Gazze, Türkiye, Amerika

Abdurrahman Dilipak

Biden geldi kucaklaştı Netanyahu ile, Almanya Başbakanı Scholz geldi kucaklaştı, İngiltere Başbakanı Sunak geldi kucaklaştı, şimdi Fransa Cumhurbaşkanı Macron ile Hollanda Başbakanı Rutte geliyor. Batılı liderler, “Yerimiz belli olsun” yarışında, Gazze’ye yönelik İsrail katliamının arkasında saf tutuyorlar.

İsrail’in cür’etini ve vahşetini desteklediklerini dünyaya ilan ediyorlar. Sivil itirazları ve birkaç devletin insan hakları duyarlılığını, Batılı medyada sınırlı sayıdaki insaflı değerlendirmeyi istisna edersek, Batı dünyasının “İsrail sevici” bir pozisyon aldığını söylemek mümkün, belki onlar da böyle bilinmesini istiyorlar. Biden daha ötesini seslendirme gereği duydu Netanyahu ile görüşmesinin ardından; şöyle dedi: “Siyonist olmak için Yahudi olmanız gerekmez. Ben bir Siyonistim.” Siyonistim, yani Yahudi olmasam da siyonizmin ideallerini benimsiyorum.

Filistin ve Gazze’nin çığlığına devlet olarak kim sahip çıkıyor denirse, orada da Türkiye adına Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın aktif çabalarına işaret etmek gerekiyor. Siyasilerden tepkiler var tabii olarak. Davutoğlu’nun hassasiyet göstermesi tabii. Bahçeli ilginç bir çıkış yaptı 24 saat süre verdi, “İsrail saldırıları durmazsa olmazsa Türkiye’nin devreye girmesi”nden söz etti. Dün MHP Genel Merkezinden yapılan açıklamada ise Bahçeli’nin sözleriyle “uluslararası toplumla birlikte sorunun çözümünün kastedildiği” anlamı çıkarılması gerektiği bildirildi.

Gazze’ye yönelik vahşi bombardıman devam ediyor. Her gün enkaz görüntüsü biraz daha genişliyor. Her gün sivil katliamı, kundakta bebek görüntüleriyle daha da büyüyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın temasları daha çok İslam ülkeleri liderlerine yönelik. Belli ki orada bir canlılık oluşturmaya çalışıyor. Ama henüz orada da, cılız açıklamalar dışında İsrail’i durduracak bir hamle ortaya çıkmadı. Epeyce bir süredir İsrail’le normalleşme ilişkisi geliştiren Arap – İslam ülkeleri bu normalleşmenin İsrail’in bir İslam toprağını vahşice bombalamasına mani olacak boyutu bulunduğunu göstermedi. Bu durumda ister istemez “Bu normalleşme ne işe yarıyor?” sorusu soruluyor.

“Mavi Marmara gerilimi”nden sonra Türkiye’nin İsrail ile normalleşmesi henüz başlangıç safhasındaydı.

Şu ana kadar, İsrail’le iletişim sağlanıp, katliamın durdurulması yönünde etkide bulunulduğuna dair bir işaret ortada yok.

İslam – Batı ilişkileri… Bir zamanlar “Medeniyetler İttifakı” girişimleri vardı. Bunu yine “Gül – Erdoğan çizgisi” gerçekleştirmişti. Eş başkanlıklar oluşturulmuştu.

Gelinen noktada yine yarıldı dünyalar…

Batı dünyası diye nitelenebilecek çapta sembol ülkelerin liderleri, Gazze’nin, genelde Filistin’in İslam dünyasındaki sembolik anlamı hiç kavramamışçasına, hele vahşi bombardıman altında can veren bebek görüntülerini hiç umursamıyormuşçasına, kendi ülkesinde bile kitlesel protestolara maruz kalan azılı katil Netanyahu ile kucaklaşmaları, İslam dünyasını tamamen ıskaladıkları izlenimi veriyor.

Peki bu coğrafyanın en etkin ülkesi Türkiye, Batı ile ilişkilere de önem veren ve Batı’nın savunma ittifakı içinde ikinci en büyük askeri güce sahip olan Türkiye ve Gazze’de olan bitenler karşısında “müttefikler”in yanlış yerde hizalandığını gören Türkiye…

Batı ile ilişkilerini bunlar hiç olmamış gibi yürütebilir mi?

Kaldı ki bir de ABD ile Suriye’nin Kuzey doğusundaki YPG-PYD yapılanması konusunda ciddi bir görüş ayrılığı var. Hani bizim “Beka sorunu” diye nitelediğimiz bir meselede ABD, “Düşman cephesi”nde konuşlanmış durumda.

Türkiye belli Gazze’den de önce, ABD ile bu meseleyi görüşmek ve kendi güvenlik hassasiyetleri çerçevesinde halletmek durumunda.

Ama şu anda da Gazze var. Bu coğrafyada herkes Gazze’nin içinde. Dışında kalamazsınız. Kardeşlik hukuku da onu gerektirir ama, ateşin bütün coğrafyayı etkileme riski açısından da dışında kalamazsınız. Kaldı ki öteden beri “Bu coğrafyada Türkiye’ye rağmen bir şey yapılamaz” gibi bir iddiamız da var.

Peki olan biten ne?

Ne bileyim, sayın Cumhurbaşkanı şu ana kadar ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, Hollanda ve tabii bütün Batılı liderlerle görüşebilmeli, tabii Putin ile görüşebilmeli, bölgenin hassasiyetlerini anlatabilmeli, İsrail yanlısı bir tavrın, hele vahşi bombardımanları onaylayan bir tavrın İslam – Batı ilişkilerini tahrip edeceğini ifade edebilmeli, makul, rasyonel bir diplomasi telkini yapabilmeliydi.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Bay Amerika senin ne işin var burada?” tarzında bir tepki seslendirildi evet, Amerika bu tepkiyi hak ediyor mu, evet, ama bu tepki iletişim kurulamaması durumuna denk düşen bir tepkidir. Biz Suriye’deki durumda da böyle tepki veriyoruz. “Bu müttefikliğe yakışmaz” diyoruz, doğru.

Ama sorun çözülmüyor.

“Bay Amerika….”’ya asıl burada bir Türkiye bulunduğunu, onun ABD ile eşit müttefik statüsünde olduğunu, Türkiye’nin İslam coğrafyasının en önemli ülkelerinden birisi olduğunu, bu coğrafyada adım atarken Türkiye ile iletişim halinde bulunmak gerektiğini, Obama, Clinton gibi ABD Başkanlarının bunu bizzat Türkiye’ye gelerek iade ettiklerini bildirmek ve ilişkiler sürecekse, her meselenin netleştiği bir platformda sürmesi gerektiğini anlatmak lazım.

Biden görüşmüyor mu Cumhurbaşkanı Erdoğan ile? Böyle bir şey kabul edilebilir mi Allah aşkına? Adam binlerce kilometre öteden gelip Netanyahu ile kucaklaşacak, ama Türkiye Cumhurbaşkanı ile görüşmeyecek! Gazze’yi İsrail ile birlikte vuracak ve Türkiye’nin hassasiyetini görmeyecek! Türkiye’yi yok farz ederek politika üretecek! Biz de “Bay Amerika” diyerek tepki göstermekle yetineceğiz? Bu işte bir terslik yok mu sizce?