İHH'daki Kardeşlerimiz Bu "Özür Muamması"na Açıklık Getirecekler mi...?

Nureddin Şirin

Siyonist rejim güçlerinin Özgürlük Filosu Mavi Marmara"ya yönelik gerçekleştirdikleri barbarca katliamının üzerinden üç yıl geçmesinin ardından Netenyahu"nun başbakanımız Sayın Erdoğan"dan "özür" dilemesiyle, Türkiye ve dünya gündemi bu "özür" konusunu konuşmaya başladı.

Kuşkusuz ki, Türkiye"nin siyonist rejimi özür dilemeye mecbur bırakması, İsrail"in tarihinde ilk defa bir başka ülkeden "özür" dilemesi noktasında büyük bir önem taşımaktadır. Öyle ya da böyle, bu barbar, gasıp, işgalci ve küstah rejimi özür dileme zorunda bırakmanız hem bir başarı hem bir onurdur.

İlk planda zihinlerde oluşan kanı ve yüreklerde oluşan sevinç bunu yansıtmaktadır.

Ancak bu "özür"ün hemen ardından, kamuoyuna yansıyan bilgiler, yapılan açıklamalar yaşanılan bu sevinç ve coşkuyu derin bir karamsarlığa, üzüntü ve endişeye bırakmış durumda. Deyim yerindeyse, tam bir hayal kırıklığı ve hüsran yaşanıyor.

Kudüs TV Gündem Özel programında bu "özür" konusunu kapsamlı bir şekilde stüdyo konukları ve canlı telefon bağlantılarıyla ele aldık.

Bu program sırasında, Mavi Marmara şehidleriyle ilgili yaptığı çalışmalar ve yazdığı bir kitap ile tanınan Dilek Yaraş hanım, elindeki bir belgeyi getirip masaya koydu. Dilek hanım bu belgeyi gösterdikten sonra, "oluşan olumlu havayı dağıtmak istemiyorum, ama gerçek bunun aksini gösteriyor" diyerek önemli bir noktaya aydınlık getirdi.

İşte bu belge, Başbakanlık resmi sitesinde yapılan açıklama idi.

Başbakanlık resmi sitesinde yapılan açıklamada; bu "özür"ün ne anlama geldiği, beraberinde hangi uygulamaları getireceği noktasına açıklık getiriyor, siyonist rejim başbakanı Netenyahu ile başbakanımız Erdoğan arasında geçen telefon görüşmesinin ardından karşılıklı "mutabakat"ın çerçevesini ortaya koyuyordu.

Önce bu "mutabakat açıklaması"nın tam metnini aktaralım:

"BASIN AÇIKLAMASI

Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında bugün yapılan telefon görüşmesinde tarafların üzerinde mutabık kalmış oldukları açıklama metinleri aşağıda sunulmaktadır:

İsrail"in Açıklaması:

"Başbakan Netanyahu bugün Türkiye Başbakanı Erdoğan"la telefonda konuşmuştur. Başbakan Netanyahu Başbakan Erdoğan"a, Başkan Obama"yla bölgesel işbirliği ve Türkiye-İsrail ilişkilerinin önemi konusunda yararlı görüşmelerde bulunduklarını belirtmiştir. (Başbakan Netanyahu) İsrail ve Türkiye arasındaki ilişkilerin son dönemde bozulmasından üzüntü duyduğunu ve bölgede barış ve istikrarı ilerletmek için aralarındaki farklılıkları gidermeye kararlı olduğunu bildirmiştir. Başbakan Netanyahu, Başbakan Erdoğan"ın bir Danimarka gazetesine yakın zamanda verdiği mülakatı gördüğünü ve sözlerini takdir ettiğini söylemiştir. Mavi Marmara hadisesinin trajik sonucuna İsrail tarafından isteyerek yol açılmadığını ve İsrail"in, can kaybı ve yaralanmalardan üzüntü duyduğunu belirtmiştir. İsrail tarafından hadiseyle ilgili olarak yürütülen ve bir dizi operasyonel hatanın yapıldığına işaret eden soruşturma ışığında, Başbakan, can kaybına veya yaralanmaya yol açan her türlü hatadan dolayı İsrail"in Türk halkından özür dilediğini kaydetmiş ve tazminat/ademi mesuliyet konusunda bir anlaşma yapılması hususunda mutabık kalmıştır. Başbakan Netanyahu ayrıca, İsrail"in, sivil halkın kullanacağı malların Gazze dâhil Filistin topraklarına girişine ilişkin kısıtlamaları esas itibariyle kaldırdığını ve sükûnet devam ettiği müddetçe bu durumun da devam edeceğini ifade etmiştir. İki lider, Filistin topraklarındaki insani durumun iyileştirilmesi için birlikte çalışmaya devam etmek konusunda mutabık kalmıştır."

