İşte bütün mesele: Her şey devletin mi olsun, milletin mi?

Hasan Karakaya

Bazı “insan”ları veya “parti”leri, diğer insan veya partilerden ayıran “temel farklılık”lar vardır... 

Desen ki, aralarındaki “fark” nedir?.. 

Bir çırpıda söylerler: “Şudur!”

Meselâ, Süleyman Demirel ile merhum Turgut Özal için derler ki;

“Demirel maneviyatçı görünmüş ama solculara hizmet etmiştir... 

Özal ise, çağdaş görünmüş ama Müslümanlara hizmet etmiştir!”

Gerçek de böyle değil mi?..

Demirel, yıllaryılı “Nurlu Süleyman” olarak görülmüş ama gerçekte “Sol’a” hizmet etmemiş midir?.. 

Meselâ, “9. Senfoni” çalınınca, “işte çağdaş Türkiye” demiştir!..

Yıllar yılı “başörtülü”lerden oy almış ama “başörtüleriyle okumak” isteyen kız öğrencilere; “Gidin, Suudi Arabistan’da okuyun” demiştir!..

Turgut Özal ise, bütün “çağdaş” görünümüne rağmen, “örtü özgürlüğü” için elinden gelen çabayı göstermiştir!.. 

Onun içindir ki, Özal; “Halkın Cumhurbaşkanı, Dindar Cumhurbaşkanı” pankartlarıyla uğurlanmıştır.

MİLLET NE DERSE O!

AK Parti ve CHP arasındaki en büyük fark, en ayırt edici özellik ise; AK Parti’nin “milletçi” olması, CHP’nin de “devletçi”likte inat ve ısrar etmesidir.

Dün bir misafirim geldi ve bu özelliği çok güzel özetledi:

“AK Parti der ki;

Her şey milletin olsun,

Devlete vergisini ödesin...

CHP der ki;

Her şey devletin olsun,

Millete babalık yapsın!”

Ama CHP, öyle bir “baba” ki; 

Son derece “pinti”, son derece “cimri”... Millete bir şey verecekse bile “gıdım gıdım” verir!.. 

Hattâ, vereceğini “millet”e de vermez, “bey”lere verir, “ağa”lara verir!.. Millete de, onlar üzerinden “ayar” verir!..

Gördünüz işte;

Bay Kemal Kılıçdaroğlu, “işçi”lerin yanında yer almak yerine, gitti, işçileri işten çıkartan, dahası “işçilerin eylemi”ne engel olmak için, işyerinin önüne, çok affedersiniz “bok” döktürten “TÜSİAD patronu Muharrem Yılmaz’ın yanında” yer aldı!..

Galiba, yıllar yılı Türkiye’nin başını ağrıtan ve ülkenin başına “terör belâsı”nın sarılmasına yol açan “Kürt sorunu”nun temelinde de “CHP’nin patroncu ve devletçi anlayışı” yatıyor!..

AĞALAR ÜZERİNDEN YÖNETİM!

Cumhuriyet kurulduğundan bu yana ne yaptı CHP?.. Doğrudan “Kürt halkı”nı muhatap almak yerine, gitti “ağa”larla temas kurdu, onların “Kürt halkı üzerindeki egemenliğinden” faydalandı!..

Ne yapacaksa;

“Ağalar eliyle” yaptırdı!..

Meselâ, Kürt köylülere “toprak” vermek yerine, “toprağı” ve hatta “köy”leri “ağa”lara verdi, onları güçlendirdi, köylüleri “ağaya mahkûm” etti...

Açıkçası;

Köylüler, “ağaların köleleri” oldular, ağanın vereceği “3-5 kuruş”a mecbur oldular ve sonuçta “ağa ne derse, o oldu!”

Ağa, köylülere; “CHP’ye oy vereceksiniz” dediğinde, gittiler “CHP’ye oy verdiler!..

Sıkıysa, başkasına oy versinler!..

Anlayacağınız;

CHP, “ağaların ağası” oldu!..

Ehh, zaten CHP de “devlet” demek olduğundan, Kürt halkı üzerindeki “devlet hakimiyeti”, yıllar yılı “ağalar üzerinden” sağlandı!..

Uzun lâfın kısası;

Kürt halkı, “devlet” olarak “ağa”yı tanıdı... Ağalar da CHP’yi “devlet” bildi!..

Bu kısır döngü;

On yıllarca devam etti...

TERÖR AĞALARI!

Sonra, bir gün “PKK” diye bir örgüt çıktı ortaya... Dedi ki; “Kürt halkını, ağaların esaretinden kurtaracak, onu özgürleştireceğim!”

