İslâm’a karşı İslâm... Ya da; Şah İsmail’e karşı Yavuz!

Hasan Karakaya

Selahattin Demirtaş diye biri çıkıyor ortaya, Moskova’da görüştüğü Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’a; “Rus uçağının düşürülmesi yanlıştı... Türkiye yanlış yaptı” diyor ve ardından “iç savaş”tan söz edip, ekliyor: “İçeride iç savaş başladı... Rusya ile savaşın eşiğine geldik, bunun hesabını verecekler!”

Eren Erdem adlı bir CHP’li, “Rus televizyonu”nda çıkıyor ortaya ve“Suriye’de kullanılan Sarin Gazı’nın Türkiye’den gönderildiği” gibi bir kuyruklu yalan yumurtluyor!..

Gördüğünüz gibi; bir zamanların “Osmanlı Devleti” gibi, Türkiye; hem“içeriden” vatan hainlerinin hem de “dışarı”dan insanlık düşmanlarının saldırılarıyla karşı karşıya kalıyor ama bir türlü yıkılmıyor!..

Olayı biliyor olmalısınız...

“Osmanlı’nın nasıl yıkıldığı”nın hikâyesini, Keçecizâde Fuad Paşa çok çarpıcı bir şekilde anlatır!..

Sultan Aziz devrinin Sadrazam ve Hariciye Nâzırı Keçecizâde Fuad Paşa;Avrupa’da bir diplomatlar toplantısında bulunmaktadır...

Söz arasında ortaya latife yollu bir sual atılır;

“Zamanımızın en kuvvetli devleti hangisidir?”

Keçecizâde Fuad Paşa, bu soruya tereddütsüz şu cevabı verir:

“Osmanlı İmparatorluğu!”

“Nasıl olur!” derler!..

“Çünkü” der;

“Siz dışarıdan, biz içeriden var kuvvetimizle yıkmaya çalıştığımız halde, o hâlâ ayakta duruyor!”

Aynen “o günlerdeki” gibi;

Türkiye “büyük bir devlet” olmalı ki; onlar dışarıdan, “muhalefet ve PKK”içeriden saldırıyor ama, bir türlü yıkılmıyor!..

ŞAH İSMAİL’E KARŞI YAVUZ!

“Muhalefet ve PKK’nın saldırısı” dedik, onu açalım biraz...

Türkiye, şu anda gerçekten “sadece PKK” ile mi mücadele ediyor?.. Yoksa,PKK’nın şahsında;

“Rusya, İran ve Lübnan Hizbullah’ı” ile mi savaşıyor!..

Geçenlerde, Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül’ün; “21. yüzyılın Şah İsmail’i ve Türkiye-İran Savaşı” başlıklı bir yazısı vardı...

Bana kalsa; ben o yazının başlığını böyle atmaz; “Sen Şah İsmail olursan, ortaya bir Yavuz çıkar” derdim...

Çünkü İbrahim, yazısının sonunda bu noktaya dikkat çekiyor ve diyordu ki;

“Türkiye bu tehditlere boyun eğmeyecek, “acımasız direnişe” devam edecek hatta meydan okuyacaktır... Türkiye bunların üstesinden gelecek kadar güçlü bir ülkedir... Toplumsal idrak; “tehdit”lerin de, “Türkiye’nin gücü”nün de farkındadır.

Kuşatma yarılacaktır, harita çalışmaları boşa çıkarılacaktır... Bugün sınırlarımızı zorlayan tehdit; sınırların çok ötesine itilecek, bugün Türkiye haritasını değiştirmeye çalışanlara karşı, Türkiye’nin kendi haritası belirleyici olacaktır. Yüz yıl önce coğrafyanın haritası bizim çözülmemize göre şekillenmişti, yüz yıl sonra yeni harita bizim toparlanmamıza göre şekillenecektir.

Ama “ihanet edenle, ülkesini seven ayrışacak”tır... O kurucu irade, tarihi yine şekillendirirken, onlar 20. yüzyıl başlarındaki emsalleri gibi utançla anılacaktır.

Ve son söz İran’a: 

Hep korktuğumuz ve asla istemediğimiz, Türkiye ile İran’ın hesaplaşmasıdır. 

Ancak;

Eğer sen Şah İsmail’liğe soyunuyorsan, Türkiye’yi de Yavuz olmaya zorluyorsun demektir.”

Çok doğru bir tesbit!..

İran, eğer “Şah İsmail” olmaya soyunursa; karşısında, elbette “Yavuz Sultan Selim Han”ı bulacaktır!..

PKK, BİR TAŞERON!

Demek oluyor ki;

Türkiye, aslında “PKK’nın kazdığı hendekler, diktiği barikatlar ve attığı molotoflar” ile değil, aslında İran ile, Rusya ile, Lübnan ve Irak ile mücadele ediyor.