Türkiye"nin Açıklaması:

"Başbakan Erdoğan bugün İsrail Başbakanı Netanyahu"yla telefonda konuşmuştur. Kendisine, Türk ve Yahudi halkları arasındaki ortak tarihe dayanan ve yüzyıllardır süregelen güçlü dostluk bağlarına ve işbirliğine değer verdiğini söylemiştir. Bölgenin barış ve istikrarı için hayati stratejik öneme sahip olarak gördüğü ilişkilerin son dönemde bozulmuş olmasının üzüntü verici olduğunu ifade etmiştir. Türkiye"nin, İsrail-Filistin ihtilafına iki devletli vizyon temelinde adil, kalıcı ve kapsamlı bir çözüm bulunmasına yönelik uluslararası ve bölgesel tüm çabalara desteğini yinelemiştir. Başbakan Netanyahu, İsrail tarafından Mavi Marmara hadisesiyle ilgili olarak yürütülen ve bir dizi operasyonel hatanın yapıldığına işaret eden soruşturma ışığında, can kaybına veya yaralanmaya yol açan her türlü hatadan dolayı İsrail adına Türk halkından özür dilemiş; Sayın Başbakanımız da söz konusu özrü Türk halkı adına kabul etmiştir. İki Başbakan tazminat/ademi mesuliyet konusunda bir anlaşma yapılması hususunda da mutabık kalmıştır. Başbakan Netanyahu ayrıca, İsrail"in, sivil halkın kullanacağı malların Gazze dâhil Filistin topraklarına girişine ilişkin kısıtlamaları esas itibariyle kaldırdığını ve sükûnet devam ettiği müddetçe bu durumun da devam edeceğini ifade etmiştir. İki lider, Filistin topraklarındaki insani durumun iyileştirilmesi için birlikte çalışmak konusunda mutabık kalmıştır."

Görüldüğü üzere, Türkiye ile siyonist rejim arasında karşılıklı varılan mutabakat, her iki taraf açısından bu şekilde ifade edilmiştir.

Şimdi de, Siyonist rejim dışişleri bakanlığı resmi sitesinde yayınlanan açıkmayı aynen aktarıyoruz:

"Başbakan Netanyahu, Mavi Marmara olayında can kaybına veya yaralanmaya neden olan hatalardan ötürü Türk halkından İsrail'in özür dilediğini dile getirdi.

Başbakan Netanyahu, Bugün Türkiye Başbakanı ile görüştü. Başbakan Netanyahu, Erdoğan"a, Obama ile bölgesel işbirliği ve Türk-İsrail ilişkilerinin önemi hakkında olumlu bir görüşme yaptığını söyledi.

Son zamanlarda Türk-İsrail ilişkilerinin bozulmasından dolayı üzüntülerini dile getiren Netanyahu, bölgedeki istikrar ve barışı tesis etmek için farklılıkların oradan kaldırılacağını kendi adına taahhüt ettiğini belirtti.

Başbakan Netanyahu, Başbakan Erdoğan"ın Danimarka Gazetesinde yayınlanan son röportajındaki sözleri gördüğünü ve takdir ettiğini belirtti. Başbakan açık bir dille Mavi Marmara ile trajik sonuçların kasıtsız olduğunu ve İsrail"in yaralanma ve can kaybından dolayı üzüntü duyduğunu, ifade etti. İsrail makamları tarafından yürütülen soruşturmada, operasyonda bazı hatalar olduğunun ortaya çıktığını ve Başbakan, can kaybına veya yaralanmaya yol açmış olabilecek her türlü hatadan dolayı özür dilediğini ifade etti ve tazminat/ademi mesuliyet konusunda bir anlaşma yapmayı kabul etti. Netanyahu ayrıca, İsrail"in, Filistin topraklarına giden sivillerin ve malların dolaşımına uygulanan bazı kısıtlamaların kaldırıldığını ve Gazze"de bir olay meydana gelmediği sürece bunun süreceğini ifade etti. İki lider ayrıca Filistin"deki durumun iyileşmesi için birlikte çalışmaya devam etme kararı aldı.

Cumhurbaşkanı Şimon Peres, iki ülke arasındaki krizin sona ermesinin ardından bir televizyon röportajı (24 Mart), Türk halkına doğrudan konuştu.

