İslam, hele de "mustez"af /fakirler"in adâlet taleblerine çözüm...

Selâhaddin Çakırgil

İslam, hele de "mustez"af /fakirler"in adâlet taleblerine çözüm için geldi ve öyle de gelişti..

Kapitalist dünyanın İslam"dan korkmasına şaşmamak gerek..

Aynı şekilde geçmişte komünist dünyanın da korkmasına şaşmıyorduk..

Daha başka beşerî mekteb/ ekol ve ideolojilerin de İslam"dan korku duymasına şaşmamak gerekiyor..

Çünkü bütün bu ideolojiler, sistemler, İslam"ın temelleriyle taban tabana zıd bir dünya görüşü ve sistemi öneriyorlar, kuruyorlar ve hedefliyorlar.

Kapitalist dünya, kendisinin komunizme karşı verdiği‚"soğuk" ve/ veya "sıcak savaş"ların her çeşidine karşı, İslam"ı 20-25 yıl öncesine kadar, yanıbaşında, bir müttefik gibi görüyordu..

Ama, komünist sistem çökünce.. Kapitalist emperyalizm dünyası, global planda yeni bir düşman bulmalı ve bu yeni düşmana karşı "sıcak" ve hele de "soğuk savaş"lar verilmeli ve o yeni düşman da yenilgiye uğratılmalıydı..

Esasen, Haziran-1990"da, zamanın İngiliz başbakanı Margareth Thatcher, son demlerini yaşamakta olan Sovyetler Birliği"nin lideri Mihail Gorbaçev"le Moskova"da görüştükten sonra, Soğuk Savaş"ın bittiğini açıklarken, bir ince mesaj veriyor ve bitenin bütünüyle Soğuk Savaş değil, sadece Batı dünyası ile Moskova ekseni arasındaki Soğuk Savaş olduğuna ve "Soğuk Savaş"ın yeni ekseninin Batı dünyası ile Doğu Akdeniz"deki -kökten dinci denilen- fundamentalist cereyanlar olacağına"  dikkat çekiyordu..

Ve  o gelişmeleri, Ağustos-1990"da Kuveyt"in Saddam tarafından işgal ve ilhakı ile ortaya çıkan buhranlı durum ve Sovyetler"in dağılmasından istifadeyle, Amerikan / kapitalist emperyalizminin "Yeni Dünya Düzeni" nâraları atarak, Rusya"yı  ve hattâ BM. Güvenlik Konseyi"ni de devredışı bırakarak, Saddam Irakı"na karşı 1991 Baharı"nda saldırması ve Irak"ın ağır yenilgisiyle sonuçlanan savaş takib etti.. Bunu daha sonra, Keşmir, Moro ve Filistin"de daha bir şiddetlenen İntifâze hareketleri, Avrupa"nın ortasında, 250 binden fazla insanın Bosna"da sırf müslüman oldukları için korkunç şekilde katledildiği büyük trajedi ile Kosova, Çeçenistan, Sûdan,  Karabağ"daki kanlı savaşlar.. Ve de müslüman coğrafyalarda, iki tarafı da zâhiren müslüman  gözüken taraflar arasındaki kanlı boğuşmalar.. Açe, Tacikistan, Sûriye, Lübnan, Türkiye,  Irak, Kürdistan, Cezayir, Yemen vs. içsavaşları ve Afganistan"da -Sovyet işgali ve komünist rejim sona erdikten sonra meydana gelen- hizibler arası kanlı iç boğuşmalar da tablonun daha bir dehşetli olması için gereken fırça darbelerini tamamladılar.  

*

10 yıl sonrasında ise.. 2001 yılının 11 Eylûlü"de New York"da, Dünya Ticaret Merkezi diye anılan İkiz Kuleler"e uçaklarla yapılan ve bu kulelerin yıkılması ve 3 binden fazla sivil insanın ölümüyle sonuçlanan saldırıların müslümanlar üzerine atılmasıyla, yeni bir merhaleye ulaşıldı., Soğuk Savaş"ta..

O zamandan bu yana, sürekli olarak, İslam, ne yazık ki, terör kelimesiyle birlikte anılmaya başlandı.. Hemen bütün haber bültenlerinde, nerede bir patlama, bir suikasd, bir kanlı çatışma varsa, hemen akla ilk gelen, İslam oluyor..

Evet, yeni "Soğuk Savaş"ın gereği ve acı gerçeği, bu..

Düşmandan çiçek göndermesi beklenilemez elbette..