Öyle diyor İbrahim Karagül;

“İran ve Rusya, Suriye’de Türkiye ile savaşıyor. 

Bu, açık ama ilan edilmemiş bir savaştır. 

PKK ve PYD üzerinden hem Türkiye’de hem de Kuzey Suriye’de yine Türkiye’ye karşı savaşıyorlar. 

PYD/YPG’nin Suriye’de kurduğu Türkiye karşıtı cephenin arkasında yine aynı iki ülke vardır. Ama ABD ile, bazı Avrupa ülkeleriyle ortak hareket etmektedirler.

PKK’nın aylardır “Güneydoğu illerimizde ve ilçelerimizde yürüttüğü işgal girişimi”nin arkasında yine bu ülkeler var. Suriye savaşını Türkiye’nin içlerine taşımışlardır. 

Türkiye topraklarında, açık açık Türkiye ile savaşmaktadırlar. Çok yakında bu ülkedeki uzantılarını daha açık biçimde harekete geçirdiklerini göreceğiz.

Bu yüzden Cizre ve Silopi gibi bölgelerde yürütülen operasyonlar sadece PKK’ya karşı değil, bu ülkelere karşı savunma operasyonlarıdır. 

Bir işgali sona erdirme, evin içini temizleme, bizi içeriye mahkum eden o dış müdahaleyi kırma operasyonlarıdır. 

Çünkü bu aşamadan sonra PKK, “terörle sınırlı bir yapı” değil, Türkiye içlerine yönelik işgal projelerinin Truva Atı’dır.”

Gerek Demirtaş, gerek “medyadaki PKK lobisi” ne derse desin, PKK, bir“Kürt örgütü” olmaktan çıkmış, “Rusya ve ABD’ye kuyruk sallayan bir it”haline gelmiştir!..

Bugün, Kürt halkı, “T.C.’nin asker ve polisi”ne yalvarıp, “Kurtarın bizi bu pisliklerden” diyorsa, işte bu yakarma, “PKK’nın iflâs ettiğinin belgesi”dir!..

PKK, şu anda;

“Rusya, ABD ve İran’ın taşeronu, Kürt halkının katili”dir!..

Hem “anne karnındaki bebeğin katili”dir, hem de “9 çocuk sahibi annenin katili!”

Kısa ve öz ifadesiyle;

“Kürt halkının katili!”

İNGİLTERE VE İRAN’A DİKKAT!

Ama, PKK’nın “Kürt halkı” filân umurunda değildi... Çünkü PKK; bir“taşeron”, bir “Truva Atı” olarak; artık “Rusya, ABD ve İran’ın emrinde”ydi!..

Yusuf Kaplan’ın ifadesiyle;

Şu anda, “İslâm’a karşı İslâm” savaşı veriliyordu... PKK da bu savaşın bir“aparat”ıydı!..

Yusuf Kaplan;

Son 25 yılda, “1989’da Soğuk Savaş’ın bitirilmesi”nden bu yanaAmerika’nın yerleştiği Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu’da sürekli büyüyen, etki alanları genişleyen “iki ülke”den, yani “İngiltere ve İran”dan söz ediyor ve özetle diyordu ki;

l 1980’lerde Margaret Thatcher’ın gelişi, Soğuk Savaş’ı sona erdirdi. 

“Demir Leydi” lakabıyla anılan Thatcher, Demir Perde olarak adlandırılan sosyalist dünyayı, tarihin mezarlığına gömen fitili ateşledi: Soğuk Savaşalelacele bitirildi; küresel sistem, kendisine yeni bir düşman icat etti:İslâm.

Yeni düşman; NATO Genel Sekreteri’nin ağzından telâffuz edildi açıkça:“Küresel sistemin önündeki en büyük tehdit, İslam’dır” denildi ve “İslâm tehdidi”, NATO’nun resmî doktrini hâline getirildi NATO Genel SekreteriWilly Cleas tarafından.

Bildik Soğuk Savaş okumasını tersyüz edecek bir şey söylüyorum burada:ABD, tıpkı Rusya gibi süper güç olma özelliğini yitirdi. Soğuk Savaş sürecinde iki büyük süper güç vardı: ABD ve Sovyetler Birliği.

İşte Soğuk Savaş’ın bitirilmesi, İngilizlerin sessiz, sinsice ve derinden tarihin akışını değiştirecek bir konuma gelmesini sağladı, yaklaşık yarım asır sonra yeniden...”

SOĞUK SAVAŞI NİYE BİTİRDİLER?

(.....)

Altını çizerek söylüyorum; 

Soğuk Savaş’ın bitirilmesinin uzun vadedeki asıl gerekçesi, “İslâm’ın tarih sahnesine yeniden çıkışını önlemek”ti.

