İlklerin Türkiyesi

Merve Kavakçı

Bir Türkiye ki; Kemalizm’in pençesinde onyıllarca kavrulmuş, savrulmuş, darmadağın olmuş bir halkın Türkiyesi. Bir buldozer misali önüne çıkanı ezip yok etmekten çekinmeyen, kendi varlığını bu yok edici gücüne endekslemiş bir zihniyetti Kemalizm. Hâlâ da öyle ama şimdi tesiri azaldı, taraftarı cılızladı. Bu onu küçümsemek anlamında anlaşılmasın. Bilakis, alanının daralmasıyla daha da hırçınlaştı bu zihniyet. Hortlaması, tezahür etmesi en beklenmedik an ve zamanlarda olabiliyor. Kaybedeceği hiç bir şeyin kalmamışlığı içinde de beklemeden en acımasız haline bürünebiliyor. Kemalizm’in çekirdek kadrosu, fikir babası, özü, merkezi dışında onun yürütücüleri, taşıyıcıları olan bir sınıf da vardı hiç şüphesiz. Bir Kemalistler sınıfı değil, onun dışında bir şey. Onlarsız olamazdı bu iş. “Wanna be” Kemalistler mi diyelim onlara yani olmak isteyenler, yoksa sahte mi, yoksa sokak veya pazar diliyle çakma mı siz seçiniz…Kemalistten daha Kemalist kraldan daha kralcı bir taşıyıcı, transmitör toplumsal tabaka mevzubahis. Onlardı zaten Kemalizmi aynaya yansıtan, dev aynasına yani. Öldüğünden daha büyük, çekilmez, zalim hale getiren, canavarlaştıran. Tercümanlarıydı konunun. Öğretici kanalları, disiplinerleri.

Sosyokültürel anlamda yukarıdan aşağıya düşünülse yukarıdakiler kadar kurnaz ve sinsi değildi aşağıdaki taşıyıcılar. Daha kaba saba, misyonlarına sahip çıkar mahiyette açık ettiler planlarını. Bu onların yapıları, içinden çıkıp geldikleri toplumsal kültür gereği de böyle oluvermişti. Açtılar milletle milleti yönetenlerin arasını. Siyasi doğruluğa sığınmaksızın uçurumları derinleştirdiler. Kemalizm sopaydı zaten. Kızılcık sopası misali ruhları kızartı değdiği tenin ötesinde. Kürtsün dedi vurdu, Müslümansın dedi dövdü, Yahudisin dedi hor gördü, Alevisin dedi tokatladı. Herkese her şeye bir kulp taktı sindirdi. Her birini diğerine vurdurdu, olgunlaşsın da hepsini toptan mahpus edeyim dedi. Başardı. Beslemedi aştı. Duygularının peşine düşmüş bir millet de kandı. Nereden kanmayacaktı ki… Kandı.

Sis perdeleri zaman içinde kalktı. Zaman içinde derken kolayca, kendiliğinden değil, tam tersi zorla, zorlu ve çetin bir mücadele sonrasında kalkabildi. O kasvetli yönetici sınıfının beli büküldü, büründükleri Kemalizm kisvesinin de. 30 Ağustos zaferinin kutlandığı Külliye’de şemaya yükselen Kur’an tilaveti bunun en güzel sembolü. Keza seçilmiş başörtülü hemcinsleri arasında yerini alan başörtülü bakanımız Ayşen Gürcan da.

Unutmayalım ki bir de artık Kürt kimliğini gizlemek durumunda bırakılmayan yeni Kabine üyeleri. Onlarla aynı sırada vatan hizmeti için saf tutabilen Türkeş’in oğlu Tuğrul bey de. Görmüyor muyuz Türkiye nerelerden nereye geldi. Ondandır ki meyveli ağacı taşlayacaklar. İlla ki de taşlayacaklar. Oyunlarının kuralı bu. Haksız kazançlarına çomak sokanları elimine etmek isteyecekler. İçte de, dışta da garezleri bundan.

yeniakit