Bunun için, “silâh ve sabotaj” dahil, her türlü “terörist” yöntemi kullandı.

“Kürt hakları” dedi, “özerklik” dedi, “Özgür Kürdistan” dedi!..

Sonra anlaşıldı ki;

“Toprak ağaları” gitmiş,

Yerine “terör ağaları” gelmiş!..

Dün, “Kürt halkının ensesinde boza pişirenler toprak ağaları” iken, PKK’nın ortaya çıkmasıyla, halkın ensesinde boza pişirenler bu defa “terör ağaları” oldular!..

Halkın iradesi, yine gaspedilmişti!..

Dün, “toprak ağaları” ne derse o oluyordu!.. Bugün de, “terör ağaları” ne derse, o olmaya başladı!..

Dün “toprak ağaları”; nasıl ki, “halk üzerindeki hakimiyetleri”nin devam etmesi için, insanların, özellikle de “çocuk”ların “cahil” kalması için çaba gösteriyor, onların “Türkiye’yi ve dünyayı tanıması”na engel oluyordu, PKK ve onun güdümündeki partiler de aynı yöntemi kullanmayı tercih etti...

Çocukların “okuma-yazma” öğrenmesini engellemek için; “okul”lara saldırdılar, “öğretmen”leri kaçırdılar, kimini “infaz” ettiler.

Ve yine;

Çocukların, “İslâm dini”ni öğrenmelerinin önüne geçmek için, “imam”ları kaçırdılar, onları katlettiler!..

Herhangi bir “iş”i olan, cebinde “para” bulunan bir insan, kolay kolay “biat” etmeyeceği için, elbette “işsiz” olmaları gerekiyordu... “İşsiz” olmalılar ki, üzerlerinde “hakimiyet” kurmak kolay olsun!..

Sadece “cahil ve işsiz” olmaları da yetmezdi... Aynı zamanda, “Türkiye’yi ve dünyayı da bilmemeli”ler ki, Doğu ve Güneydoğu’da bir “köle hayatı” yaşadıklarının farkına varamasınlar!..

İşte bunun içindir ki;

Doğu ve Güneydoğu’da açılmak istenen “fabrika”lara, “işletme”lere ve “havaalanları”na saldırdılar!.. İş makinelerini yaktılar, yıktılar ve çalışanları kaçırdılar ki; “işyeri” ve “havaalanı” kurulup da, “Kürt halkının gözü açılmasın!”

Uzatmayalım;

“Toprak ağaları”nın on yıllar boyu uyguladıkları “kölesin, köle kal” sistemi, “terör ağaları” döneminde de aynen uygulandı...

KÜRT-TÜRK YOK, İNSAN VAR!

Sonra, bir gün AK Parti gibi bir parti, Tayyip Erdoğan gibi bir Başbakan geldi ve “Kürt realitesi”ni tanımakla kalmayıp, “Kürt-Türk ayrımı” yapmadan, bu ülkede yaşayan herkesi “insan” olarak görmeye ve “önce insan” demeye başladı...

Bununla da yetinmedi;

“İnsanı yaşat ki,

Devlet yaşasın” dedi!..

Kürt halkı, kendine “köle” gibi bakılmadığını, “öteki” olarak görülmediğini, horlanmadığını, dışlanmadığını, aşağılanmadığını, kendisine “Türk halkıyla eşit bir vatandaş” muamelesi yapıldığını görünce, gözleri açıldı!..

İşte ondan sonradır ki;

“Ben de varım” demeye, “Çözüm Süreci” ile esen “barış iklimi”ne sahip çıkmaya başladı...

Hiç kuşkunuz olmasın ki;

“Kürt anneler”i Diyarbakır’da başlattıkları ve sayıları her gün artan “çocuklarımızı geri ver PKK” eylemleri; “toprak ağaları ve terör ağalarına bir isyan”dır, bir “devrim”dir!..

ÇÖZÜM SÜRECİ ÇALIŞTAYI

İşte böyle bir ortamda; Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın başkanlığında Diyarbakır’da düzenlenen “Yeni Türkiye’nin Açılan Kilidi: Çözüm Süreci Çalıştayı” da son derece “önemli”dir, son derece “anlamlı” ve “değerli”dir!..

“Çalıştay”ın açılışında konuşan Beşir Atalay’ın “uyarı”ları da dikkate alınmalıdır:

Atalay, annelerin oturma eylemini; gecikmiş bir anne feryadı olarak gördüğünü ifade ederek, “Onbinler hayatını kaybetti, bu şiddet ortamlarında ve siyaset kesimine bakıyorum. Belediye eşbaşkanı bir bayan. Meydanları dar ediyorlar bu analara... Olamaz. Yanlış yapıyorlar” diye konuştu, açılışta...

