Genelkurmay Devrimi ve yeni Yol Haritası!

İbrahim Karagül

Rusya Lideri Vladimir Putin, 10 Şubat 2007'de Münih Güvenlik Zirvesi'nde müthiş bir konuşma yaptı. 21. yüzyıl küresel arayışlarının temel çelişkilerini ortaya seren konuşma, 14 Şubat'ta, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın Washington'daki resmi temaslarına başlayacağı gün Genelkurmay internet sitesine konuldu. Büyükanıt'ın, aynı yıl Mayıs sonu Harp Akademileri'nde yaptığı konuşma Putin'in sözleriyle benzer derinliğe sahipti ve Türkiye'nin 21. Yüzyıla dönük pozisyon arayışlarının çerçevesini çiziyordu.

20. yüzyıl sonrasında küresel ölçekte yeniden yapılanmada Batı'yla sıkı entegrasyon içinde olan Türkiye'nin nasıl bir yol izleyeceğine, kendini nasıl tanımlayacağına, nasıl çok boyutlu arayışlara gireceğine işaret eden konuşmada, dikkat edenler için, çok önemli ipuçları vardı. Bu ülke Anadolu'ya hapsolmaktan çıkıyordu. Bağlı olduğu Batı'ya ağır eleştiriler yöneltiyordu. Bu tarihsel süreç, zor ve büyük sorularla analiz ediliyordu.

Türkiye, bölgesel ve küresel politikalarda kendini yeniden kuruyordu. Doğu'nun ve Batı'nın zenginliklerini, birikimlerini görüyor, aynı zamanda eksikliklerine, çelişkilerine de dikkat çekiyordu. Benim okumama göre söz konusu konuşma, 21. yüzyıl için Türkiye'nin sağlıklı bir yol çizmeye başladığını, artık eskisi gibi olmayacağını, iddialı ve büyük hesaplar içinde olacağını gösteriyordu. Sonrasında bölgede ve dünyadaki gelişmeler karşısında Türkiye'nin pozisyonunun nasıl güçlendiğini, nasıl hareketli bir hal aldığını, nasıl kendisinden söz ettirdiğini gördük.

Büyükanıt'ın konuşması dışa dönüktü. Küresel ölçekte bir değerlendirmeydi. Türkiyeli yetkililerden pek duymadığımız ölçüde ileri derecede güçlü sözlerdi. Artık, Batı'da tanımlanan bir rol Türkiye'ye uymayacaktı, dar gelecekti. Bu ülke yüz yıl sonra yeniden küresel alana çıkıyordu. En azından böyle bir arayışa giriyordu. Bu eğilim belki daha ileriki dönemlerde bir meydan okumaya dönüşecekti.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un dünkü konuşması ise içe dönük bir konuşmaydı. Biraz gecikse de, Türkiye'nin küresel ölçekte pozisyon belirleme, tanımlama girişimine iç kamuoyunu hazırlamaya yönelik kuşatıcı bir konuşmaydı. Konuşmayı izleyenlerin tespitlerini izleyerek daha sağlıklı değerlendirme yapmamız mümkün olacak elbet. Ama yine de dışarıdan izlediğimiz kadarıyla, Türkiye için oldukça ileri bir değerlendirme olduğunu söylemeliyiz. Adeta bir Genelkurmay Devrimi izlenimi veren, Türkiye'yi büyük roller yükleyen, bu roller gereği içerideki değişimin işaretlerini veren bir konuşma. Bir zihinsel dönüşüm sanki. Bir nevi Türkiye'ye yeni yol haritası çıkarma amacı güdüyor. Dışarıda dar, çekingen, refleksif, korumacı yaklaşımları terk eden Türkiye'nin içeride de kuşatıcı, esnek, bütünleştirici, ortak alanları güçlendirici, farklılıkları ayrışmaya dönüştürme girişimlerini boşa çıkarıcı bir döneme girdiğinin izlerini taşıyor.

