Fizan'da Tayyip Erdoğan muhabbeti

Hakan Albayrak

"Fizan'a kadar yolun var" veya "Fizan'a bile gitsen seni bulurum" derler.

Dünyanın öbür ucu anlamında kullanılır Fizan.

Gidilmesi, ulaşılması çok güç bir yer"

Eskiden öyleymiş.

Şimdi Trablus'tan uçağa biniyorsunuz, bir saat sonra Fizan'dasınız.

Fizan'dasınız, ama kendinizi dünyanın öbür ucunda hissetmiyorsunuz.

Türkiye gündeminin tam ortasında buluyorsunuz kendinizi.

Memleketinizi söylediğinizde insanlar yekten "Recep Tayyip Erdoğan" diyor.

Sonra da "Mâşâallah" diyorlar.

Biz de "Elhamdülillah" diyoruz.

Böylece Başbakan Erdoğan'ın Gazze'de katliam yapan İsrail'e tepkilerini ve bilhassa Davos'ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e verdiği muhteşem dersi bütün ayrıntılarıyla konuşmuş oluyoruz.

Bizde Arapça yok, onlarda Türkçe yok, İngilizce de anlaşamıyoruz, ama uzun uzun hasbihal etmiş oluyoruz "Recep Tayyip Erdoğan" ve "Mâşâallah" / "Elhamdülillah" deyince.

Soru: "Bütün ayrıntılarıyla mı? Uzun uzun hasbihal mi? Nasıl?"

Acayip bir şey olduğunu kabul ediyorum.

Zaten acayip bir boyuta geçmiş bulunuyoruz.

Bugün sabah saatlerinde Trablus Kalesi'nin önünde bir arkadaşımı bekliyordum"

Bir kadın yanımdan geçerken birdenbire durup, bozuk bir İngilizce'yle nereli olduğumu sordu"

"Turkey" dedim, yüzü güldü"

Biraz durdu, düşündü, sonra dört kelime söyledi"

"Türkiye'nin Gazze konusunda halkıyla-hükümetiyle sergilediği muazzam hassasiyet ve bilhassa Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Davos'ta ortaya koyduğu onurlu tavır bütün Arapları, bütün Müslümanları mesrur etti. Türkiye olmasaydı İslam dünyası utanç deryasında boğulacaktı. Başımızı yere eğdirmediği için Türkiye'ye medyun-u şükranız" anlamına gelen dört kelime: "Turkey, Gazze, thank you."

Sözünü söyledi, yine gülümsedi, sonra gitti.


* * *
Yukarıda "Türkiye gündemi" dedim ama Türkiye gündemi artık dünya gündemidir.

"Başbakan Erdoğan diplomatik teamüllere uymuyor" deyip duran ve bir kısım basını da bu yönde kışkırtan monşerlerin esas rahatsızlığı bu işte.

Türkiye'nin kabuklarının kırılmasına, Türkiye'nin ayağa kaldırılmasına, Türkiye'nin uzak ufuklara taşınmasına tahammül edemiyorlar.

Kıyıda-köşede sünepe sünepe oturup –ve Türkiye'yi de sünepe sünepe oturtup- dünyanın gidişatını uzaktan izlemeye alıştılar ya; rahatlarını bozduğu için Başbakan Erdoğan'a buğzediyorlar.

Neymiş?

"Bunlar çok riskli şeyler"miş!

Tökezlemeyi göze alamadıkları için hiç yürümeyen ve dolayısıyla Türkiye'ye de hiç yol aldırmayan "uluslararası denge" manyaklarının korumaya çalıştığı sünepe düzende 'emniyet' içinde yaşamak mı evladır, yoksa Türkiye'nin nüfuz alanını Fizan'a kadar genişleten Erdoğan'la "macera"ya atılmak mı?

Tabiî ki ikincisi.

Risk almadan yol alamayız.

Maceraysa macera; boğulacaksak büyük denizde boğulalım!

Kaldı ki boğulacağımız filan da yok.

Görüyorsunuz işte: Erdoğan İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in yüzüne 'Siz çocuk katilisiniz!' diyor, onu alkışlayanları (Batı'yı) da 'insanlığa karşı işlenen suç'a ortak olmakla suçluyor, ama dünya başımıza yıkılmıyor.

Tam tersine; Şimon Peres, Erdoğan'dan özür diliyor!

Yeni Şafak