Türkiye de İsrail"de Türkiye"de bu yanlış anlaşılmaya bir son vermek ve uzun yıllardır aramızda devam eden iyi ilişkilere geri dönmek istediler.

Ben Türkiye ve İsrail"in neden dost olmaları gerektiğine dair 1000 tane sebep sayabilirim ama dost olmamaları için bir tek neden söyleyemem. Şimdi beraber çalışmak için, hiç olmadığından daha fazla sebep var."

Türkiye ve siyonist rejim dışişleri bakanlıklarının resmi sitelerinde yayınlanan bu açıklamalardan çıkan sonuçlara birlikte bakalım:

1- Siyonist rejim başbakanının Sayın Erdoğan ile telefon görüşmesinde tek başına bir "özür" konuşulmuyor. Açıkça görüleceği üzere, Netenyahu "Netanyahu Başbakan Erdoğan"a, Başkan Obama"yla bölgesel işbirliği ve Türkiye-İsrail ilişkilerinin önemi konusunda yararlı görüşmelerde bulunduklarını belirtmiştir. (Başbakan Netanyahu) İsrail ve Türkiye arasındaki ilişkilerin son dönemde bozulmasından üzüntü duyduğunu ve bölgede barış ve istikrarı ilerletmek için aralarındaki farklılıkları gidermeye kararlı olduğunu bildirmiştir" ifadeleriyle, bir "bölgesel işbirliği" vurgusu yapılıyor.

Bunun anlamı açıktır: siyonist rejim, sonuçta siyonist rejimin güvenliğini tehlikeye sokan bölgesel gelişmeler noktasında Türkiye ile işbirliği yapmaya dikkat çekiyor. Tabi burada bu işbirliğinin hedef ve kapsamı belirtilmiyor. Bunun da ne anlama geldiği aslında kapalı değil.

2- İkinci olarak siyonist rejim başbakanı özrünü "Mavi Marmara hadisesinin trajik sonucuna İsrail tarafından isteyerek yol açılmadığını ve İsrail"in, can kaybı ve yaralanmalardan üzüntü duyduğunu belirtmiştir. İsrail tarafından hadiseyle ilgili olarak yürütülen ve bir dizi operasyonel hatanın yapıldığına işaret eden soruşturma ışığında, Başbakan, can kaybına veya yaralanmaya yol açan her türlü hatadan dolayı İsrail"in Türk halkından özür dilediğini kaydetmiş" şeklinde dile getirerek, burada "isteyerek olmadı" "üzüntü duyuyoruz" "bir dizi operasyonel hata" ifadeleri kullanılıyor.

Görülüyor ki; Netenyahu"nun özrü, işlenen Mavi Marmara"ya yönelik işlenen suçun, gerçekleştirilen barbarca katliamın itirafı veya böyle bu suçun işlenmişliğinin kabulü şeklinde değil, "saldırı"nın özüne dokunulmadan "baskın ve saldırı" sırasında istenmeyen bazı "hata"lar yapıldığını beyan şeklindedir.

3- Üçüncü olarak burada öylesine bir ifade geçiyor ki; belki de iki kelimeden oluşan bu hukuk deyimi, iki taraflı mutabakatın nasıl bir taahhüdü de içerdiğini açıkça gösteriyor.

Deniliyor ki: "tazminat/ademi mesuliyet konusunda bir anlaşma yapılması hususunda mutabık kalmıştır."

"tazminat/ademi mesuliyet" deyimleri bir hukuk terimleridir. "Tazminat" işlenen bir suç karşısında ödenen mali bir bedeldir. "ademi mesuliyet" ise, ortada işlenen bir suçtan dolayı ilgili tarafın sorumluluğunun düşmesi yani "sorumlu tutulmaması" demektir. Yani burada "tazminat" ve "ademi mesuliyet" noktasında bir mutabakat olmuştur.

Aynı bölüm, siyonist rejim dışişleri bakanlığı sitesinde şu şekilde yer almıştır:

"the Prime Minister expressed Israel's apology to the Turkish people for any mistakes that might have led to the loss of life or injury and agreed to conclude an agreement on compensation/nonliability."

burada türkçe olarak kullanılan "ademi mesuliyet" terimi, siyonist rejim sitesinde ingilice olarak "nonliability" kelimesi ile ifade edilmiştir. Bu kelimenin Türkçedeki karşılığı ise "sorumsuzluk"tur.

Bir hukuk terimi olan "nonliability" kelimesini "criminal liability" (cezai mesuliyet) terimi ile birlikte kullandığımızda konu daha belirginlik kazanır. Burada "nonliability"nin "cezai mesuliyetten muaf tutulmak" anlamına geldiğini öğreniyoruz.

