İran paçayı sıyırdı, İslam Batı'nın yeniden müttefiki

İbrahim Karagül

Her ne kadar İsrail, İran'ın nükleer gücünü hedef alıp saldırı planları yapmaya devam ediyorsa da, saldırı taktikleriyle ilgili bilgiler ardı ardına kamuoyuna yansıyorsa da, yıllardır Batı'nın İran'ın nükleer güç olmasına asla razı olmayacağına dair inancımı korumaya devam ediyor olsam da, bu ihtimalin hâlâ varolduğunu söylesem de, bugünlerde ilginç ve çok esaslı değişiklikleri de izliyoruz. Bu esaslı değişimler sonuç doğurursa İran saldırı tehdidinden kurtulmuş olacak. Başka bir denklem üzerinde çalışılıyor. Dünya, şu an için İsrail'in hesapları bozucu bir delilik yapmasından endişeli ve bunu önlemeye çalışıyor. Zbigniew Brzezinski, İsrail'in saldırı ihtimalini ciddiye alıyor ve mutlaka durdurulması gerektiğini söylüyor.

Saldırı dışında seçenek ise dünyayı o kadar etkileyecek hatta daha büyük değişimlere neden olacak nitelikte. Somut gelişmelerle tartışalım:

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu 7 Eylül'de ortadan kayboldu. İsrail ve dünya basını Netanyahu'nun gizli gündemine ilişkin çok sayıda spekülasyon üretti. Bu kadar gizlenen şey neydi. Ağırlıklı görüş, İsrail Başbakanı'nın Rusya'ya gittiği yönünde oldu. 14 saatlik Rusya ziyareti neden gizlenmişti? İran konusunda pazarlık yapıldığı, İran ve Rusya'ya silah satışının, özellikle de S-300 satışının engellenmeye çalışıldığı söylendi. Biz bu gizli ziyaretin anlamını füzelerden daha önemli bulmuş, "kötü şeyler planlandığı"nı yazmıştık. Rusya önce reddetti ancak daha sonra Netanyahu'nun ziyaretini doğruladı. Devlet Başkanı Dimitri Medvedev, bu ziyaretten sonra, İsrail'in İran'a saldırmayacağına dair söz verdiğini açıkladı! Medvedev'in açıklamasıyla Brzezinsky'nin uyarıları birbiriyle örtüşür nitelikte.

Tam bu sırada Türkiye'nin füze kalkanıyla ilgili tartışmaları hatırlayalım. Barack Obama yönetimi, Polonya ve Çek Cumhuriyeti'ne yerleştirilecek füze kalkanı projesinden vazgeçti. Önce Polonya gazeteleri ardından başka kaynaklar, füze savunma sistemlerinin Türkiye ve İsrail'e yerleştirileceğine dair iddiaları gündeme getirdi. Ankara, önce bu iddiaları yalanladı daha sonra detaylar ortaya çıktıkça gelişmelerle ilgili kamuoyuna bilgiler aktarmaya başladı. Türkiye bir yandan Rusya ile S-300'leri birlikte üretme çalışmalarına girişirken diğer yandan ABD'nin füze kalkanı projelerinin içinde görünüyor. Peki bu sistem hangi tehdide karşı kullanılacak?

Obama yönetimi, füze kalkanının hedefinin Rusya olmadığını açıkladı. Geriye sadece İran kalıyor. Bu gerçeği, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın; "İran nükleer planlarından vazgeçmezse ABD Ortadoğu'daki müttefiklerini güvenlik şemsiyesi altına alacaktır" açıklamasını burada hatırlamak durumundayız. Türkiye'nin ABD'den alacağı söylenen Patriot füzeleri muhtemelen İran'dan yükselen tehdide karşı bir önlem olarak alınacak. (Bu arada, sistemin 7.8 milyar dolar değil 1 milyar dolar civarında olduğunu söyleyelim.)

Saldırı dışındaki seçenek işte burada netleşiyor. Batı dünyası, Doğu'daki bazı güçlerle İran'ı saldırı dışında kontrol altına alma yolunda pazarlıklar içinde. Bu da, Tahran'ın nükleer gücüne karşı bir savunma kalkanı oluşturmak. Özellikle Ortadoğu ülkelerini koruyacak önlemler almak. Bu da, bölgede dehşet bir silahlanma dönemini başlayacağına işaret ediyor. İran'ın silahlanması nedeniyle bölge ülkelerinin on milyarlarca doları Batı ekonomilerine akacak.

İran paçayı sıyırmış olabilir. Saldırıdan kurtulmuş, nükleer emellerine erişmiş, ama 21. Yüzyıl'ın yeni 'Soğuk Savaş'ının baş düşmanı' ilan edilmiş olabilir. Bu kadar mı?

Mesele sadece İran'la sınırlı değil, bütün dünyayı etkileyecek sonuçlar doğuracaktır.

Daha önceki yazılarda bir konuya ısrarla dikkat çekmeye çalıştım ama pek kimse tartışmaya tenezzül etmedi. Dünyayı değiştirecek bir gelişmeydi bu. Hillary Clinton'ın söz konusu açıklamasından sonra şunu söyledik: Batı'nın doğu sınırı, Doğu'nun batı sınırı değişiyor. Soğuk Savaş döneminde Batı'nın doğu sınırı, Doğu Avrupa, Boğazlar ve Suveyş Kanalı'ydı. Şimdi bu sınır, Kafkaslar, Doğu Karadeniz, Türkiye-İran sınırı ve Basra Körfezi oldu. Bu değişiklik "Ortadoğu" kavramını bile ortadan kaldırabilir. Artık Türkiye için AB üyeliği başka argümanlarla tartışılır, Türkiye "Batı içi bir mesele" olarak ele alınır. Suriye, Lübnan gibi ülkeler Batı sınırları içine girer. Öyle de oluyor. Türkiye'nin merkezinde olduğu bölgesel uzlaşma girişimlerine bir de bu açıdan bakmakta yarar var. Dünya tam Türkiye-İran sınırından ikiye bölünüyor! Bundan sonra bütün ilişkiler, ülkelerin siyasi ve ekonomik durumları, bölgesel ilişkiler ve ortaklıklar bu gerçek temel alınarak yeniden düşünülecek.

İran'a saldırı dışında bu seçenek başarılı olursa, Türkiye'ye füze kalkanı yerleştirilir. Türkiye-İran sınırı yeni Soğuk Savaş'ın en önemli cephelerinden biri haline gelir. Tahran kısa vadede kazanmış görünür, nükleer silahlanmasında bazı engellerden kurtulmuş olur ama uzun vadede ağır bedel öder. Bu durum, Türkiye-İran ilişkilerini dengede tutmak olağanüstü çaba gerektirir. Artık bu sınır, sadece iki ülkenin değil, dünyanın sınırıdır. Sınırın batı tarafında Türkiye'nin öncülüğünde büyük gelişmeler yaşanır, bölgesel ortaklıklar şekillenir. Kürt meselesi gibi, çözümü zor konulara artık yer olmaz.

Peki Batı, bu projeyi nasıl uygulayacak? Elbette, Müslümanlarla barışarak. İslam yeniden Batı'nın müttefiki mi oluyor? Göreceğiz" Ama bu sefer, "İslam kendi içinde çatışacak" tezini gerçeğe dönüştürecek türden bir ittifak olur bu.

Bayramınızı en içten dileklerimle kutluyorum...

 

İbrahim Karagül/yenişafak