İslami 1 Mayıs!

Merve Kavakçı

 
Türkiyeli Müslümanların, yani kendilerini islami kimlikleri ile görenlerin, yani dini önemseyenlerin, yani İslam'ı hayatlarının merkezine oturtanların ve yani laik hayat yaşamayanların, bir başka deyişle laik Türk olmayanların 1990'ların başında başlattıkları bir ilk vardı. Bu Mazlumder'in kurulmasıydı. Müslümanlar böylece ilk defa sistematik olarak bir araya gelmiş ve kurumsal bir kimlikle insan hakları diskuruna dahil olmuştu. Böylece ilk defa İslami perspektiften bakılarak bir haklar dili oluşturuluyordu. Ancak bu söylendiği kadar kolay bir iş değildi. Zira kimi zaman haklar dili, kimi zaman da haklar paradoksu olarak geçen bu alan Batı bilgisi çıkışlı insan hakları dilinin bir ürünü idi. Ve bu, İslami çerçeveden bakıldığında bire bir karşılık bulmayan da bir diskurdu. Ne de olsa bahsettiğimiz haklar dili merkezine bireyselciliği koyar ve dini hassasiyetleri de göz önünde bulundurmadan liberetaryan bir anlayışla herkes her dilediğini her ortamda yapabilir zihiniyetini pompalardı. İslam'ın toplumsal yükümlülüklerini de hak diskurunun içinde inşa etmek ve hak ettiği yeri vermek gerektiğinden bu iki dilin zaman zaman örtüştüğü ancak zaman zaman da ayrıştığı noktaların sınırlarının bariz bir şekilde çizilmesi gerekecekti.

Bir ilki gerçekleştiren Mazlumder bu şekilde Türkiye siyasi tarihinde yerini aldı. Üzerine ilk eğildikleri konular da Türkiye'nin o yıllarda -bu yıllarda da olduğu gibi- en önemli gündemini oluşturan ırkçılık -Kürtlerin hakları- ekseninde ve irtica -Müslüman Türkiyelilerin karşılaştıkları ayrımcılıklar- eksenindeydi. Bu iki konu öncelendi, 28 Şubat'ın hayatımıza girmesiyle de özellikle ikinci merkeze oturdu. Bu da bize bugün bu yirmi yıllık insan hakları serüvenine baktığımızda neden "din" eksenli hakların liste başı yapıldığını açıklamış oluyor. Zaruretler bunu gerektiriyor çünkü. Başörtüsü yasağının kemikleşmiş yarası ile İmam Hatiplerin kaderi ile oynamaya kalkan zihniyetle mücadele İslami açıdan insan hakları diskurunun yönünü de belirliyordu. Eldeki sınırlı imkanlar, zamandan paraya kadar belirli kaynaklar ehem-mühim listesini de şekillendiren diğer faktörlerdi.

Bugüne geldiğimizde görüyoruz ki bir miktar adı geçen konularda kısmi olarak çözüm oluşturma yoluna gidiliyor. Başörtüsü yasağının çözümü üniversiteler bünyesinde sınırlı kalsa da bir miktar çözüme yaklaştırıldı sayılırsa ve katsayı ayrımcılığı teknik açıdan kaldırıldıysa, Müslümanların doksanlı yıllarda önüne çıkan en büyük taşlar yerinden oynatıldı diyelim. Tabii bu arada "Müslüman" dediğimiz grup da statik bir yapı olmadığından evrildi, çevrildi vesaire. "Anadolu aslanları" ile başlayan yol "kent dindarları"ndan oluşan zenginlere çıktı. Bu durum da bir kısım Müslümanları rahatsız eder hal aldı. Çünkü diyorlar ki araçlar amaç oldu. Din merkezden perifere çekilirken yerini paraya bıraktı. Belki evet görünürde mesela hacca gidenlerin sayısı arttı ama bir o kadar da yetim hakkı yiyen Müslümanlar'ın...

Müslümanlar için yine bir ikinci ilk de onun için yaşanıyor bugün 1 Mayıs'ta. Müslümanlar ilk defa 1 Mayıs'ta emek haklarının ihlali için topluca yürüyor. Mavi-yakalıların, işçi haklarının gaspına dikkat çekiyorlar. Hükümete "içeriden" bir eleştiri getiriyor, Kur'an'ın hükümlerini hatırlatıyorlar. Ezilenden yana olmanın önemini mesela... Düşküne, miskine, yolcuya yardımın gereğini mesela... Din çıkışlı bu hareket, dine mesafeli ve hatta dine düşman kesimlerin bunca yıl 1 Mayıs'ı tekelleştirmiş olmalarına da bir cevap teşkil ediyor.

Sabahleyin saat dokuz'da Fatih Camii'nde hayatını kaybeden işçiler için kılınacak gıyabi cenaze namazı ile başlayacak yürüyüş Taksim'de son buluyor.

yeniakit