İran ve Suûdî rejimleri, bir savaşa koşar adım sürüklenirken..

Selâhaddin Çakırgil

Suûdî rejiminin nasıl tefessüh etmiş, kokuşmuş bir sistem olduğunu tekrara gerek yok.. Şimdi, kural dışı şekilde Veliahd ilan edilen (ve şimdiki Melik Selman’ın oğlu) Abdulaziz bin Selman, radikal tedbirler alırken, fuhşiyat ve lüks yaşayışlarıyla dünya medyasına da konu olan yığınla prensleri tutuklattı, saray darbesi yaptı..

Tam o sırada, Yemen’deki Husî ayrılıkçıların Suûdî başkenti Riyad’a attığı bir balistik füze, havada vurulduysa da, Husî’lerin nasıl silahlandırıldığı da görüldü. Düşen bir helikopterde prenslerin ve diğerlerinin ölmesinde de Husîlerin etkisi araştırılıyor. 

Suûdî rejimi, suçlu olarak İran’ı gösterdi ve ‘münasip bir karşılık verileceğini’ açıkladı. İran rejimi ise bu suçlamayı reddetti. Ancak,  İran lideri S. Ali Khameneî’nin dış siyaset başdanışmanı, eski Dışişleri Bakanı Ali Ekber Velâyetî, son iki yıldır, Hûsîlerin örgütü olan Ensarullah’ın aynen (Lübnan’daki) Hizbullah gibi olduğunu defalarca belirtmekte..

Şimdi, İran ve Suûdî rejimleri, aralarında yıllardır devam eden psikolojik savaşı, bir askerî savaşa dönüştürmek üzereler..

İran, uzun menzilli füzeleriyle Suudî rejiminin, -Mekke ve Medine hariç- her yerini yerle bir edebileceğini, geride Suûd rejiminden de,  Vehhabîlikten de hiçbir şey kalmayacağını,  İnkılab Muhafızları Ordusu’nun en önde gelen isimleri aracılığıyla söyleyip duruyor.

Ama, şimdi görülüyor ki, Suûd rejimi balistik füzeleri havada yakalayabilen sistemlere sahip..  Amerikan Başkanı Trump’tan aldıkları 110 milyar dolarlık silahların boş olmadığı anlaşılıyor.

***

İran’da 1979 başında gerçekleşen büyük İnkılab Hareketi, dünya Müslümanlarını heyecanlandırmıştı. İnkılabçı kadroların dünya Müslümanlarına verdiği mesaj da, genel olarak birleştirici idi. Ama, bugün ‘gerçek İslam’ diye nitelediği bir mezhep adına hareket ettiği açık..

O büyük İnkılab’ın üzerinden henüz 20 ay geçmekteyken, ‘Arap kavmiyetçiliği + İştirakiyyûn sosyalizm’ prensipleri üzerinde, Irak’a tahakküm eden Saddam, Şahlık rejiminin devrilmesinden sonra İran Ordusu’nun komuta kademesinin büyük çapta safdışı edilmesini fırsat bilerek, İran’a bir ‘yıldırım savaşı’ usûlüyle saldıracağını ve savaşın 7 günde sona ereceğini sanmıştı. Ama8 yıl sürmüştü, o kanlı  savaş ve iki taraftan 1 milyonu aşkın insanı yutarak..

Saldırıyı Irak başlattığı için, İran o zaman mağdur ve haklı bir savunma durumundaydı. Ve Saddam’ın ‘Yıldırım Savaşı’ taktiğini, uzun nefesli bir‘Yıpratma Savaşı’na döndürebilmişti İran..

Suriye ve Gaddafî Libyası dışında, bütün Arap rejimleri Saddam’ın yanındaydılar; her türlü silah, teçhizât ve malî destekleriyle.. Buna rağmen, İran, Irak dışındaki hiçbir Arap rejimini açıkça suçlamıyor, düşman çoğaltmak istemiyordu.

Hattâ öyle ki, Miladî-1987 Eylûlü’ne denk gelen Hacc mevsiminde, Mekke’de İran ve diğer ülkelerden gelen 150 bin kadar hacının yaptığı büyük protesto gösterisinde Saddam aleyhinde bile hiçbir slogan yükseltilmiyor;  sadece Amerika, Rusya ve İsrail rejimlerini hedef alan şiarlar dile getiriliyordu.  Buna rağmen, Suûdî güçleri, o büyük protesto yürüyüşüne saldırmışlar ve İranlı hacılardan 432 kişi, Suûdîlerce katledilmişti.

***

İşte ondan sonra tavırlarda bir değişiklik oldu. Vehhabîliğin sapıklık olduğu vurgusu daha çok işlenmeye başlandı, İran medyasında..

İran- Irak Savaşı’nın sona ermesinden ve Saddam’ın, Kuveyt’i işgal ve ilhak etmesinden ve sonra da 1991 ve 2003’deki Irak- Amerika savaşlarının Saddam’ın ve rejiminin sonunu getirmesinden sonra, Amerika’nın hazırladığı yeni Irak Anayasası ile, Irak fiilen İran’a sunulmuştu, demokratik gerekçe adına.. İran şimdi kendisini Irak, Suriye ve Yemen’de güçlü hissediyor. Ve, Suûdî rejimini güneydeki Yemen ve kuzeyde Irak- Suriye üzerinden kuşatmaya çalışıyor.

Kılıç, kanın tadını, kırılmadıkça unutamazdenilir. Bu iki ülke arasında bir savaş çıkarsa, bu, emperyalist güçler yeni bir ziyafet olacaktır.

Bu tehlikeyi gecikmeden önlemek gücü, halihazırda Tayyip Erdoğan’da vardır; bunu muhtemelen o da düşünüyordur.

stargazete