Irak"ta, buhranı daha da derinleştiren bir seçim..

Selâhaddin Çakırgil

Saddam, 35 yıllık kanlı iktidarının son ânına kadar, kitleleri, milyonları harekete geçirebiliyordu Irak"da.. Nitekim, 2003 Baharı"ndaki Amerikan bombardımanının en şiddetli zamanlarında bile, "Saddam"ın Bağdad"ın filanca meydanında halkın arasında gözükeceği" rivayeti duyulur duyulmaz, yüzbinler oraya akın ediyordu..

Bu, sadece sevgiden miydi? Elbette, taparcasına sevenleri de vardı, ama, rahatlıkla diyebiliriz ki, hayır; sadece sevgiden değildi, o ilgi.. Toplumun başsız kalmasından duyulan dehşet ve toplumu 35 yıldır kılıçla, zorbalıkla ve alternatifsiz bir "kurtarıcı lider" olduğu propagandasıyla yönetmiş ve putlaştırılmış bir "tiran"dan duyulan korku da bu ilgide etkili oluyordu.

Bizim toplumumuzda da, 90 yıla yakın zamandır, bir kişi, devamlı yüceltilip âdeta bir resmî ideoloji ikonası, putu haline getirilmedi mi ve bu durum hâlâ da sürmüyor mu?

1967 Haziranı"nda cereyan eden "6 Gün Savaşı"nda, siyonist İsrail karşısında korkunç bir yenilgiye uğrayan Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdunnâsır, televizyona çıkıp ağladığında; milyonlar, sokaklara dökülüp, "Ey Nâsır, ey yüce lider, istersen Kahire"yi terkedip, (Güney Mısır"daki) Asyut"a çekilelim, yeter ki sen başımızda ol!" diye çaresizlik içinde feryad ederek, yine ona sığınıyorlardı.

Nâsır, öyle yapmasaydı, belki de sokaklarda sürüklene-sürüklene öldürülecekti; İngiltere"nin Irak"daki 40 yıllık has adamı ve eski Osmanlı vatandaşı Nurî Said Paşa"nın1958"deki Irak İhtilali"nde, bir arabanın arkasına, iple bağlanıp Bağdad sokaklarında sürüklene sürüklene öldürülmesi gibi bir âkıbetle karşılaşacaktı..

Ama, Nâsır, bu manevrayla canını da kurtarmış ve iktidarını ölümüne kadar üç sene daha koruyabilmişti..

Evet, Saddam"ın durumu da öyleydi..

600 bin kişilik Irak Ordusunun ana gövdesinden ayrı olarak bir de 250 bin kişilik Cumhuriyet Muhafızları Ordusu vardı ki, bu özel ordu, Baas ideolojisinin ideolojik eğitiminden geçirilerek yetiştirilmiş güçlerdi ve Saddam"a ona taparcasına bağlıydı. 

Ve 35 yıl boyunca diktatörlük eden ve özel bir proğramla sevdirme ve yüceltme propagandalarıyla cilâlandırılmış bir lidere bağlı olunmasındı da, ne olsundu?

Ve Saddam rejimi çökerken, bütün ordu, bir anda halkın arasına karışıp buharlaşırken, tamamiyle bir erime ve yokolma değil, ideolojilerinin mücadelelerini yeni şartlara göre, yine sürdürmek hesabına dayandırıldığı da, sonraki gelişmelerle ortaya çıktı..

Nitekim, ülkenin sosyal dinamiklerini, güç odaklarını, tahrik noktalarını iyi bilen bu güçler, patlamalarla, 7 yıl boyunca, ülkeyi hallaç pamuğuna çevirdiler.. Ve kendisinin vazgeçilmezliğini ve Irak"ın geleceğinin kendi emellerine hizmet edecek şekilde yönlendirilmek için, Amerikan emperyalizmi de bütün bu tahriklere, kitlevî ölümlere seyirci kaldı, yolu açık bıraktı, imkan hazırladı, hattâ bazı lojistik destekler sağladı...

