduğu için bazı subaylar bundan rahatsız oldular.

Belki de rahatsız olma gereğini duydular (Öğretilmiş karın ağrısı).

Rütbeli bir asker, Emine Hanım ve çocuklarının yanına varıp, subayların bulunduğu yerden ayrılmalarını istedi.

Emine Hanım da çocuklarını alıp başka yere geçti.


* * *
Bir hanımefendiye, her şeyden evvel bir insana saygısızlık.

Ayrıca, bir Milli Mücadele kahramanının aziz hatırasına da saygısızlık.

Ama ne gam!

Emine Kulaç alt tarafı bir "sıkma baş" değil mi?

Çocuklarının hassasiyetleri de önemsiz; çünkü onlar da irtica yolunun yolcuları ve şimdiden hadleri bildirilmeli!

Sürmene Delegesi Ahmet Kulakzade mi?

Muhtemelen o da "irticacı"nın tekiydi!


* * *
Neyse ki hikâye burada bitmiyor.

Bundan birkaç sene evveli olsaydı biterdi, ama Türkiye artık o Türkiye değil.

Emine Kulaç'a -ve O'nun şahsında bütün mesture hanımlara- yapılan saygısızlık, yapanların yanına kâr kalmadı.

Erzurum Valisi Sebahattin Öztürk olaya müdahale etti.

"Hanımefendi ve çocukları yerlerine dönecekler!" dedi.

Döndüler.

Rahatsız subayların bir daha sesleri çıkmadı.

Doğrusu da budur.

İstediğiniz kadar rütbeleriniz olsun, şehrin en yüksek mülkî âmiri olan valinin bulunduğu yerde racon kesmek size düşmez!

Protokol âmirinin işine bile karışamazsınız!


* * *
Sebahattin Öztürk...

İşte vali!

ERDOĞAN GAZZE'YE

Başbakan Erdoğan Filistinli büyükelçilere hitaben yaptığı konuşmada Mavi Marmara şehitlerini tek tek andı; şehit ailelerinin ve hepimizin ruhunu okşadı. Allah razı olsun. Bir de Gazze'ye gitse, giderken yanında şehit ailelerinden temsilciler de götürse ne güzel olur.

Erdoğan Gazze'ye gitmek istediğini, fakat ziyaretin henüz kesinleşmediğini söylüyor. İsrail gazetesi Haaretz, bu belirsizliğe istinaden, Erdoğan'ın, Gazze ziyareti kartını özür meselesinde bir koz olarak kullandığını, yani "İsrail bizden özür dilemezse Gazze'ye gidebilirim" yahut "İsrail bizden özür dilerse Gazze'ye gitmeyebilirim" demeye getirdiğini iddia etti. Başbakanımız, önceki gün, bu tür iddialara cevap mahiyetinde olsa gerek, Gazze ziyaretinin özür meselesiyle alâkalı olmadığı yönünde bir açıklama yaptı. Ardından, 'Arkadaşlar duruma bakıyorlar, şartlar uygun olursa gideceğim' gibi bir şey söyledi. Aman şartlar uygun olsun! Şartlar ne olursa olsun, illa ki uygun olsun! Yoksa bu "Özür meselesinde koz" dedikodusu Gazzelilerin içini yakabilir. Büyük hayal kırıklığına uğrayabilirler. Türkiye'ye güvenleri sarsılabilir. Kendilerini kandırılmış, kullanılmış, aşağılanmış hissedebilirler.

Ramallah yönetimi ile Gazze yönetimi arasında bir çekişmenin yaşandığını biliyoruz. Mahmut Abbas, "Erdoğan'ın Gazze'ye gitmesi HAMAS'ı havalara sokar, bu da milli birlik hükümeti müzakerelerindeki sıkıntıları çoğaltır" diye düşünüyor olabilir. "Ben de Erdoğan'la beraber Gazze'de olmalıyım, aksi takdirde bu ziyaret gerçekleşmemeli" diyebilir. HAMAS ise bu aşamada Mahmut Abbas'ın Gazze'ye gelmesine karşı çıkabilir. Sorun buysa ve bu sorun çözülemiyorsa, Erdoğan bu sorun yüzünden Gazze'ye gidemeyecekse, bunu açıkça ifade etmek lazım. Mısır yönetiminin İsrail'le ilgili endişelerinden kaynaklanan bir sorun varsa, onu da ifade etmek lazım (Onu belki açıkça değil de 'lisan-ı münasiple' ifade etmek lazım).


yenişafak