Ve kendi hayatiyetlerini, düşmanlarının anlayışına, merhametine, lûtfuna  bırakanlar, düşmanlarının koyduğu hedeften ileriye geçemezler..

Bu bakımdan, eyvah, bize şöyle-şöyle diyorlar diye yakınmaya gerek yok..

Hani, Keçecizâde Fuâd Paşa"nın 1850"lerdeki Paris sefirliği /elçiliği sırasında, dönemin Fransa İmparatoru 3. Napoleon, bir resm-i kabulde, yakın çevresinde Osmanlı sefirinin bulunmadığını görüp, o günlerin diplomasisinin ateşli bir mes"elesi olan Girit konusunu etrafındakilerle tartışırken, Osmanlı Padişahı için, "Eşşek Sultan" diye bir söz  ediverir..

Ama, Fuâd Paşâ, sütunun arkasından çıkıverir..

Fransa İmpatarozu bocalar ve ‚bir anlık tehevvür idi, affedersiniz, n"olur bunu Sultanınıza söylemeyin.." diye ricada bulunur..

Hazırcevab Fuâd Paşâ, "Rahat olunuz efendim, asla söylemem.. Benim Sultanım size hergün neler neler söylüyor, gelip de size söyledim mi hiç?" der..

Bizim durumumuz da öyle..

Biz de onlar hakkında hergün, neler neler söylüyoruz..

Ama, bu söylenenlerin medya aracılığıyla yüzmilyonlara ulaştırılması..

Önemli olanın bizim kendi kendimize ne söylediğimizdir ve inancımızı nasıl anladığımızdır..

(Geçen hafta, Frankfurt"ta, mescidde akşam namazını kıldıktan sonra, diğer arkadaşlarımı beklerken.. Bir kenarda, beyaz cübbe içinde, sarıklı, uzun-kır sakallı bir kişiyi, mescidin bir köşesinde, karşısında diz çöküp kendisinden İslam"ı öğrenmeye çalışan 25"lerinde bir gence anlattıklarını dinledim..

Aman Allah"ım..

İslam, bildiğim-anladığım-inandığım kadarıyla, onun anlattığından fersah fersah uzaktı..

Öyle bir İslam anlatıyordu ki, insan kendisinde onu muhatab kabul etmeye bile mecal bulamıyordu.. Hani, bir kaç cümle ile ikaz edecek olsaydım, adam ya kavga ederdi, ya hakaret!. Son derece rahatsız olarak ve de ona niçin bir tepki vermediğimin iç tartışmasını yapa-yapa oradan ayrıldım..

*

Ertesi gün.. Nürnberg"de bir toplantıdaydım.. Toplantının açılışında 18-20"lerinde üç ayrı genç, Kur"an okudular.. Tilavetleri oldukça güzeldi.. Esasen, Avusturya, Almanya ve Avrupa Kur"an Okuma Yarışmalarında birinci gelmişler..

Gencin birisi, içinde, "müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün"" mealindeki âyet bulunan bir bölümü okudu, Kur"an"dan..  Ve bu âyetlerin türkçe meali de okundu..

Sözsırası, "fakir"e geldiğinde, Kur"an okuşyan genç kardeşlere teşekkürlerimi bildirdim, ama,  okunan âyetler kadar, mânaya da dikkat edilmesi gerektiğini belirtmeye çalıştım.. Çünkü, o âyetler İslam"ın savaş hukukuyla ilgili hükümlerini ifade ediyordu.. Eğer, bizim inancımızdan olmayanların öldürülmesi gerektiği gibi mânaları, kendi bağlamından koparırp telaffuz edersek, başkaları da üstelik onların evlerinde iken, bizden önce davranıp, aynı şekilde bizim canımıza kasd eyleseler, o mantığa göre, çok mu yanlış olur? Ama, bu âyetler bağlamından ilgisiz olarak okunduğunda, sanki, "bütün müşriklerin bulundukları her yerde öldürülmesi emrediliyor"  gibi bir mâna anlaşılıyordu ve bazıları da öyle anlamışlardı..

Bu gibi, kendi kendi kalemize gol atmak tavırlarından kurtulmalı değil miyiz, önce..

Bu hususlarda kafa yormaz ve bu gibi gelişi-güzel yorumlama ve tavırlarla, İslam"la savaşa girmeye ahdetmiş olanların ekmeğine yağ sürdüğümüzü gözönüne getiremezsek; İslam düşmanlarına  sadece kızıp durmak ne fayda getirir ki..)