*

Ve Barack Obama"nın Amerikan Başkanlığı"na seçilmesi ve Amerikan askerlerinin Irak"dan çekileceğini açıklamasından sonra, bu ülkede halkın seçtiği bir yönetimin iktidara gelmesi gerekiyordu..

İşte bu niyetle, bu çekilme öncesinde, halkın seçtiği bir yerli Hükûmet"in oluşturulması gerekiyordu.. Bu hedefi gerçekleştirmek için 7 Mart 2010 günü, Irak"da seçimler yapıldı..  Ve amma, seçim sisteminin oldukça karmaşık olması hasebiyle, neticeler ancak üç hafta sonra açıklanabildi.

Ve dahası, seçimler sosyal buhranları çözecek derken, kendisi ortaya yeni ve  daha da çetin buhranlar çıkardığının işaretlerini vermekte..

*

İBRAHİM CAFERΠ VE NURÎ MÂLİKΠ ELBETTE İYÂD ALLÂVΠ İLE AYNI ÇİZGİDE TUTULAMAZ..

Seçim sonrası ortaya çıkan durum ve isimleri yerli yerine oturtabilmek için, burada bazı isim ve hadiseler üzerinde tekrar durmak gerekmekte..

Seçimin, iktidara gelecek kadar halk desteği sağlayamasa bile, 325 sandalyelik Irak Parlamentosunda elde ettiği 91 sandalye ile, sayı bakımından galibi, İyad Allâvî..

Onu hatırlayalım.. İşgalin ilk ânından itibaren Amerika"yla tam bir işbirliği içinde bulunan ve kendisi bir şiî müslüman aileden gelmesine rağmen, Amerika"nın istediği tipte bir laik olan İyâd Allavî, müslüman halk kitleleri üzerinde bir otorite sağlıyamamıştı. Çünkü, yaşayış ve dünyaya bakış tarzı ile, amerikanist bir örnekti., o..

İşgal güçleri, müslüman halk kesimlerinin kabul etmediği o ve benzerlerinin ülkeyi yönetemiyeceğini anlayınca, istemiyerek de olsa, İyâd Allâvî"yi kızağa çekmiş ve müslüman güç odaklarının iradesi, İbrahîm Caferî üzerinde birleşmişti..

Ancak, Saddam rejimine 30 küsur yıl boyunca muhalefet eden bir İslamî teşkilatın başında bulunan ve inkılabçı bir müslüman sıfatıyla bilinen Caferî"ye bir süre tahammül eden Amerika, daha sonra onu değiştirmekten başka bir çaresinin kalmadığını düşünerek, onu çekilmeye mecbur etti.. Ama,  "işgal altındaki bir ülke ve halka hükûmet edebilecek bir yerli güç ve otorite kaynağı" olarak, ortaya başka kimse çıkarılamayınca, yerine, Caferî"nin yardımcısı Nurî Malîkî"yi getirmekten başka yol bulunamadı.. Caferî ve Mâlikî, İslam"ın şiî yorumuna bağlı, inkılabçı müslümanlar olarak, verdikleri mücadeleleriyle bilinen isimlerdi ve onların,  -Irak"ın karşı karşıya bulunduğu bu çok özel işgal şartlarındaki uyguladıkları bazı taktik tavırlarına rağmen- mücadelelerinin stratejik hedeflerinden, saptıklarına dair bir suçlamayı haklı gösterecek bir uygulamalarının olduğunu söylemek herhalde insafsızlık olur.

Mâlikî de, çetin bir ceviz idi ve bütünüyle işgal edilmiş, ordusu olmayan bir ülke ve halkın bu buhranlı durumdan en az zararla nasıl çıkabileceği hususundaki planlara öncelik vererek, 4 seneyi aşkın bir zamandır, Başbakanlık makamında..