Bir eşbaşkanın, “anneler para aldığı için orada”, başka birilerinin “örgüte katılmış daha ne istiyorsunuz”, “bunlar zorla götürülmedi, kendileri gitti”, “bunların yaşları büyük” dediğini bildiren Atalay, bunları örgütün değil, siyaset kesiminin söylediğine işaret edip, uyarısını şöyle sürdürdü:

“Bunu çok değerli ve önemli görüyorum. Bunu değerlendirmek lazım. Çözüm sürecini yürütenler bunları söyleyemez. Çözüm sürecini yürütenler çok daha dikkatli olmak durumunda. 

Bu benim için sürpriz, bu yapıları bilmiyordum anlamında söylemiyorum. Onu da hatırlatırım. Bir saflık da yapmıyorum. Ama bir defa daha dikkatinize sunuyorum. 

Bu arkadaşlarımıza da Diyarbakır’dan analara yakın bir salondan hatırlatıyorum. Biz çözüm süreci yürütüyoruz. Bu; dürüstlüğü, samimiyeti, adaletli bakmayı gerektirir. Adaletli olacaksın. 

Doğruya doğru, yanlışa yanlış diyeceksin. Başka türlü çatışma çözümleri yapamazsınız. Zihninizdeki donmuşlukları bırakacaksınız. Düşüneceğiz, aklı, vicdanı kullanacağız. 

Çözüm süreci ancak böyle gider. Burada devletten daha devletçi, örgütten daha örgütçü olarak çözüm sürecini yürütemezsiniz. Siyaset kesimi farklı olacak. Biz bu günlere kolay gelmedik AK Parti olarak. Biz hesaplaşmalar, meydan okumalar, nice risklerle geldik. 

Öyle mesafe almak kolay değil. Ülkeyi normalleştirmek kolay değil.”

PES ETMEK YOK!

Evet, “normalleşmek” kolay değil!..

Siz, bir “ağalık düzeni” kursanız, bunun elinizden alınmasını ister misiniz?.

Unutmayalım ki;

İngiliz Hükümeti “IRA terör örgütü” ile anlaştı, “örgüt silah bıraktı” ama, örgüt içinden birileri hâlâ “eylem”lerine devam ediyor!..

PKK içinde de, “silah bırakmayanlar” olacak, “çözüm”e direneceklerdir!.. 

Bugün, “Kürt anaların çocukları kaçırılıyor” ve “yollar delik-deşik” yapılıp, araçların geçmesi engelleniyorsa, bunları çok da büyütmemek lâzım!..

Bunlar olacaktır!..

Devam da edecektir!..

Ne diyor Beşir Atalay;

“Mesafe almak kolay değil!”

Önemli olan, “samimiyet”tir!..

Önemli olan “kararlılık”tır!..

Pes etmek yok!..

Kürt halkı; “devletçi değil, milletçi bir çözüm”e evet demişse, taraflara düşen, “barış”a destek vermektir!..

Herkes aklını başına alsın!..

Bu ülke, hepimizin!..

 **********************************************************************************

Merkez Bankası için bir soru önergesi verilebilir mi?

“Kâğıt paralar”ın üzerinde niye “Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası” yazmıyor da, “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası” yazıyor, konusunu irdelediğim dünkü yazım, büyük ilgi gördü...

Öyle ya; “demir paralar”ın üzerinde “Türkiye Cumhuriyeti” yazarken, “kâğıt paralar”ın üzerinde niye “Türkiye Cumhuriyet” yazıyor!..

Bu soruyu soran sadece ben değilim... Dünden itibaren, birçok insan da sormaya başladı... 

Tabiî, “sormak” yetmiyor, “cevap” almak da gerekiyor!

Sorunun cevabını bulabilmek için, bir “milletvekili” devreye girip de, Meclis’e bir “soru önergesi” verebilir mi acaba?..

Meselâ, şu soruları sorabilir mi;

l “Kuruşlarda Türkiye Cumhuriyeti yazıyor, kâğıt parada, niye Türkiye Cumhuriyet yazıyor?..

l Merkez Bankası’nın dünden bugüne yerli ve yabancı ortakları kimler ve bugüne kadar bunlara ne kadar kâr payı ödenmiş?..

l Hükümet, Merkez Bankası’nı yeniden yapılandırmayı düşünüyor mu?

l Merkez Bankası yönetimine diğer ortakların bir müdahalesi sözkonusu mu, rüçhan hakkı olan var mı?

l O ortaklar neden paylarını satmıyorlar, ya da o paylara nasıl ve ne zaman sahip oldular?..”

Bir önerge, herhalde “sır”ları çözer!..

yeniakit