İki asırdır, dünyaya şekil ve yön verenler; Osmanlı medeniyetini tarihe gömenler ve bütün egemenliklerini İsIâm dünyasının sorunlarını ve sınırlarını belirleyecek dahice ve sinsice bir strateji izleyenler İngilizlerdi... 0 yüzden İslâm’ın yeniden tarih sahnesine çıkışını yalnızca İngilizler engelleyebilirdi.

Tam da bu nedenle; Soğuk Savaşı, İngilizler bitirdiler. 

Niçin? 

Yukarıda söylediğim şeyi biraz daha açarak ifade etmem gerekirse, özelde Türkiye’nin, genelde İslâm dünyasının gelişini, sessiz ve derinden yeniden tarihe girişini gördükleri için.

İngilizler şöyle düşünüyorlardı: 

Eğer Türkiye, köklerine döner, yeniden İslâmî yörünge’sine kavuşursa, Osmanlı’nın küllerinden doğması, yeni şekillerde dirilmesi önlenemezdi, önlenemeyecekti. Türkiye’nin toparlanması, Türkiye’yi bekleyen, Türkiye’ye bakan Osmanlı coğrafyasının Balkanlar, Kafkaslar veOrtadoğu’dan oluşan üç ana havzasının da Türkiye tarafından toparlanmasıyla sonuçlanacaktı zira.

Türkiye gelince, İngilizler gidecekti. Bu yakıcı gerçeği en iyi İngilizler biliyordu!

TÜRKİYE DURDURULMALI

O yüzden Türkiye durdurulmalı, İran’ın önü açılmalıydı. Bu arada 20. yüzyılın omurga Ehl-i Sünnet hareketi İhvan’a da büyük bir darbe vurulmalıydı.

Böylelikle İslâm dünyasının bin yıllık akidevî, fikrî ve siyasî birliğini sağlayan Selçuk ve Osman çocuklarının binbir çileyle kurdukları küresel İslâm düzeni nihâî olarak çökertilebilirdi.

İran’da devrim yapıldı... Hem de; Soğuk Savaş’ın bitirilmesinden tam 10 yıl önce... İran devrimi bir şekilde oturduktan sonra Soğuk Savaş’ın bitirilmesine karar verildi. Ayartıcı, postmodern yöntemlerle yeni bir savaşbaşlatılıyordu küresel sistem tarafından: “İslâm’a Karşı İslâm” savaşıydı bu:

Suud ve İran gibi taşeron ülkelerle PYD, PKK, DEAŞ, Paralel gibi maşa örgütler üzerinden İslâm’ın gelişi içeriden durdurulacaktı... Çok zekice bir stratejiydi doğrusu. Doğrudan savaşlar dönemi bitiyor, vekâlet savaşlarıdönemi başlıyordu artık.

(.....)

Şimdi anladınız mı, neden Türkiye’nin önünün ateş çemberine çevrilerek kuşatıldığını ve İran’ın önünün alabildiğine açıldığını?

Bu mesele, en hayatî meselemiz, hayat-memat meselemiz.”

Eğer bu “büyük oyun”u görmezsek, “Rusya ve İran’ın yayılmacılığını”seyretmekle yetinir ve treni kaçırırız!..

Herkes, aklını başına alsın!..

Özellikle de PKK ve HDP!

***************************************************************************************

Fetullah Gülen’in “talimat”larını da takan yok!

Bilmem duydunuz mu?.. Fetullah Gülen, “tabanın kaydığını” görünce, Pensilvanya’dan “talimat” vermiş;

“Türkiye’yi terk edin!..

Evinizi-arabanızı satın, işyerinizi kapatın, yurt dışına gidin!”

Peki, bu talimat niye?..

Çünkü efendim; Gülen’in bağlıları Türkiye’de kaldıkça,“propaganda”(!)lardan etkileniyorlar... Hem “televizyon”larda, hem“gazete”lerde yayınlanan belgeli haberler, “tabandakilerin gözlerinin açılmasına” ve dolayısıyla “Paralel ihaneti sorgulamasına” yol açıyormuş!..

İşte bunu gören Fetullah Gülen, Pensilvanya’dan “talimat” vermiş:

“Türkiye’yi terk edin, yurt dışına çıkın, hayatınızı orada sürdürün!”

Ki, “yazılanlar”dan ve “söylenenler”den etkilenip de, sorgulamaya başlamayın!..

Bazı “mürit”ler, talimata uyup, yurt dışına çıkmışlar... Birçoğu, “Türk Cumhuriyetleri”ne gitmiş!.. Ne var ki, bir süre sonra, “hanımlar ve çocuklar” isyana başlamış: “Kurulu düzenimiz bozuldu... Komşularımızdan ve arkadaşlarımızdan koptuk!”

Derken; hadi, dön geriye!..

Çoğu dönmüş... Anlaşılan o ki, artık “Fetullah Gülen’in talimatları”na da uyan yok!..

Adamcağız, çıldırmasın da n’aapsın?

yeniakit