*

*İslam"dan duyulan bu korkunun temelinde ne var?

Hollanda"da, bir "İslamofobia / İslam korkusu" ve "anti-İslamizm/ İslam karşıtlığı ve düşmanlığı"  hareketi oluşturmak için çırpınan ve bu uğurda hiçbir sınır tanımayan ve de bu korku ve düşmanlığı tahrik ettikçe, lideri olduğu partisi giderek daha bir büyüyen fanatik ırkçı politikacı Geert Wilders, alman dergilerinden Der Spiegel"e geçtiğimiz günlerde verdiği röportajda  içindekileri bir daha ortaya saçtı..

Partisinin, 6 ay kadar önce yapılan seçimlerde yüzde 25"e varan bir mikdarda oy aldığını ve Hollanda vatandaşlarının büyük bir çoğunluğunun paylaştığı görüşleri savunduğunu belirten Wilders, neden İslam"a karşı olduklarını anlatırken,  "Avrupa"nın en büyük problemi, sadece bugün değil onyıllardan beri, kültürel göreliliktir. Bu yüzden bugün Avrupalılar neyle gurur duymaları gerektiğini ve aslında kim olduklarını bilmiyor. Çünkü sözde liberaller ve solcular bütün kültürlerin aynı olduğu fikrini dayatıyor"  diyordu..

"Avrupalıların, Avrupa kültürü"nün İslamî kültür"den daha iyi olmasıyla gurur duyması gerektiğini" söyleyen Wilders, "İslam bir dinden çok bir ideolojidir, komünizm ve faşizmle karşılaştırılabilir. İslam özgürlüğümüzü tehdid etmektedir. İslam"ın totaliter ve şiddet dolu bir ideoloji olduğuna inandığımız için üzerimize, ırkçı, Nazi, yabancı düşmanı diye  yaftalanmaması gerektiğini" ifade ediyor, kendisi için bir savunma siperi oluşturmaya çalışıyor ve, "hristiyanlak, yahudilik ve humanizmin geleneklerini İslamî geleneklerle karşılaştıranların farkı görmek için Einstein olmasına gerek yok" diyor; "hedefinin İslam'ın Avrupa'daki varlığını azaltmak olduğunu" söylüyor ve "benim müslümanlarla bir problemim yok, problemim İslam"la.." şeklinde ilginç bir cümle kuruyordu..

Der Spiegel muhabirinin, "Kur"an"ı Hitler"in "Mein Kampf/ Kavgam" kitabıyla karşılaştırıyorsunuz. Kavgam"ı okudunuz mu?" sorusuna,  "Tamamını okumadım ama Kur"an"daki yahudi karşıtı kısımlar Kavgam"dakinden fazla.." cevabını veren Wilders, Hollanda"da Kavgam"ın yasaklandığını, eğer ülkedeki solcular tutarlı olsa, Kur"an"ın da yasaklanacağını öne sürüyordu.

İlginç olan ise şu ki, İncil"de yer alan "Onların kralı olmamı istemeyen düşmanlarımı buraya getirin ve benim önümde öldürün!" cümlesi kendisine hatırlatıldığına bunu Kur"an"dan bir âyet olduğunu zannediyor ve gerçek kendisine söylendiğinde ise, Wilders, sadece tebessüm ediyor; muhabirin "Ektiğiniz nefret tohumlarından utanmıyor musunuz?" sorusuna da, "Ben nefret tohumları ekmiyorum. Sadece demokratik seçenekleri kullanıyorum" cevabını veriyor ve "Türkiye bir komşu olabilir, ama AB ailesinin bir parçası olamaz. Ordu olmasa, Erdoğan"ın partisi sâyesinde, ülkeyi İslamcılar yönetir. Türkiye"nin üyeliği, AB"nin içine Müslüman bir Truva Atı girmesi mânasına gelir.."  diyordu.. 

Der Spiegel muhabirinin, "İngiltere"de geçtiğimiz yıl doğan erkek bebeklere en çok verilen ismin Muhammed olduğu yönündeki istatistik"ten bahsetmesi üzerine de Wilders, "Müslüman bebeklerle bir problemim yok. Ama İngilizce"deki en favori isim Muhammed olduysa, ortada bir problem var demektir. Avrupa"nın ayağa kalkıp, güçlerini birleştirip İslam"a "Yeter artık!" demesi gerekiyor"  şeklinde açıklıyordu görüşlerini..

*

*Korku, müslümanlardan değil, İslam"dan duyuluyor; bu iyi anlaşılmalı..

