İhvan bildiklerin rakip olunca

Abdurrahman Dilipak

Ne hoştu o, Çanakkale savaşında “su” diye inlerken kendine sunulan bir matara suyu “su” diye inleyen yanındaki kardeşine ikram ederken hayata gözlerini yuman şehidin aziz hatırasını anlatmak..

Mekke’den Medine’ye hicret eden Müslümanlara Medineli ensarın sahip çıkmasını anlatmak.. Onların aziz hatırasını anarken gözyaşı dökmek.

Ne güzel hayallerimiz vardı..

Peki ya şimdi. O aç gözlü “muhteris, aç gözlü deve çobanları” gökdelenler dikmek için ihale yarışında kardeşlerinin arkasından ne dolaplar çeviriyorlar..

Başkalarına öğütleyip durduğumuz, ya da övündüğümüz, hayalini kurduğumuz, vaad ettiğimiz fedakarlık duygusunu ne çabuk unutuverdik..

İşe adam ararken, teklif ederken, torpil ararken, işin ehlini mi arıyoruz, yoksa, ya da!

Laf ile aleme nizam vermek kolay, ya kendi hanemizde olup bitenler.. Yoksa başkasına öğütleyip durduğunuz şeyler konusunda sıra size gelince farklı mı davranıyorsunuz..

Bu dünyada kendinizi, çevrenizi kandırabilirsiniz.. Ama eğer Allah’a veahiret gününe inanıyorsanız, başkalarının hak ve hukukuna tecavüz etmekten din gününde hesaba çekilmekten hiç mi korkmuyorsunuz.. Tamam kendi günahlarınızı görmeyelim, ama ya başkalarına verdiğiniz zarar ne olacak..

Bilmez misiniz ki, zulm ile abad olunmaz. Ve Allah, cahil ve zalim bir topluluğa hidayet nasib etmez.. Bizi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi bir Allahımız var! Herkesin yaptıklarının hesabını vereceği bir gün var!

Günahlarınıza bahane ya da kılıf uydurmayın.. Sizin bu haram lokmalarınız çocuklarınızı zehirler, çevrenize kötü örnek olursunuz..

Dün şikayet ettiklerinizi sakın bugün siz irtikap ediyor olmayasınız..

İktidar sahiplerine söylüyorum, size bunların yaptığını akrep yapmaz.. Düşmanlarınızdan daha tehlikeli bunlar. Çünki yakınınızda duruyorlar.. Bunlar aşa katılan ağudur.. Zemzeme katılan şarap gibi bunlar.. Bunlar aşağılık adamlar.. Halka, camiye, vakfa yardım eder gibi gözüküp, camiyi, vakfı kendilerine paravan-perde yapıp, kamu malını çalıyorlar.. Dikkat edin, Şeytan size cami ile, vakıfla aldatmasın!

İyi, dürüst adamlar, ahlaksız, hırsız, yağmacı, uçkur sevdalısı adamlardan daha cesur ve daha akıllı olmak zorunda. Bu sahtekarların ipini pazara çıkartıp, bunları içlerinden uzaklaştırma zorunda.. Yoksa bunlar bütün çevrelerini kendilerine benzetecekler.. Bu hastalık çevrelerindeki herkese bulaşacak.. Bunların sayıları çok değil, ama sesleri çok çıkıyor. Tehdit ediyorlar, meydan okuyorlar, şantaj yapıyorlar.. Sakın bu ahlaksızlara yaklaşmayın, sonra ateş size de dokunur. Haksızlıklar karşısında susmaya devam ederseniz, dilsiz şeytan olursunuz, haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı olmakla emrolunmadık mı?

Bu aklı karışık adamlar, kendi hallerini meşrulaştırmak için uydurma dinler ve yeni birtakım tarikatların peşine takılıyorlar.. İnandıkları gibi yaşamayınca, yaşadıkları gibi inanmaya ve ona uygun bir tarikat bulmaya yöneliyorlar.. Şeyh efendinin mahallesinden villa alarak onun peşinden kalabalığa karışıp cennette onun torpili ile yer kapmaya çalışıyorlar sanki. Yazıklar olsun size..

Birilerinin yaptıklarını anlatıp, onları eleştirirken bugün siz aynı şeyleri yaptığınıza göre, demek ki o gün siz onları kıskanıyordunuz.. Onlara öfkeniz kıskançlığın eseri imiş..

Paramız ve gücümüz aklımızdan ve imanımızdan fazla bugün bizim. Oysa çok daha fazlasına ihtiyacımız var; yeryüzünde adaletten, barıştan, özgürlükten yana yeni bir medeniyetin ihyası ve inşası için.. Bugünkü halimizle, şimdiden sapıtmaya başladı kimi siyaset, bürokrat, sermaye sahiplerimiz.. Ya biz bunların hakkından geliriz, ya da bunlar bizim hakkımızdan gelecekler..

O küçücük mikrop, koca bir bedeni hasta etmeye yetiyor. Bu mikropları bünyeden arındırın lütfen.. Evet, bekara karı boşamak kolaydı. İktidar olmadan, belediyelerde başkanlık koltuğuna oturmadan belediyenin giriş kapısına “Rüşvet alan da, veren de mel’undur” yazılmasını istemek kolaydı. Peki ya sonra! Aslı yok yaylasındaki on bin koyunun hesabı kolay, 3 kardeş size miras kalan 10 koyunu nasıl taksim edeceksiniz, asıl zor olan hesab bu..

Hani Fatih siftah eden bir esnaftan tebdili kıyafetle mal almak isteyince o esnafın yan komşunun siftah etmedi diye ona yönlendirmesini hikaye olarak anlatmak kolay, peki ama şimdi hiç ihaleye sokulmayan garibanlar ne olacak. Ya da ihaleye girip kazanınca, bizim adam kazanmadı diye istihkakı ödenmeyen adamı hali ne oluyor..

Menakıp dinlerken gözünüz yaşardı diye cennete girmeyeceksiniz.. Yaptıklarınızla hesaba çekileceksiniz.. Hani, “buğdayın karnı niye yarık” demişler de, ermiş bir zat, “hak geçmesin diye, tek bir buğday tanesi orta yerinden bölünsün diye” demiş ya! Peki şimdi deveyi hamudu ile yutan bu adamlar kim oluyor?

Ateş nasıl ormanı yakarsa, kul hakkı yiyenlerin tutuşturdukları ateş de onun sevaplarını bir orman gibi yakar!

Haram lokma yiyenler vicdan zonklamasını dindirmek için alkole de başvururlar, fuhşa da dalarlar.. Onların çocukları, bakarsınız, akıl ve vicdanları arasına sıkışınca ya uyuşturucuya sığınırlar ya da intiharı seçerler sonra.. Aman ha! Bu ateş çukurunun kenarından uzaklaşın..

Selâm ve dua ile..

yeniakit