İran’ın son 40 yılına mührünü vuran isim: Refsencanî -3

Selâhaddin Çakırgil

İran’ın son 40 yılının ve bugünün geldiği noktaların anlaşılması açısından önceki iki yazıda dile getirilmeye çalışılan hususlar bu üçüncü yazıyla noktalanmaya çalışılırken..

İnkılab’ın ilk yıllarında seçkin genç beyinlerden birisi olarak kabul edilen ama daha sonra yaşadığı bazı hayal kırıklıklarıyla sadece inkılabçı kadrolara değil, inkılab’ın öne çıkardığı değerlere karşı da ağır eleştiriler geliştiren Abdulkerim Suruş’un Refsencanî ile ilgili olarak 11 Ocak günü yaptığı konuşma ulaştı..

Suruş -özetle- diyor ki:

‘Refsencanî, Muntezerîile birlikte Şah zamanında en fazla hapis yatan, en büyük işkencelere, zulümlere maruz kalan isimdi. Diğer hiç kimse, bu ikisi gibi ağır bedeller ödemediler.

Ayrıca, Refsencanî başlangıçta ‘Velayet-i Faqih’ anlayışına da karşıydı ve inanmıyordu.’

Bu iddia kabul edilebilir mi?

‘Velâyet-i Faqih’  sisteminin korunmasına sık sık vurgu yapan etkili bir isim olan Refsencanî inanmadığı bir şeyi mi söylüyordu? Ama onun reel-politik şartlara göre pragmatist davranma özelliğini bilenler bu iddianın mümkün olabileceğini de söylüyorlar.

Yine de öyle gözüküyor ki, onun karşı çıktığı, ‘Velayet-i Faqih‘ kavramı ve kurumuna değil; ‘Veliyy-i Faqih’  insanlar tarafından seçilmişken, onun topluma,  ilahî bir irade sonucu ortaya çıktığı gibi bir kutsallık içinde sunulmasına idi.

Nitekim, iki sene kadar önce, ‘Velayet-i zeminî’yi niçin Velayet-i asûmanî durumuna getiriyorsunuz?’  diye bir söz söylemiş ve bundan dolayı da eleştiriler almıştı.

***

Refsencanî, dünya siyasetinin dağdağaları ve  büyük dalgalanmaları arasında, ânında sür’atli karar veren bir isimdi. Ve 8 yıl süren İran- Irak Savaşı’nı durdurmakta da en önemli karar sahibi durumundaydı. Çünkü Saddam Irakı’nın nefesi tükenmişti ve emperyalist dünya İran’ın Saddam gibi bir ‘demokrat’a galib gelmesini istemiyordu. Bunun için de BM. Güvenlik Konseyi 598 sayılı bir kararname yayınlayarak İran’ın ‘ateş-kes’i kabul etmemesi halinde başına daha büyük musibetler getirileceği, açıkça dile getiriliyordu. Tam o günlerde bir İran yolcu uçağı 307 yolcusuyla birlikte İran Körfezi’ndeki Amerikan Donanması tarafından vurulduktan sonra daha tehlikeli saldırıların geleceği bekleniyordu.

O sırada İmam Khomeynî başkanlığında üç gün kadar süren toplantılar yapılmış, ama bir karara varılamamıştı.

Refsencanî o hassas anda, Hz. Peygamber (S)’in Hudeybiye Andlaşması’na benzer bir durumun meydana geldiğini düşünerek, İmam Khomeynî’ye hitaben, ‘Siz halkla, 20 yıl da sürse zafere kadar savaşacağız’ diye sözleşmiştiniz.. Ama ben Savaş Komutanı olarakAteş-Kes’i kabul ettiğimi bildirip imzalarım, bu uluslararası hukuk açısından İran’ı bağlar, ve savaş durur.. Siz de beni iç hukuka göre yetkisiz hareket ettiğim gerekçesiyle cezalandırırsınız..’ demiş ve bunun üzerine İmam KhomeynîAteş-Kes’i kabulünü, ‘zehir kadehini kafama dikiyorum’ diyerek bizzat açıklamıştı.

***

Refsencanî böylesine önemli ve kesin kararları alabilen bir isimdi ve karar alınamadığında, İmam Khomeynî, ‘Haşimî ne derse, o şekilde karar verilsin!’ derdi.

Refsencanî, savaştan sonra, Tahran’da kıldırdığı ve Cuma Namazı hutbesinde de, ‘Azerbaycan eyaletimiz hariç İran’ın bütün sınır eyaletlerinin halkları sünnîdir ve 8 yıl süren savaşta bu kardeşlerimiz en küçük bir vefasızlık yapmadıkları için onlara teşekkür borçluyuz’ diyecek kadar kadirşinaslık göstermişti.

İmam Khomeynî’nin vefatından sonraki hassas zaman diliminde de Ali Khameneî’nin yeni ‘İnkılab Rehberi’ olarak seçilmesinde aslî rolü oynamıştı.

Refsencanî, İslam Birliği’nin nasıl tesis edileceği konusunda da, ‘İran halkının ekseriyeti şiî Müslümandır. Başka ülkelerde de sünnîler çoğunlukta.. Onlar da inkılab yaptıklarında sosyal düzenlerini kendi mezhebî ölçülerine göre kurabilirler..’ diyecek kadar da mezhebî taassubdan uzak, Müslümanların Birliği idealinin gerçekleşmesini samimiyetle isteyen bir şahsiyet idi. Allah rahmet eylesin..

stargazete