Evet , bu düşmanlığın temelinde ne var?

İslam, ötekilerin menfaatlerine, tahakkümcü ve tekebbürcü/ büyüklenici duygularına, onların dünyalarına, onların dünyaya bakış ve yaşayış tarzlarına, onların zevklerine, kısaca onların putlarına dokunuyor.. Üstelik de Wilders ve benzerleri, problemlerinin müslümanlar olmadığını, asıl problemlerinin İslam"la olduğunu vurguluyorlar..

Burası ince bir nokta..

Yani, kendilerini müslüman olarak niteleyenlerin kendileri için fazla bir tehlike oluşturmadığını; ama, asıl problemin, İslam"ın içinde taşıdığı hayatiyet cevherinin ve insanların fıtratine hitab eden özelliğinin kendi dünyaları için bir  potansiyel tehlike olduğuna ve şimdiden tedbir alınmazsa, gelecekte kendileri için bir tehlike oluşturacağına dair görüşleri dillendiren, sadece Wilders değil..

Nitekim, Wilders"in geçen ay Almanya"ya yaptığı ve konferanslar verdiği geziden sonra..

Yeni bir Alman siyasal partisi, Die Freiheit (Özgürlük), açılış toplantısını 28 Ekim'de Berlin'de yaptı.

Washington"daki bir stratejik araştırmalar enstitüsü"nün önde gelen isimlerinden olan ve kendisini alenen, Wilders"in müttefiki olarak gösteren  ve 7 Eylül 2010 tarihli yazısında, "Amerikalılar da İslamcılık tehlikesi karşı uyanıyor!" diye sevinç çığlıkları atan  Daniel Pipes, National Review Online"da  2 Kasım günü yazdığı makalede, Almanya"nın Özgürlük Partisi"nin de İslam"a karşı mücadeleye atıldığını sevinçle duyuruyor ve  "İslamcı terör çağında, Avrupa'da özgürlüklerin nasıl geliştiğinin bir anımsatıcısı olarak, bir siyasal parti İslamlaşmaya direniyor ve İsrail'in varlığının kalıcı olmasını güpegündüz destekliyor." diyordu.. Pipes"in "İyi bir önlem için, organize edenler etkinliği üstü kapalı düzenlediler, otel yönetimi toplantıyı sadece zararsız bir şirketin adı altında yönetim kurulu seçimi olarak biliyordu. Hatta şimdi, güvenlik durumları için, otelin isminden söz edemiyorum." şeklindeki cümleleri ilginçti..

Bu partinin lideri ve Geert Wilders'ı ağırladığı için iktidardaki CDU'dan bir ay önce ihraç edilen Berlin parlamentosu üyesi de olan Stadtkewitz  partisinin açılışında yaptığı konuşmada, "Yüzyıllarca bir dünya lideri olan Batı dünyası, varoluş kriziyle yüzleşiyor" diyor ve  İslam, İslamcılık, İslami hukuk ve İslamlaşma hakkında konuşuyor ve  "İslam sadece bir din değildir, ancak aynı zamanda kendi hukuk sistemi olan siyasal bir ideolojidir (") Ülkemizdeki İslamlaşmaya tüm gücümüzle muhalifiz." diyor ve "Arab tiyatrosunda Batı'nın ileri karakolu" diye nitelediği İsrail için,  "Tüm demokratik ülkeler İsrail'in özgürce kendi kaderini tayin ve güvenliğinde, yüksek ilgisini göstermek zorundadır. Biz kendimiz açıkça İsrail'in var olma hakkını tartışma olmaksızın taahhüd ediyoruz." şeklinde konuşuyordu..

Alman Merkez Bankası yöneticilerinden Thilo Sarrazin"in Müslüman göçünü esefle andığı ve tartışmalar meydana getiren kitabının açtığı vâdiden , şansölye Angela Merkel de, çok kültürlülüğün "multi-kulti"nin "tamamıyla başarısız olduğu"nu ilan etmekle, moddaki bir değişimin yoluna girdiği ümidini vermiştir, Wilders ve Sarrazin gibilere ve Freihet Partisi"ni oluşturan yeni  ırkçı ve "anti-islamist"lere..

Bunu, hemen bütün Batı"lı liderler şu veya bu şekilde dile getiriyorlar ve ortada bir yabancı düşmanlığından ziyade, bir "doku uyuşmazlağı"nın varlığına dikkat çekiyorlar..