Başbuğ'un sözleri çok tartışılacak. Tartışılmalı da. Çünkü çok önemli tespitleri barındırıyor, zihin karmaşasına önemli ölçüde netlik kazandırıyor. Toplumsal değişimin yadırganmadığı aksine paylaşıldığı izlenimi veriyor. Artık şunu biliyoruz; asker hem değişen dünyayı çok dikkatle izliyor, hem Türkiye'nin bu değişimin dışında kalmaması gerektiğine inanıyor hem de bu değişime göre içeride ve dışarıda Türkiye'nin devlet felsefesinde ciddi dönüşümleri teşvik ediyor. İçerideki Yol Haritası'na ilişkin şu tespitler çok önemli:

1- Türk kimliği yerine Türkiye kimliğine vurgu yapılması. Türkiye halkı ifadesi, devleti kuranların Türkiye halkı olduğuna işaret edilmesi, dar etnik merkezli bakışın terk edilmesi gerektiğine işaret ediyor. Bu, Türkiye'ye derin nefes aldıracak, ülkeyi sıkıştırılmak istenen dar alandan kurtaracak bir eğilim. Muhtemelen de devamı gelecek.

2- Türkiye'de etnik çatışmanın olmadığı, olmaması gerektiğine vurgu. Etnik çatışma kavramının unsurlarının oluşmadığına işaret edilmesi. Bu yönde girişimlere karşı uyarıda bulunulması. Osmanlı'dan bu yana ortak alanlarımızın zenginliğine dikkat çekilmesi. Siyasi tarihin niteliği itibariyle etnik ayrışmanın reddedilmesi gerektiğine dair ısrar.

3- TSK'nın din karşıtı gösterilmesinden duyulan rahatsızlık. Öyle görünüyor ki, bu rahatsızlık ciddi boyutlarda ve TSK bu görüntüden endişe ediyor. Ancak, bugüne kadarki tutumun kamuoyunda oluşturduğu algı, TSK kadar vatandaşı da bu konuda rahatsız ediyor. Bu halin değişmesi için öncelikle bu algıyı besleyenlerin tavırlarında ciddi değişikliklerin olması gerekiyor. Türkiye'nin geçmişiyle, tarihiyle, diniyle barışması gerekiyor. Buna yönelik adımların atılması gerekiyor.

4- Özellikle etnik ve mezhep eksenli ayrışma, çatışma tehlikesine vurgular çok önemliydi. Burada gerek tarihe referansta bulunulması gerek devlet içinde farklı uygulamaların ilkesel olarak olmadığına işaret edilmesi bugüne kadar yaşananlardan çok bundan sonraki eğilimlerin nasıl olacağına işaret ediyor. TSK'nin kendi içinde reforma gitmesi, halkla iletişim yollarının zenginleştirilmesi, içeride siyasi ve sosyal alanlarda esnekliklerin öne çıkarılması dikkat çekiciydi.

5- "Devletin bazı memurlarının Kürt kökenli vatandaşlara kötü muamelesi" ciddi bir itiraftır. Ergenekon operasyonu geliyor hemen akla. Güneydoğu'daki faili meçhuller, ölüm kuyuları, infazlar geliyor. Devlet içindeki çeteleşmelere, gayri meşru iktidar arayışlarına yönelik faaliyetler geliyor. Buradan da bu tür yapıların temizlenmesi konusunda TSK'nın resmi tavrı net biçimde ortaya çıkıyor. Bu çevrelerin korunmayacağı görüntüsü veriliyor.

Yeni sözler, yeni yaklaşımlar, yeni arayışlar gördük bu konuşmada. Kavramsal, doktriner bir konuşmaydı. Elbette sadece bu sözler Türkiye'nin sorunlarını çözecek nitelikte değil. Ama bu sözler, Türkiye için bir Yol Haritası niteliğinde. Oldukça radikal ve ümit verici sözler. Benim için Türkiye'nin küresel pozisyon alma arayışına paralel gelişmeler. Eğer öyleyse, doğru okuyorsak, bundan sonra dışarıda ve içeride yepyeni bir Türkiye göreceğiz. Önümüzdeki dönemde yepyeni ve cesur konuları tartışacağız. Ümitli olmaya devam edeceğiz