Golan İçin Ne Yapılabilir?

Ahmet Taşgetiren

1967’den bugüne... Kaç yıl geçmiş? Tam 52 yıl. Golan İsrail tarafından işgal edilmiş ve geri alınamamış. Şimdi de Amerika bu işgali tanıyarak Suriye toprağını İsrail’e katmak istiyor.

Trump’ın Amerikası, geçen yıl Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını ilan etti ve Büyükelçiliğini oraya taşıdı.

Biz ona da tepki gösterdik, bugün Golan’la ilgili yaklaşımına da tepki gösteriyoruz. Evet, üstelik çok sert tepki gösteriyoruz. Tepkimizi İslam dünyasına taşımaya çalışıyoruz.

Dünyadan da tepki var.  Rusya’dan (çok düşük profilli, çünkü kendisinin Kırım günahı var), Avrupa’dan daha güçlü) İslam İşbirliği Teşkilatı’ndan Türkiye’nin ittirmesiyle eh işte…

Hep birlikte düşünelim, netice ne olacak dersiniz?

Kuvvet kullanarak toprak işgaline karşı ilkesel bir tavır var, onun için Amerika’nın onayıyla Golan resmen İsrail toprağı olmaz, ama fiilen İsrail’in elinde zaten. Tepkiler İsrail işgalini ortadan kaldırmıyor, tepkiler İsrail’in Kudüs’te, Gazze’de yürüttüğü zorbalığı da ortadan kaldırmıyor. (tepkiler Rusya’nın Kırım’ı işgalinin de önüne geçmiyor.)

 

Ne oluyor gerçekte, onu görmek lazım.

***

İsrail güç kullanıyor, Amerika, Rusya güç kullanıyor. Biz de mesela güç kullanabilmemiz oranında Suriye topraklarında terör örgütünün üzerine gidip, bir bölgede de fiilen düzen sağlıyoruz.

Güç nedir?

Hazreti Muhammed (s.a.v.) bir peygamberdir, ama aynı zamanda devlet reisidir ve kumandandır. Devlet yönetmiştir, savaş yönetmiştir. “Kuvvet atmaktır” sözü O (s.a.v.)’na aittir.  Devlet yönetmek de, savaş yönetmek de kuvvet muhasebesine dayanır. Allah Rasulü (s.a.v.) kuvvet muhasebesi yapmıştır. Kendi gücünü tahkim, dönemindeki farklı güç odaklarını ittifak-karşıtlık değerlendirmelerine tabi tutmuştur. İslam’ın can hasmı konumundaki mesela Mekke müşrikleriyle, Ehl-i Kitab’ı farklı değerlendirmiştir. İlahi vahiyde de bu farklı değerlendirme vardır, çok açıktır. Güç değerlendirmesi o kadar önemsenmiştir ki, Bedir Savaşı’nda Allah Rasulü, bir sahabinin uyarısı üzerine ordunun konuşlanma yerini değiştirmiştir.

Güç önemlidir. O günkü savaş şartlarında önemliyse bugün bir düğmeye basıldığında koca şehirlerin toz bulutuna dönüştüğü ortamda çok daha önemlidir.

Şunu biliyoruz:  İslam dünyası olarak ortak bir gücü temsil etmiyoruz. Belki potansiyel bir güç. Potansiyel ama, kinetik hale dönüşmesi için çok çok büyük emek verilmesi gereken bir potansiyel.

Biz Türkiye olarak “Beka sorunu”ndan söz ediyoruz, biraz daha üste çıkarak baktığımızda İslam dünyası’nın “Beka sorunu”ndan söz ediyoruz. Sonra İslam dünyasının beka sorununu Türkiye’nin beka sorununa ekleyerek endişelerimizi daha da katmerlendiriyoruz.

Dünyanın güç odakları bizim gördüğümüzü bizden çok daha ne görebiliyor.  Kaldı ki dünya birbirini görüyor, silah potansiyelimiz de, insan potansiyelimiz de, ittifaklarımız da ihtilaflarımız da görülüyor.

***

Şunu söyleyip duruyorum: Bizim Türkiye olarak birim insanımıza yüklediğimiz katma değer nedir?

İslam toplumlarının birim insanlarına yüklediği katma değer nedir?

Biliyoruz ki can da insan kalitesi ile var, silah da… Daha önemlisi insan unsurunu ve silahı hangi yönde kullanacağınızı belirleyeceğiniz strateji de…

“Ağlamak faide verseydi babam kalkardı…” Mehmet Akif’in bundan 100 yıl önce İslam dünyasının mazlumiyeti üzerine söylediği bu söz bugün de geçerli. Öfkeli tepkiler mi gösteriyoruz, içimizden ağlıyor muyuz?

100 senedir insana yatırım yapsaydık, bugün insan kalitesi açısından dünyanın sayılı ülkeleri arasında olurduk. Birinci dünya, ikinci dünya savaşlarında yıkılıp ayağa kalkan ülkelerin tamamı insana yatırım yaptılar.

İsrail’in ya da dünya Yahudiliğinin gücünden bahsediliyorsa, birim insana yaptıkları yatırım sebebiyledir.

Biz ise Osmanlı’dan bu yana “Kahtı rical-Adam kıtlığı”ndan söz ediyoruz, o süreçte koca dünya devletini kaybettik, ama hâlâ insan sermayemizdeki zaafı aşamadık.

İslam dünyasına liderlik mi yapacağız? Nasıl? Kendi içimizde barışı sağlayabildik mi? İslam ülkelerini çalan çalana?

Golan için ne yapabiliriz? Mısır ne yapabilir? İran, Suudi Arabistan, Endonezya, Malezya, Pakistan ne yapabilir?

Aradan 52 yıl geçmiş. Kudüs’ün ABD tarafından İsrail başkenti olarak tanınmasının üzerinden de bir yıl geçti. 1948’de İsrail kurulduğunda ne idi, bugün ne? Neyi geri alabildik?

Dileyelim ki şu takvimde İslam dünyası İslam dünyası olsun, Türkiye Türkiye olsun, birim insanımız en yüksek özgül ağırlığına sahip olsun… Gece gündüz uyumayalım, içimize emek verelim. Dünya başka bir dünya olur. Hayal mi? Bence hayal değil. Hayalse ört ki ölem!