İç ve dış tezgâhlı yeni oyunlara karşı teyakkuz halinde olmak..

Selâhaddin Çakırgil

‘Azerbaycan -Ermenistan’ arasındaki gayriresmî, ‘fiilî savaş’ın Azerbaycan coğrafyasında değil de, aynı şekilde Ermenistan coğrafyasında cereyan ettiğini düşünelim, bir ân..

Dünyanın tepkisi nasıl olurdu? Anlatmaya gerek var mı?

‘Doğu Hristiyanlığı’nın Kafkaslar’daki kahraman bekçisi olan bir halk yok ediliyor!’ feryadlarıyla bütün dünya ayağa kaldırılmaz mıydı?

Ama, aynı emperial dünyanın ve onların çekim alanındaki diğer güç odaklarının sessizliğine itiraz etmeliyiz bile diyemiyoruz. Çünkü, o emperial ve şeytanî odaklar konuyu, ‘Azerbaycan güçleri Türkiye’nin yardımıyla Ermenistan güçlerine saldırıyor!’ diye çarpıtarak sunuyor dünyaya.. Ama, onlar Ermenistan’ı, üstelik da en saldırgan haliyle 30 yıla yakın zamandır var güçleriyle korudukları gibi yine korumak istiyorlar.

Rusya Başkanı Putin’in, Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ın yardım çağrısına, ‘Savaş Ermenistan toprağında cereyan etmiyor ki..’ diye cevap vermesi, hem burada, hem Azerbaycan’da bazılarını umutlandırdı..

Ama, hemen ardından, bunun, Paşinyan’a, ‘Rusya’dan başka bir koruyucu arama..’ mânâsında bir zılgıt olduğu anlaşıldı ve

Paşinyan da anladı zâten, hemen.. (Bu arada teessüfle belirtelim ki, Paşinyan, İngiliz televizyonlarında, ‘Çok kayıp verdik..’ diyor, bizim laik kafalı medya organları, ‘şehidlik’ teriminin sadece İslâm dininde var olduğunu bile bilmediklerinden, Paşinyan’ın Ermenistan kayıpları için kullandığı ‘martyr’ kelimesini ‘şehid’ olarak tercüme ediyorlar! Halbuki, ‘martyr’, kendi dâvası için ölenler hakkında ‘kahraman’ mânasında kullanılan bir terimdir.)

 

 

***

 

Bu ‘fiilî savaş’ın, 28 yıldır Ermenistan işgali altında bulunan Azerbaycan topraklarında cereyan etmekte olduğundan, -ve deAzerbaycan’ın kendi topraklarındaki işgale karşı ve 28 yıldır Amerika, Rusya ve Fransa’nın ortak başkanlığında sürdürülmekte olan -sözde- uluslararası barış çabalarının bir sonuç vermemesi üzerine ve üstelik de yine Ermenistan güçlerinin saldırıları üzerine- kendilerini ve topraklarını kurtarmak için mukabelede bulunulduğundan hiç söz edilmiyor, dünya medyasında... İngilizce, fransızca, almanca, rusça ve ibranice hattâ çoğu arab rejimlerine bağlı medya organlarında bile genel yaklaşım bu çizgide..

Sadece, savaş dursun, barış olsun.. Yani, Ermenistan’ın işgali sürsün!

Azerbaycan’a söylenmek istenen, evet, bu!

‘Teslim ol ve 28 yıldır var olan mevcud işgal durumunu da kabullen!’

Evet, su başlarını emperial- şeytanî güçler tutmuş..

 

 

***

Emperial dünya o kadar dikkatli ki, hattâ, Almanya ve İngiltere’nin büyük kulüplerinde oynadığı futbolla yıllardır dikkati çeken bir Mes’ûd Özil bile, ‘Dağlık Karabağ bölgesi, uluslararası olarak Azerbaycan'ın bir parçası olarak kabul ediliyor ama, illegal şekilde işgal edilmiş durumda.. Ermenistan’ı Birleşmiş Milletler’in kararına uymaya çağırıyorum’ dedi diye, dün, Alman medyasında topa tutuluyor, ‘Erdoğan’ın elçiliğini üstlendi, spor değil siyaset yapıyor..’ şeklinde suçlanıyordu..

