Güven Erkaya, 5 milyon doları nereden buldu?

Hasan Karakaya

Hemen herkesin kabul edeceği gibi; geçen haftanın en önemli olayları, "düşen veya düşürülen uçağımız"la ilgili yeni gelişmeler ile "Alevilik" etrafındaki tartışmalardı.

Malûmlarınız olduğu üzre, geçen hafta TSK'dan yapılan ilk açıklamada; "Keşif uçağımızın uçaksavarla düşürülmediği" ifade ediliyordu... Daha sonra yapılan açıklamada ise; "Füze ile düşürüldüğüne dair de bir emare yok" denildi...
İyi de;
Bu uçak nasıl düştü?..
Birçok "senaryo" geldi gündeme:
"Füzeden kaçarken düştü... Uçaksavardan kaçarken kanadı denize çarpıp düştü!.."
İSRAİL PARMAĞI VAR MI?
Bunun gibi, nice senaryo konuşuluyordu ki, "Genelkurmay'ın son açıklamaları"ndan yola çıkan Akit, dün "bambaşka bir ihtimali" getirdi gündeme ve sordu;
"Uçağımız yazılım sistemine müdahale edilerek mi düşürüldü?"
Öyle ya;
"Uçaksavar"la veya "füze"yle düşürülmediyse, nasıl düştü bu uçak?..
Bu durumu "uzman"lara sorduk.
Strateji uzmanı emekli Yarbay Yakup Evirgen dedi ki;
"Yazılım içine konulan gizli bir döngüyle, bilinen işletme prosedürlerinin dışında bir hareket yapmasını sağlamak mümkün. Yazılımla kendi kendisini infilak ihtimali söz konusu."
Yazılım uzmanı Önder Aydoğdu da "Uzaktan bir sinyal gönderme yoluyla uçaklara müdahale edilebilir. Teknik olarak bu mümkündür" şeklinde konuştu.
Uluslararası İlişkiler Uzmanı Prof. Dr. Çağrı Erhan ise, "İsrailliler veya Amerikalılar bilgisayar sistemini bozarak uçağı düşürmüş olabilir. Bu mümkündür. Düşürülen bu uçakta da kara kutu vardır elbet" dedi.
Dedik ya;
Uçağımızın düşürülmesine "uçaksavar" veya "füze" kullanılmadıysa, pekâlâ "yazılım sistemine müdahale" edilmiş olabilir.
Prof. Dr. Çağrı Erhan'ın işaret ettiği gibi; bu "müdahale" de, büyük bir ihtimalle İsrail ve ABD tarafından yapılmış olabilir.
"İsrail, bunu niye yapsın ki?.."
Soru, tersinden sorulmalı;
"Niye yapmasın ki?"
"Türkiye ile Suriye'nin karşı karşıya gelmesi ve hele hele savaşması, İsrail'in öyle işine gelir ki!.. Bir defa One Minute'nin intikamını alır... İkincisi; Türkiye, Suriye ile meşgul olacağı için Güney Kıbrıs'ta rahatlıkla petrol ve doğalgaz arayabilir... Üçüncüsü; yaşadığı ekonomik krizden dolayı zor günler geçiren Yunanistan'a kanca atabilir ve Ege'yi bir İsrail gölü haline getirebilir!"
Bütün bu "ihtimal"ler göz önüne alındığında, "uçağımızı kimin düşürdüğü" sorusuna cevap bulabiliriz...
Ama, unutmayalım ki;
Bu da bir "ihtimal"dir!..
Zira, elimizde "kesin delil" yok... Zaten Genelkurmay'ın elinde de "kesin delil" olmadığı için, bugüne kadar "farklı açıklamalar" yaptı...
Elimize "net" ve "kesin" bilgiler geçtiğinde, tıpkı Genelkurmay'ın yaptığı gibi, biz de ihtimalleri gözden geçirir, "düzeltme" yaparız...
Ama, o zamana kadar; "İsrail parmağı"na dikkat çekmeye devam edeceğiz.
HAKKIMIZI HELÂL ETMEYİNCE!
"Dikkat çekme" deyince aklımıza geldi... Geçen haftanın en dikkat çeken haberlerinden biri de "Darbeleri Araştırma Komisyonu"nun aldığı bir karardı...
TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu Sözcüsü İdris Şahin tarafından yapılan açıklamada özetle deniliyordu ki; "28 Şubat sürecine ilişkin olarak, 1991-2007 tarihleri arasında dönemin siyasetçi, asker ve üst düzey bürokratlarına yönelik hesap hareketlerini araştıracağız. Amacımız o döneme ait yaşananları daha iyi analiz edebilmek."