Çünkü, kapitalist ve materyalist dünya, insan fitratına aykırı bir çizgide, dünyayı sömürüyor ve kendi hayat anlayışını, insanlığın büyük kesimine zoraki dayatıyor ve bir kültürel ve sosyo-ekonomik ve militer emperyalizm ile, bütün dünyayı kendi gücü karşısında eğilmeye zorluyor..

Ellerinde,  kitlelere, dünya kamuoyuna karşı gösterdikleri silah ise,  insan hakları, barış, özgürlük vs.. Sanki, İslam bunlara karşı imiş gibi.. Ama, İslam"ın bu konulardaki ölçüleri, onlarınkiyle taban tabana zıd  ve rahatsızlıkları da buradan kaynaklanıyor..

Tıpkı, 1840"larda, Çin"i daha bir uyuşturup daha bir sömürmek için gemiler dolusu afyonları Çin limanlarına yaklaştıran İngiltere"nin, bu gemiler saldırıya uğrayıp batırılınca, "fakir Çin halkına götürmekte olduğumuz gıda maddelerinin aç halka ulaşmasını engellediler.."  diyerek ünlü Afyon Savaşı"nı açmasındaki mantık gibi bir traji-komik durum..

İslam, dünyanın her bir yanındaki bugün, mustez"af (hakları zorbalarca ellerinden alındığı, gasbedildiği için zayıf düşmüş) fakir kitlelerin kalblerine derinden derine işliyor..

Kapitalist dünyanın müstekbir/ emperyalist liderleri ve emperyalist anlayışla kuşatılmış  bütün güç odakları, ayakları altındaki halının kayabileceğinin korkusu içindeler..

Çünkü, İslam, kapitalist yaşayış tarzına, izbelerdeki, fukara semtlerindeki, gözden uzak ve şehirlerin çöplüklerine yakın bölgelerinde derinden derine şekilleniyor ve kapitalistlerin gözkamaştırıcı saraylarının etrafında giderek yoğunlaşan, -göreceli- fukara halk kesimlerince kuşatılmakta ve kapitalist/ materyalist dünyanın saraylarının temellerinin çatlamakta olduğunun korkusu, ruhları derinden tedirgin etmekte..

14 asır öncelerdeki Mekke"de de, durum aynı şekilde değil miydi? Ve yalınayaklar, çaresizler, hakları gasbedilip çaresiz bırakılan mustez"aflar, sonunda zâlimler, zorbalar, menfaatlerini, zenginliklerini, lezzetlerini, nefislerini put edinmiş olanlar için bir korku kaynağı oluşturmamış mıydı ve İslam, işte o çaresiz kitlelerin ümidi olarak ve -zenginliklere sahib olanlar da dâhil-, adâlet isteyen kitlelerin taleblerine çözümler sunarak ve karşılık vererek yükselmemiş miydi?

Bu gün de, geleceklerini düşünen emperyalistler için, kendi dünyalarını tehdid eden tek güç odağı olarak, karşılarında İslam"ın kaldığını görüyorlar ve ona karşı global planda bir "Soğuk Savaş" uyguluyorlar..

Ve tekrarlayalım, bu noktada, onları korkuya salan, dünya sahnelerinde müslüman olarak gözükenler değil.. Hele, yüzmilyonlarca müslüman halkları diktatörlükle, zorbalıkla, haksız ve tâgûtî yönetimlerle yöneten rejimler hiç değil.. Onların korkusu, giderek tedirgin olan büyük ve sessiz kitlelerin kalblerindeki adâlet arayışına makûl cevablar verdiğini duydukları  ve kendisine karşı global çapta bir "soğuk" ve de nice coğrafyalarda kanlı "sıcak" savaşların verildiği İslam!..

Ve dünyadaki, İslam"dan habersiz yüzmilyonlar, milyarlar, İslam hakkında geçmişte olmayan şekilde, bu yeni  "Soğuk Savaş" kutbunun ne olduğunu anlamaya çalışıyorlar..

Burada, İslam, öz cevherinde sahib olduğu hayatiyet gücüyle, evet, dünya kamuoyuna bir şekilde yansıyor, ama, o yansımadaki yanlış kırılmaları, yanlış algılamaları  düzeltmek vazifesi de herkesten önce müslümanlara düşmüyor mu?

Bu, dünyanın, bütün insanlığın İslam"ı beklediği  gibi yaldızlı söylemlerden çok, çok derin bir iç muhasebesine ve üzerimize düşen vazifeleri yerine getirip getirmememize bağlıdır..

 

haksöz