İran ve Türkiye, bölgede ortak bir siyaset oluşturabilirler mi?

Selâhaddin Çakırgil

İran Genelkurmay Başkanı Gen. Bagherî’nin 15 Ağustos günü Ankara’ya yaptığı proğramdışı ziyaretin tahminlerin ötesinde uzadığı anlaşılıyor. Bu da, görüşülecek çok önemli konular olduğundan..

Bunların başında, herhalde şu birkaç konu gelmektedir.

1-Telafer’i üç yıldır elinde tutmakta olan DEAŞ’a karşı girişilen kurtarma operasyonlarında Haşd-i Şa’abî güçlerinin yer almaması..

2- Barzanî’nin Irak Kürdistanı’nda yaptıracağı referandumun bölgede meydana getireceği muhtemel olumsuz gelişmelere karşı nasıl bir ortak tavır takınılabileceği ve,

3- Suriye Buhranı konusunda iki ülke arasında oluşturulabilecek yeni ve ortak bir siyasetin olup olmadığı konusu..

***

Bu üç konunun sonuncusundan başlayalım:

Suriye Buhranı’nın patlak verdiği 2011 Yazı’nın ilk başından beri, bu satırları sahibi, bu mes’elenin, Türkiye ile İran’ın ortak hareketiyle çözülemeyeceğini yazanlardan... Çünkü, Ortadoğu’nun bugünkü coğrafî sınırlarını emperyalist güçler 100 yıl önce belirlemişlerdi.

Ancaak, Suriye’yle olan 910 km'lik ortak sınırı ve 500 yıla varan birlikteliği ortada iken, Suriye Buhranı konusunda Türkiye’nin, o buhranın derinleşmemesi için, ilk altı ayda, Beşşar rejimine samimî tavsiye ve yardım önerilerinde bulunduğu ve netice alamadığında da, yığınla uluslararası güçlerin devreye girmesine rağmen, ilk 5 yıl boyunca askerî yöntemlere tevessül etmediği biliniyor.

İran ise, daha işin başında, Suriye Mes’elesi’ne, ‘Beşşar Esed bizim asla vazgeçemeyeceğimiz kırmızı çizgimizdir..’Lübnan -Hizbul.. güçleri ise, ‘Biz emri doğrudan doğruya Veliyy’i Faqih’ten (İran’ın dinî lideri Khameneî’den) alırız’ diyerek iştahla dalmıştı. Ki, Hizbul… lideri Hasan Nasrullah’ın ‘Biz olmasaydık Beşşar Esed iki gün dayanamazdı..’ sözlerini hatırlamak yeter.

***

Amma, İran tarafı, iki-üç senelik bir hevesten sonra Suriye’de netice alamayacağını anlayınca, ünlü generalleriSuleymanî’yi Moskova’ya gönderip Putin’i Suriye’ye müdahale için ikna ettiğini, Rusya’nın da, uyanıp devreye girdiğini hatırlayalım. Ama, bu durum, B. Amerika’nın da o zamana kadar olmayan şekilde devreye girmesine yol açmış; ve onu, inisiyatif üstünlüğünü elde etmek için harekete geçirmişti. Ve bugün, Suriye’de çözüm, beşerî hesaplara göre B. Amerika ve Rusya’nın elindedir.

***

Taraflar arasında ele alınan muhtemel konuların ikincisi, Irak Kürdistanı’nda yapılacak olan bağımsızlık referandumunun ortaya çıkarabileceği problemlerdir. Çünkü, İran, Türkiye ve Suriye’de de kürdçe konuşan milyonlarca insan vardır. Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürdistan Devletinin kurulmasının bütün bu komşuların iç yapılarını derinden etkileyeceğinden endişe edilmesi de tabiîdir.

Ayrıca, böyle bir yeni devletin, Amerika, İsrail ve Rusya’ya daha bir muhtaç olacağı açısından, onların ilgisini daha da çekeceği açıktır.

Bu konuda, İran ve Türkiye birlikte hareket etmekle bazı olumsuz ihtimalleri hafifletebilirler belki...

***

Bugün için iki taraf arasında daha bir âciliyet kesbeden konu ise, Haşd-i Şaabî denilen ve İran’ın tavsiyesiyle Irak’ta da oluşturulan ve resmî orduya eklemlenen milis güçlerinin durumudur. Ki, İran Rehberi Khameneî, ‘Haşd-i Şa’abî, Irak için büyük bir sermayedir’ diyerek kendi etkisini açıkça ortaya koymuştu.

Bu güçlerin bugünü tarihte yaşatan bir eğitimle ve mezhebî katılıkla şartlandırıldığı ortada.. Ve ellerinde, Hz. Huseyn’i temsil ettiği ileri sürülen bir baş resmi ve altında da, ‘Lebbeyk ya Huseyn.. / Emret ya Huseyn..’ yazılı sarı bayraklarla, DEAŞ savaşçılarının acımasız ve vahşî yöntemleriyle hareket ettiklerine dair yoğun iddiaların, Telafer’in kurtarılması operasyonu sırasında da tekrarlanacağı ve bu şehirde onların kendi mezheplerinden olmayan Müslüman halkları dehşete düşürmesinden de anlaşılmaktadır.

***

Bugünü tarihte ya da tarihi bugünde yaşamının dayanılmazlık tablolarını yansıtan bu gibi durumlar gö zönüne alındığında, karşılıklı itimada dayalı bir ortak siyaset oluşturmanın o kadar kolay olmadığını gözden ırak tutmamak gerekir.

stargazete