"28 Şubatçıların hesap hareketleri" denilince, Güven Erkaya'dan bahsetmeden geçmek olmaz...
Hatırlarsınız... Güven Erkaya, 24 Haziran 2000 tarihinde öldükten sonra, Hükümet'e ve başörtülülere yönelik "28 Şubat'taki icraatları"nı hatırlatıp, demiştik ki;
"Hakkımızı helâl etmiyoruz."
Vayy sen misin bunu diyen?..
Resmen "linç girişimi"ne maruz kalmıştık... Hiç, ölünün arkasından konuşulur muymuş?..
Biz de cevap vermiştik;
Evet, dinin buyruğu "Ölülerinizin arkasından konuşmayın" şeklindedir... Ama Güven Erkaya denilen adam, "bizim ölümüz" değil ki!..
Sağlığında da bizden değildi,
Öldükten sonra da!..
Derken, "Erkaya rantı"nı yemeye devam eden ailesi, hakkımızda dâvâ açmıştı...
Mahkeme de karar vermişti:
"Hakkımızı helâl etmiyoruz diyen Akit gazetesi ve yazarları Abdurrahman Dilipak ile Hasan Karakaya suçludur, manevi tazminat ödemelidirler!"
Mahkemenin bu kararı üzerine "Erkaya ailesi" ne yaptı biliyor musunuz?.. Dilipak ve Karakaya'nın evlerine "haciz" koydurdu...
Dâvâ hâlâ devam ediyor!..
Bu olayın, elbette "Erkaya'nın hesapları" ve "hesaplardaki para hareketliliği" ile doğrudan ilgisi yok...
"Erkaya" ve "para" deyince, "Erkaya'nın Atatürkçü Düşünce Derneği'ne aktardığı para" olayı, mutlaka hatırlanır...
GENELKURMAY'IN PARALARI ADD'YE
Herhalde hatırlarsınız... Tansu Çiller'in eski danışmanlarından Hüseyin Kocabıyık, Yeni Asır gazetesinin 15 Nisan tarihli nüshasında, "Bir 28 Şubat İcraatı Daha" başlıklı bir yazı kaleme almış ve "Güven Erkaya'nın bilinmeyen bir icraatı"ndan söz etmişti... Yazı, özetle şöyleydi:
"Kesin olarak bilmesem ve inanmasam bu yazıyı yazmazdım.
28 Şubat madem yargılanıyor, bütün gerçeklerin ortaya çıkması tüm toplumun yararınadır.
İşte şimdi 28 Şubat'ın bilinmeyen bir tarafını daha açıklıyorum...
Herkesin bildiği bir gerçek, 28 Şubat'ta hangi taşı kaldırsan altından şimdi hayatta olmayan devrin Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya çıkar.
28 Şubat'ın yasadışı örgütlenmesi Batı Çalışma Grubu onun komutanlığında kuruldu.
Kamuoyuna en sivri açıklamaları o yaptı.
Hükümeti MGK'da ve dışarda en fazla o tehdit etti.
Başbakan'ı rakı muhabbetiyle küçük düşürmek için özel bir çaba gösterdi.
MGK'da Başbakan Erbakan'a nasıl el hareketleri yaptığını, aynı kurulun üyesi Meral Akşener'den dinledim ben.
Güven Erkaya öldü gitti, eğer hayatta olsaydı onun sicilini biraz daha açardık ve kendimizin batırdığı Kocatepe Muhribi'nden başlardık.
Güven Erkaya, 28 Şubat'ın en militan generaliydi.
28 Şubat evrakının yıllar sonra Gölcük Donanma Üssü'nden çıkması tesadüfi değildir.
Ama General Erkaya'nın marifetleri sadece 28 Şubat'ta yaptıklarıyla da sınırlı değil.
Daha komutanlıktan ayrılmadan 28 Şubat sonrası için çalışmalar da yapmıştır.
Bu çalışmalardan birisi de Atatürkçü Düşünce Derneği'nin yurt sathında ve Avrupa'da örgütlenmesidir.
Bu çalışmaları; bilin bakalım hangi parasal kaynağı kullanarak yaptı Güven Erkaya?
Genelkurmay Başkanlığı'nın terörle mücadele için ayırdığı yasal ve örtülü kaynakları kullanarak.