Dışardan bakan nice müslüman çevreler  ise, Mâlikî"yi de, Caferî"yi de Amerikancı zannettiler.. Halbuki, onlar evet, Saddam diktatörlüğüne karşı 30 yıl boyunca mücadele vermiş "İslamî" kimlikleri ile bilinen kimselerdi ve bu işgali elbette ve kesinlikle istemezlerdi.. Ama, karşılarına çıkana tablo, "Allah, bir haşereyi bertaraf etmek için, ona bir başka haşereyi musallat ettt.." dedirtecek  cinstendi..

Ortaya çıkan bu yeni durum karşısında, ordusu olmayan, yakılıp yıkılmış ve askerî mukavemet imkanları kalmamış bir halkı ayakta tutmayı öncelikli hedef olarak belirleyen ve müslüman halkın, sonu belirsiz bir buhranın içinde tamamiyle boğulmaması için, işgal altında da olsa, bir yerli sosyal otorite oluşturmak gerektiğinden başka bir tercihin olmadığını gören büyük ekseriyet gibi, bu isimler de, işgalcilerin direktifi altında da olsa, bir yerli ve bağımlı hükûmet oluşturmayı istemiye istemiye kabullenmişlerdi..

Nitekim, Amerika"nın ondan başka kimseyi işbaşına getirememesi de, Mâlikî"nin, işgal ve esaret altında bulunulduğunu gözardı ederek bir yönetim sergileyemiyeceği kadar açık bir gerçekti.. Yine de, Mâlikî, 4 seneyi aşan bir süre boyunca ve Amerika onu değiştirmeyi defalarca denemiş olsa da, yerine bir başka kimseyi çıkaramadığı için, o zor ve çetin şartlar altında, halkının tamamen boğulmaması için çaresizce çırpınan ve "müslüman"  kimliğini de asla gizlemeyen ve unutmayan bir şahsiyet olarak kalmayı başarabilmiştir..

Ancak, Mâlikî, 7 Mart seçimleriyle, 325  sandalyeli Irak Meclisi"nde, 89  sandalye elde etmiş  ve birinciliği, kılpayı kaçırmış bulunuyor..

Bu hususta, elbette, El"Hekîm ve Muqtedâ es-Sadr gruplarıyla seçim ittifakına gidememiş ve hattâ, geçen yıldan beri -eski lideri- Caferî"yle münasebetlerinin soğumasının da etkisi bulunuyor.

AMERİKAN EMPERYALİZMİ, SADDAM"A BİLE HASRET ÇEKİLEN BİR TABLO ORTAYA ÇIKARMAYI "BAŞARABİLMİŞTİR"!

Bir şiî-müslüman aileden gelmekle birlikte, kendisi euro- amerikan tipi laik olan ve bazı şiî kitlelerden ayrı olarak, ülke halkının üçte bir kadarını oluşturan sünnî müslüman kitlelerin -geçmişte Saddam"la da yakın işbirliğine girmiş- seçkin isimleriyle ittifaklara giren, hattâ Saddam döneminin tanınmış Baasçı kalıntılarıyla -Amerika"nın direktifine göre- işbirliği ve seçim ittifakı yapan ve de başta Suudî rejimi olmak üzere bütün amerikancı arab rejimlerinin de desteğini alarak seçime giren Allâvî"nin, yine de, böylesine bir üstünlük sağlayacağına ihtimal verilmiyordu..

Irak"daki çetin işgal şartları ve karmaşık durumda, halkın küçümsenmiyecek bir kısmının Saddam dönemine bile duyulan özlemle, Saddam"ın kalıntılarına umut bağladıklarının acı ve düşündürücü işaretlerini vermiştir, bu seçim.. (Ekliyelim ki, Irak"daki -çoğu şiî olan- türkmen grupları da, genelde Allâvî ile işbirliği yapmışlardır..)

Irak"daki dengeler oluşturulurken, sahnede bir denge ve güç unsuru olarak ortaya çıktığı görülen İran"daki İC çevrelerinin Allavî gibi bir tipe soğuk baktığını ve bakacağını tahmin etmek zor değildir.. Aynı şekilde de, kendisine yakınlık duyan güç odaklarının ise, Mâlikî"yle işbirliği yapmalarını, onu desteklemelerini isteyeceğini söylemek de mümkündür..