 

 

***

Bu arada dikkatimizi çekmesi gereken bir konu ise, ‘Türkiye Meclisi’nde M.Vekili’ sıfatını taşıyan, Garo Paylan isimli kişinin, USA emperyalizminin en güçlü yayın organı sayılan New York Times gazetesine yazdığı makalede, -o dünyada kendisinin hangi etnik ve dinî bağı korumak derdiyle hareket ettiği gerekçesiyle suçlanmayacağından emin olarak-, Türkiye'yi suçluyor ve ‘Türkiye, bu savaşta etnik bağlarını paylaştığı Azerbaycan'ı güçlü bir şekilde destekliyor. (…)Cumhurbaşkanı Erdoğan, Azerbaycan'a savunma teknolojisi, İnsansız Hava Araçları ve propaganda mekanizmalarıyla destek verdi. Türkiye’nin tv. kanallarında Türkiye’nin İnsansız Hava Araçları tarafından tahrib edilen Ermeni hedeflerinin görüntüleri yayınlanıyor. Türkiye’nin bölgesel çatışmalara dahil olması, nasyonalist coşkuyu kamçıladı, barış ve demokrasi savunucularının alanını yok etti..(…) Ankara, kazanan tarafı olmayacak olan bu savaş ateşine benzinle gidiyor..’ demekle yetinmiyor, ‘azınlık nüfus arasında korku ve güvencesizlik hissini derinleştirdi.’ diyerek, emperial dünyayı yalanlarla tahrik etmeye çalışıyor ve amma, kan soyu ve inanç bağı bakımından bağlı olduğu Ermenistan’ın Azerbaycan’da, 28 yıldır ne korkunç katliâm ve cinayetler işleyerek, Azerbaycan topraklarının yüzde 20’sini işgal ettiğine hiç değinmiyordu.

Bu kişi, ‘Türkiye’deki azlık unsurlara karşı bir korku ve güvencesizlik siyaseti izlendiğini’ iddia ettiğine göre, kendisinin en cesur ve korkusuz bir azlık unsur mensubu olduğunu mu ifade etmek istiyor?

 

 

***

Tekrar hatırlayalım ki, yukarda sözünü ettiğimiz kişi Türkiye’de m.vekilidir ve kanunî açıdan hepimizi temsil etmektedir, guyâ..

Amerikan Temsilciler Meclisi’nde parlamenter olan Somali asıllı İlham Omar isimli Müslüman hanım, birkaç ay önce Amerikan siyasetini eleştirince Trump tarafından , ‘Bu kimin temsilcisi, bu Kongre’de ne işi var?’ gibi laflarla azarlanmıştı.

Diyarbekir’in Müslüman halkının bu kişiyi, onun kendileriyle hangi ortak değerlere sahib olduğunu düşünerek Meclis’e gönderdiğini merak ediyorum.

Meclis, bu kişinin, ‘Türkiye’nin, azlık unsurlara karşı korku siyaseti izlediği’ne dair iddialarını dinlemeli ve dünyayı yanıltmaya çalışıp çalışmadığını belirlemelidir.

Unutulmamalıdır ki, bu sözün devamında, bir işaret fişeği bile bulunabilir ve etnik veya dinî azlık gruplarına baskı uygulandığı iddiası güçlendirilmek için, bir takım entrikalar da devreye sokulabilir.

Hatırlayalım ki, 1040’larda, Gazneli’lerle Selçuklular’ın arasında cereyan eden ve Selçuklular’ın galib gelmesi ve Kafkaslar’a kadar da hâkim güç haline gelmesine yol açan Dandanakan Savaşı’ndan 1860’lara kadar, 800 yıl boyunca Müslüman halklarla iç-içe yaşadıkları için, ‘kavm-i necîb’ ve ‘millet-i sâdıqa’ gibi övgülerle teyid olunan Hristiyan ermeni halkı içinden bile..

Evet, onlar arasından bile, bir ‘Ermenistan /Hayestan Devleti’ oluşturmak umuduyla Osmanlı ülkesinde, Rusya, Fransa, Belçika başta olmak üzere, nice emperial-şeytanî güçler tarafından desteklenerek, silahlı mücadele başlatan ‘ermeni nasyonalistleri’, kendilerine karşı çıkan nice ermenileri de öldürmüşler, nicelerini de ölüm tehditleriyle sindirmişlerdi.

Bu bakımdan, bugün de, içerde benzer oyunlar sergilenmek istenebilir. Hatay ilinde geçen hafta çıkan ve ancak 3 günde söndürülebilen korkunç orman yangını karşısında, sosyal medyadan, ‘Bu kutsal ateşi selâmlıyoruz..’ diyecek kadar alçalabilenlerin, başka terör eylemleri de tezgâhlayabilecekleri ihtimaline karşı, Müslüman halkımız kadar, bu ülkede hattâ Müslüman halktan daha geniş imkânlara sahib olarak yaşayan bütün azlık unsurların mensubları da teyakkuz halinde olmalıdırlar.

 

 

***