Milyonlarca lira kaynak kullandı bu hesaplardan Atatürkçü Düşünce Derneği kurmak için.
Bu çalışmalar için Avrupa'ya gitti... Orada kurulan derneklerin hepsi Güven Erkaya tarafından kurulmuş ve finanse edilmiştir.
KIVRIKOĞLU DURDURDU
Ta ki General Karadayı'nın yerine Hüseyin Kıvrıkoğlu gelene kadar.
Kıvrıkoğlu Paşa bu harcamaları görünce çok fena sinirleniyor.
Zira Kıvrıkoğlu, ciddi bir komutandır. Bakmayın siz onun "28 Şubat bin yıl sürecek" filan dediğine, bildiğim kadarıyla darbeci bir asker de değildir.
Güven Erkaya'nın yaptığı şeyin hem askerin görevi olmadığını hem de suç olduğunu bildiği için bu çalışmayı hemen durduruyor.
Evet, 28 Şubat'ın en militan generali Güven Erkaya, Genelkurmay'ın örtülü ve açık fonlarını kullanarak Türkiye ve Avrupa'da Atatürkçü Düşünce Dernekleri kurdu.
Yeni Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu da buna tepki gösterdi ve bu çalışmayı durdurdu.
28 Şubat soruşturmasında bunun da araştırılması gerekiyor.
Çünkü harcanan o paralar milletin parası...
Bu derneği, biz en son darbe tezgâhlamak için Cumhuriyet mitingleri yapanların arasında görmedik mi?
Başkanları halen darbecilik suçuyla yargı önünde hesap vermiyor mu?
28 Şubat, Güven Erkaya, ADD, Cumhuriyet mitingleri, Şener Eruygur, Ergenekon, Balyoz ve Genelkurmay bütçesinden harcanan paralar...
Bütün bunları zihin tuvalinize bir resmedin bakalım, ortaya ne çıkıyor?.."
Evet, Hüseyin Kocabıyık'ın, Yeni Asır'daki yazısı böyleydi...
Dediği şuydu:
"Güven Erkaya; terörle mücadeleye ayrılan parayla Atatürkçü Düşünce Derneği'ni finanse etmiştir... Yurtiçinde ve yurtdışında kurulan bütün ADD'ler, Güven Erkaya tarafından örgütlenmiştir!..
Madem 28 Şubat araştırılıyor, o halde Erkaya eliyle ADD'ye aktarılan milletin parası da araştırılmalıdır."
BU PARA NEREDEN GELDİ?
Kocabıyık'a aynen katılıyoruz.
Hatta, "Yetmez" diyoruz.
Evet, yetmez!..
"Terörle mücadele" için ayrılan para, "Erkaya'nın kendi parası" olmadığına, yani kendi cebinden çıkmadığına göre, bu para ADD'den ve "vâris"lerinden tahsil edilmelidir!..
Hatta ve hatta;
Erkaya ailesinin "malvarlığı" da yeni baştan masaya yatırılmalıdır.
¥ Malûm, Güven Erkaya, ölmeden önce Etiler Alkent'te değeri "1.5 milyon dolar" olan "lüks bir daire" satın almıştı... "Güven Erkaya'nın, hangi parayla satın aldığı" merak edilen bu dairede eşi Gülden Erkaya tek başına oturuyor.
¥ Erkaya ailesinin, yine Alkent'te "ikinci bir dairesi" bulunuyor. Onun değeri de "2 milyon dolar" civarında!..
Durun, daha bitmedi...
¥ Daha önce Etiler Alkent'te 2, Ulus Kibele Konutları'nda ise 1 dairesinin olduğu belirlenen Erkaya ailesinin Etiler'deki Aktek Sitesi'nde "4. bir dairesi" daha varmış, iyi mi?!?
Şimdi sormak gerekmez mi;
Güven Erkaya veya ailesi; Alkent Kibele ve Aktek Sitesi'ndeki, toplam bedeli "5 milyon dolar"ı bulan lüks daireleri hangi parayla satın aldı?..
Öyle ya;
Erkaya, görevde olduğu dönemde "2.100 dolar" maaş alıyordu...
2.100 dolarlık maaşla, "5 milyon dolarlık bu daireler" nasıl alındı?..
Buyursunlar, cevabını versinler!..
Onlar, elbette cevap vermezler...
Ama Komisyon, yakalarına yapışmalı, "tüyü bitmemiş yetimin hakkı"nı son kuruşuna kadar tahsil etmelidir.
Selâm ve saygılarımızla...

yeniakit