Kezâ,  Ammâr El"Hekîm liderliğindeki Irak İslâm İnkılabıYüksek Meclisi ile Sadr Grubu"nun seçimlerde bekledikleri sonucu elde edemeyip, 70 sandalye ile üçüncü sıraya oturmuşlarsa da, herhalde Mâlikî ile işbirliği yapmaktan başka çarelerinin olmadığı da, kendilerince kabul görmeye başlamıştır. Ve tekrarlıyalım, böyle bir işbirliğini Tahran yönetimi de isteyecektir..

Ama, bu bile bir Hükûmet"in, Irak Parlamentosu"nda güven oyu alması için gerekli 163 sayısına ulaşmamaktadır.. Bu durumda, seçimlerde dördüncü konumunda kalarak, beklemedikleri bir şok yaşayan Barzanî- Talebânî liderliğindeki Kürdistan İttifakı"yla işbirliğini de gerekli kılmaktadır.. Gerçe, aradaki küçük gruplardan sağlanacak desteklerle bu rakam tutturulabilir, ama, Kürdistan İttifakı"nı dışlayan ve Hükûmet içine alamıyan bir oluşum, sadece merkezî hükûmeti değil, Irak"ın bütünlüğü de daha bir kırılgan hale getirecektir..

ALLÂVÎ BAŞKANLIĞINDA BİR HÜKÛMET, IRAK MÜSLÜMANLARININ 35 YILLIK ÇETİN MÜCADELELERİN FATİHASI OLACAKTIR!

Bu durumda, Allavî"nin değil de, Mâlikî"nin Hükûmet kurması, mantıken de kaçınılmaz gibi gözükmektedir.. Çünkü, Malîkî"nin Allavî ile işbirliği yapması veya El"Hekîm ve Sadr gruplarının, Allavî ve Barzanî arasında oluşacak bir yakınlaşmaya destek vermesi, neredeyse imkansızdır ve bu, kendilerinin intiharı manâsına gelir.

Bu arada, sünnî arab kitleleri adına siyaset sahnesinde yer alan ve İyâd Allâvî"yle de seçim ittifakı yapan grupların önde gelen ve son 5 yıldır Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak etkili bir isim olarak siyaset sahnesinde yer bulan Tarıq  el"Hâşimî"nin "artık Irak"ın başında cumhurbaşkanı olarak sünnî bir arab"ın bulunması gerektiği" şeklindeki sözleri, Kürdistan İttifakı"nı ciddî şekilde rahatsız etmiş bulunmakta.. Mâlikî"nin bu durumu iyi değerlendirip, yine Celâl Talebânî"yi destekliyeceklerini açıklaması, Mâlikî"yi  daha avantajlı duruma getirmiş sayılabilir.. Çünkü, hele de bu açıklamaladan sonra, Kürdistan İttifakı"nın, Allavî"yle işbirliği yapması çok uzak bir ihtimaldir.. Allâvî ise, herkesle koalisyonlar yapmaya hazır olduğunu söyleyerek, bu kılpayı birinciliği iyi değerlendirmek için çırpınış içinde.. Allavî"nin hem şiî bir kökenden olduğunu vurgulayıp, hem de -pekçoğu geçmişte Saddam"la dirsek teması halinde bulunan- sünnî arab kesimleriyle işbirliği yapması, onun bir Hükûmet oluşturmasına yetecek çapta gözükmemektedir.. Çünkü, onu Amerika tercih etse bile, Irak dengesinde asla gözardı edilemiyecek olan -ve bu durumu bizzat Amerika"lıların da itiraf etmek zorunda kaldığı- İran İC çevrelerinin bu satrançta tam bir Amerikan piyonu durumunda gözüken, şiî kökenli laik bir Allâvî"ye yakın durması neredeyse imkansız gibi bir şeydir..

 

haksöz