(Bu hususu hukukçularımızın tahlillerine bırakalım)

Eğer burada yanlış bir tanımlama yapıyorsak, ilgililer lütfen bizi düzeltsinler, yanlışımızı göstersinler, biz de yanlış bir sonuç çıkarma ve yanlış karar verme gibi bir durumdan dolayı düzeltme yapalım, bu sefer sayın başbakanımızdan biz özür dileyelim...

Devam edecek olursak;

Bu özrün ardından siyonist rejim tarafında hemen şu açıklamalar yer aldı. "Türkiye, siyonist rejim generallerine karşı açılan davaları düşürecek." Bu türden ifadeler siyonist medyada çokça yer aldı.

Bu durumda, karşılıklı mutabakat içinde yer alan "ademi mesuliyet" deyimi ile yukarıdaki açıklama birbirini açıklamış mı oluyor; yani, siyonist rejim bu özür ve tazminatın karşılığında siyonist rejimden siyasi ve askeri hiç kimsenin sorumlu tutulmaması noktasında Türkiye"den bir güvence mi istemiş oldu? Ve Türkiye de böyle bir taahhüt verip de bu hususta mutabakatı mı varıldı?

Eğer böyle ise buna açıklık getirilmeli değil mi? Ya da böyle değilse, böylesi bir yanlış anlaşılmanın giderilmesi gerekmez mi?

Bu noktada İHH"daki yetkili kardeşlerimizi, bu "ademi mesuliyet"ten ne anladıklarını açıklamaya davet ediyorum.

Son olarak, önemli bir noktaya işaret etmemiz gerekir.

Türkiye"nin Mavi Marmara katliamına karşılık siyonist rejimin önüne koyduğu şartların üçüncüsü "ambargonun kalkması" idi.

Ambargonun kalkması ne anlama geliyor? Artık bundan böyle Gazze "üstü açık bir hapishane" olmaktan kurtulacak mı? Karadan ve denizden Gazze"nin etrafındaki bu insanlık dışı duvar yıkılmış mı oluyor?

Başbakanlık tarafından yayınlanan bu mutabakat metninde bu noktaya ilişkin ifadeler de yer almaktadır.

Şöyle deniliyor:

"İki lider, Filistin topraklarındaki insani durumun iyileştirilmesi için birlikte çalışmaya devam etmek konusunda mutabık kalmıştır."

Bu ifadelerin Gazze"ye uygulanan ambargonun/ablukanın kaldırıldığı anlamına geldiğini söylememiz mümkün değil mi?

Türkiye ile siyonist rejim, muhasara altındaki Filistinlilerin insani durumlarının iyileştirilmesi için birlikte çalışacak. Fakat bu durum, ne ambargonun ne de muhasaranın kalktığı anlamına gelmediği gibi, Gazze"ye uygulanan insanlık dışı barbar ablukanın olduğu gibi süreceğini gösteriyor. Belki bir farkla; Gazze"ye girmesine zorluk çıkartılan bazı insani ihtiyaçların kontrollü bir şekilde Gazze"ye girebilmesi kolaylaşmış oluyor.

Sonuç olarak; şu "ademi mesuliyet" deyimine bir kez daha değinerek, sorumuzu sorarak yazımıza son veriyoruz:

Eğer bu ademi mesuliyet deyimi, siyasi-askeri kademelerdeki mücrim siyonist rejim şeflerinin işlediği bu suçtan dolayı "sorumsuz" görülmesi anlamına geliyorsa, beraberinde açılan davaların düşmesini getirecekse, bu durum, şehidlerimizin kanlarını satmak anlamına gelmeyecek mi?

Bu durum, Mavi Marmara"nın o destansı iradesini, uluslar arası ve bölgesel denklemlerde bir enstrüman olarak kullanıp şimdi de bir kenara bırakmak anlamında değil mi?

Ya da en acısı; "Mavi Marmara" hükümet tarafından bir "gizli ajanda bir projesi" olarak mı kullanıldı ve bu son "özür ve mutabakat" ile birlikte bu dosya tamamen kapatılmış mı oldu?

Bu konuların net bir şekilde ortaya konulması, istifhamların giderilmesi herkesin hakkı olsa gerek...

Diğer yandan "özür", "tazminat" derken, şimdi de Livni hanımı Ankara'da ağırlayacağız ya..

Bakınız: "Hoş geldin Livni Hanım, O Dolarları Şuraya Bırakabilirsin"!






velfecr