Hafta

Merve Kavakçı

Dolu bir haftayı geride bıraktık. Hani olur ya insan hayatında... bir veya bir kaç gün yaşarsınız ama sanki yirmi dört veya kırksekiz saate tekabül etmez onlar; onyıllara karşılık gelir adeta. Bu hafta; öyle bir haftayı geride bıraktık. Öyle bir hafta ki yıllara bedel sayılabilir. Epeydir ve gerçekten böyle ifade edilebilir. Ancak epeydir hissetmediğim bir şekilde hissettiğim bir hafta. Yani uzun zamandır bir ilk benim için. Unuttuğum bir duygu. Yani normal bir vatandaş olarak hissetmek. Normal sıradan ve olağan. Normal bir vatandaş 'olabilmek' kadar muhatap bulmak da uzun zaman diliminde bir ilk. Unuttuğum bir fiil. Zira zinde güçler bana haddimi bildirmeye ahd etmişti, bundan on üç yıl önce. Siyasi linç kampanyası Ecevit-Demirel ikilisinin saldırıları ile başlamıştı. Medya dört elle topyekûn savaşa sarılmıştı. Haliyle olağanlık, normallik en son olabilecekler arasındaydı...
 

On üç yılı geride bıraktık. TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'nun davetlisi olarak Ankara'daydım. Ama önce bir başka önemli davete icabet etmem gerekiyordu. 28 Şubat Post Modern darbesini incelemeye alan Ankara Cumhuriyet savcısının davetiydi bu. İki saat kadar süren görüşmede, savcı beyin Kavakçı Olayı kapsamındaki gelişmelerle ilgili sorularını cevapladım. Ertesi gün ise Meclis'teydim. Sayın Nimet Baş'ın başkanlığındaki komisyonla, döneme ait detayları paylaştım. Sayın Baş beni çok duygulandıran çok nazik bir hoşgeldin konuşması ile toplantıyı açtı. Daha sonra, ben yaklaşık yüz otuz dakika süren sunumumu yaptım. Olayları teker teker, aday adaylığımın ortaya çıkmasından itibaren başlayarak izah ettim. Şimdiye kadar yakın çevrem dışında kimse ile paylaşmadığım o döneme ait bazı gerçekleri de komisyonla paylaştım. Yazılı ifademi o döneme ait belgelerle kaynaklaştırdım. Bunun dışında yazmış olduğum ve o günlere tanıklık eden kitabım Başörtüsüz Demokrasi Tarih içinde Tarih'i, bu ay henüz çıkmış olan Richard Peres'in konu ile ilgili ingilizce kitabı The Day Turkey Stood Still Merve Kavakçı's Walk into the Turkish Parliament'i ve benim yine konu ile yakından ilgili kitabım Headscarf Politics in Turkey A Postcolonial Reading'i komisyonla paylaştım. Komisyon üyelerinden gelen soruları cevapladım.

Toplantının bitiminde kısa bir basın toplantısı yaptık. Hem bir gün önce savcılıktaki basın görüşmesinde hem de Meclis bahçesinde yaptığımız basın toplantısında benim için daha önce yaşanmamış bir ilk daha yaşandı. O da basının son derece ölçülü, adeta terbiyeli hal ve tavırlarıydı. Bu, benim tanıdığım basın hiç değildi. 'Allahım' dedim içimden.... nereden nereye.... Dün neydi bugün ne..... Basın ile alakalı tek değişmeyense ilgisiydi. Her zamanki gibi en üst derecede alakalıydı. Öyleki kalabalık sebebiyle her zaman kullanılan toplantı salonunun değiştirilmesi gündeme geldi.
 
Haftanın hızlı temposunu son olarak gazeteci yazar Nagehan Alçı hanımın programında noktaladık. Orada da geçmişi geleceği en açık ifadelerle konuşmaya çalıştık.
 
Uzun bir yolun başındayız henüz, 'bismillah' diyerek başladık bu haftaya. Rabbim himayesine alsın bu gayreti... İşlerimizi de ıslah etsin....

yeniakit