İstanbul Sözleşmesi ve suskunlar cephesi

Abdurrahman Dilipak

İstanbul Sözleşmesi ve Andımızı CHP’den çok İYİ Parti sahipleniyor. İYİ Parti KemalizmCHP’nin elinden almaya çalışıyor. Bu konuda yalnız değiller. CHP ve HDP ile birlikte Deva Partisi ve Gelecek Partisi açık bir şekilde İstanbul Sözleşmesi cephesinde yer aldılar.

Yeşil Kemalizm” tutmadı. Adnan Oktar da çalıştı bunun için ama o da olmadı. Haydar Baş denedi, olmuyor işte. Kan uyuşmazlığı var. İYİ Parti, “Muhafazakar sağ Kemalist” bir parti olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Hani yakışıyor da o “mor maske” yüzlerine.. Atatürk rozeti de yakalarına AK Parti’dekilerden daha çok yakışıyor. “İnkılabçı” Kemalizm “Muhafazakar sağ”ın elinde soldan uzaklaşır ve 6 oktan birini kaybeder. Milliyetçilik vurgusu daha öne çıkabilir. Halkçılık zayıflar. Laiklik muhteva değişikliğine uğrar, “kutsal bir gelenek”le(!), laikliğin karşısına “kültürel kimlik” olarak çıkar. Çağdaşlık, asrilik o da batıcılık değil mi. AB’nin, ABD’nin, NATO’nun ayak izinden ilerleyerek muasır medeniyeti yakalayabilirler belki. Kemalizm’i sol/sosyalist grublar yıllarca kullandı. Eee bırakın biraz da İYİ Partililer kullansın.

İstanbul Sözleşmesinin bugün yılmaz savunucusu İYİ Parti. CHP’liler fiilen sahiplenseler de, çıkıp açıkça savunmuyorlar. AK Parti cephesinde “Sessuzluk” hakim. Reis konuştu ve zaman orada durdu. Şimdi herkes bundan sonra ne olacağını merak ediyor.

Ankara’dan bir arkadaşa sordum, diyor ki: “Sözleşmeyi hazırlayan 7 kişilik kurulun en aktif üyesi Türkiye Dışişleri’nin konseye önerdiği Prof. Feride Acar’dı. Sözleşme hazırlanırken ve onaylanırken Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Başkanı Mevlüt Çavuşoğlu’ydu. Konseyin Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu başkanı CHP milletvekili Gülsün Bilgehan’dı. Sözleşme 2011’de Türkiye’nin Avrupa Konseyi dönem başkanlığına yine Türkiyeli siyasetçilerin girişimiyle yetiştirildi. Avrupa Konseyi’ndeki Türk Parlamenter heyetinin başkanı şimdi Washington büyükelçisi olan Murat Mercan idi. Bu iş hem AB’ye sadakat göstergesi olacaktı, hem de dünyada kadın hakları için Türkiye’nin ve AK Parti’nin tanıtımı için iyi bir PR vesilesi olarak görülüyordu. 

Nihayet sözleşme Mayıs 2011’de İstanbul’daki Avrupa Konseyi Dışişleri Bakanları zirvesine yetiştirildi ve imzaya açıldı. Bu yüzden adı İstanbul Sözleşmesi oldu. Toplantıda sözleşmeyi ilk imzalayan da Türkiye adına Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’ydu. İmzaladıktan 7 ay sonra sözleşmeyi meclisinden geçiren ilk ülke de Türkiye oldu. Sözleşme oy birliğiyle, Meclis’te alkışlarla, olağanüstü bir hızla kabul edildi.”

O günkü bakanlık bürokratları bugün neden sessizliğe gömüldüler. Sivil toplum alanında KADEM çevresindeki isimler ve Canan Güllü en çok adı geçen grubtaydılar. TBMM ilgili komisyonundaki kadın üyeler oldukça aktiftiler. Mesela Canan Kalsın da bunlardan biri. Ki bana gönderdiği tekzib yazısından biliyorum. KEFEK başkanları bu davanın yılmaz savunucusuydular. Sahi bu isimler bu gün neredeler, ne yapıyorlar. 

Niçin konuşmazlar?

Mesela GREVİO’nun daha sonraki başkanı Aşkın Asan. Bu kişi şimdi Maarif Vakfının yönetiminde. Bir ara Adem Çevik’le mahkemelik olma noktasına gelmişti. Şimdi niye konuşmazlar. Savunur, yanlış yaptık der, ara çözüm önerir. Ama hiçbir şey yapmıyorlar, sadece susuyorlar. 

Bugünkü KEFEK Başkanı Fatma Aksal: “İstanbul Sözleşmesinden çekildik diye kadınlarımız korunmasız değil” diyor. Sahi, İstanbul Sözleşmesi yokken de bu işler oluyor idi ise bu sözleşmeyi kim, niçin başımıza bela etti!? 

 

Öte yandan; zaten 6284 sayılı kanun aslında sözleşmenin tekrarı gibi. Hatta daha kapsamlı ve zaten yakınmaların çoğu bu yasaya dayalı verilen kararlarla ilgili. 6284 değişmezse aslında bir şey değişmemiş olur, o zaman da yakınmalar devam eder.

 Aslında, daha sonra İstanbul Sözleşmesi, uygulama, denetim, raporlama ve yaptırımından sorumlu GREVİO başkanı olan Prof. Dr. Aşkın Asan; “Dünya Ekonomik Forumu Küresel Ajanda Kadını Güçlendirme Komitesi”nde ve “Dünya Bankası Kadını Güçlendirme Danışma Kurulu”nda danışmanlık yapmış bir isim. Bu hanım bir ara da Tenzile Erdoğan İmam-Hatip okulunun müdiresi olarak görev yapmıştı.

Prof. Dr. Feride Acar uluslararası sistem açısından çok daha önemli bir isim. İstanbul Sözleşmesinin metninin büyük ölçüde onun kaleminden çıktığı söylenir. 

STK’ların örgütlenmesi, Media’nın bilgilendirilmesi, sermaye grublarının projelerin sponsorluğu için teşvik edilmesi, 6284 sayılı yasa metninin oluşması sürecinde her iki ismin aktif görev ve sorumluluklar üstlendikleri biliniyor. 

Acar diyor ki, “GREVIO adayının da tarafsız ve bağımsız olması. Zaten GREVIO üyeliğine seçildikten sonra bağımsızlık yemini edersiniz. Devletten bir talimat almayacağınıza dair, tamamen bağımsız ve tarafsız hareket edeceğinize dair yemin edersiniz.” 

Öte yandan, GREVIO raporlarına bakarsanız LGBT’den FETÖ’ye, HDP’ye kadar destek mesajları var. 

Kendisi konuyla ilgili değerini şu sözlerle ifade ediyor: “16 yıl BM CEDAW, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin denetim komitesinin üyeliğinde bulundum, CEDAW Raportörlüğü ve Başkanlığı yaptım. Kadınlara yönelik şiddet konusundaki en güncel küresel standart olan CEDAW Genel Tavsiye35’i (GR 35) belirleyen görev grubunun başkanı olarak çalıştım. En önemlisi de, kadınlara yönelik şiddet konusunda Avrupa’da en temel bir referans haline gelen İstanbul Sözleşmesi’ni yazan uzmanlardan birisiyim. İstanbul Sözleşmesi’nin yapılması ve yürürlüğe girmesi için çok çaba sarf ettim ve bu da uluslararası kamuoyunda biliniyor.”

Soruyorlar da, “İstanbul Sözleşmesi ile ilgili yeni bir gelişme var mı”, diye. Durum budur. Selâm ve dua..