Faşistlere rağmen…

Hakan Albayrak

Önce İçişleri Bakanı Atalay konuştu. Sakin sakin konuştu. 'Ekstrem' bir laf etmedi. Ayrımcılığa uğradığını düşünen vatandaşların başvurabileceği bir Meclis Komisyonu'nun kurulabileceğini, isimleri değiştirilen yerleşim birimlerine eski isimlerinin iade edilebileceğini, siyasi parti hukukunun alanının genişletilebileceğini v.s. söyledi.

Atalay'dan sonra DTP lideri Türk konuştu. O da sakin sakin konuştu. O da 'ekstrem' bir şey söylemedi. Fevkalade yumuşak, fevkalade mutedil, farklı fikirlere fevkalade saygılı bir konuşma yaptı. Geçmişte yaşanan acı tecrübelerden ders alarak demokratik bir Türkiye'de barış içinde beraber yaşamanın şartlarını oluşturmaktan söz etti, ülkenin bayrağı ve sınırları ile bir dertlerinin olmadığını vurguladı ve Türkçenin ortak dil olarak kullanılmasına karşı çıkmadıklarını belirtti.

Gerek Atalay ve gerekse Türk, hem söylem hem de lisan-ı hal ile, huzur ve güven telkin etti. Seviyeli bir tartışma için gerekli vasatın oluştuğunu düşünerek rahatladık.

Derken, MHP lideri Bahçeli çıktı kürsüye. Bahçeli, konuşmasının daha ilk cümlesinde, bu 'huzur ve güven ortamı'ndan ne kadar büyük bir rahatsızlık duyduğunu çarpıcı bir şekilde ortaya koydu: "Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi 89 yıllık kutlu tarihinin en talihsiz günlerinden birini yaşamaktadır" Haydaaa!

Cumhuriyet tarihinin olumsuzluklarıyla nihayet yüzleşmeye, devlete küskün halk kitlelerinin gönlünü kazanmaya ve Türkiye'nin emperyalistlerce kaşınan yaralarını kapatma iradesini göstermeye başlayan Meclis, dün, Bahçeli'nin dediğinin tam tersine, tarihinin en 'talihli' günlerinden birini yaşamıştır.

Bahçeli'ye ve Dersim katliamını utanmadan savunan sosyal demokrat kılıklı faşistlere rağmen kutlu olsun. Olacak inşaallah.

BAŞBUĞ NİYE HALA GÖREVDE?

Demokratik bir ülkede ekonomik, sosyo-politik ve dini hayata müdahale eğiliminde olduğunu açıkça gösteren bir genelkurmay başkanı görevde kalabilir mi?

İlker Başbuğ, görevi Yaşar Büyükanıt'tan devralırken yaptığı konuşmada, "giderek güçlenen bazı cemaatler"in "ekonomiyi yönlendirmeye, sosyo-politik yaşamı biçimlendirmeye, dine bağlı bir yaşam tarzı olarak sosyal kimliklerini ortaya koymaya" çalıştıklarını ifade ederek, böyle bir müdahale eğilimi sergilemişti. Orduyu Meclis'in, hükümetin ve genel olarak siyasetin üstünde gördüğünü de faş etmişti o konuşmada. Demişti ki: "Türkiye, ulus devletin yaşanmasına engel olmayacak kültürel değişimleri sağlamıştır. Türkiye'den bunun dışında kurumsal düzenlemeler beklenemez." Mealen: 'Ulus devlet sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiğine, Türkiye için hangi kültürel değişimlerin ve kurumsal düzenlemelerin uygun olup olmadığına karar verecek olan merci sivil otorite değil askeriyedir.'

Başbuğ'un sonraki konuşmaları ve tavırları bir yana" "AK Parti ve Gülen Hareketi'ni Bitirme Planı"yla örtüşen 'anti cemaat' duruşu, iki milyon vatandaşımızın oy verdiği DTP'lilere "siyaset ağaları" diyerek cephe alması, TSK içinde bir "cadı avı" başlatmayacakları sözünü vererek darbecileri rahatlatmaya çalışması v.s. bir yana" Sivil toplum, sivil otorite ve siyasi hayat üzerinde askeri tahakküm hesabı anlamına gelen diğer bütün sözleri ve davranışları bir yana" Cuntayla ilgisi veya ilgisizliği de bir yana" Genelkurmay Başkanı olarak yaptığı o ilk konuşma, Başbuğ'un görevden alınması için yeterli sebeptir. Daha o gün, o saat, göreve gelir gelmez görevden alınmalıydı Başbuğ. Hâlâ neyi tartışıyoruz?

Hükümet, "Sivil otoriteye bakışı daha kötü olan bir genelkurmay başkanı gelirse pişman oluruz" diye düşünüyorsa, o düşünceden vazgeçsin. "Öyle geleni de göndeririz" desin. "Sonraki de öyle gelirse onu da göndeririz" desin"

Demokrat Parti'nin "Yeter, söz milletin!" sloganıyla iktidara gelişinden 60 sene sonra hâlâ millet iradesinin üzerindeki gölgeyi konuşuyoruz. Bu gölge kalksın artık.

GENELKURMAY'IN TUHAF BEKLENTİSİ

Haber: "Genelkurmay Başkanlığı, 'İrtica İle Mücadele Eylem Planı' başlıklı, 'ıslak imzalı' olduğu iddia edilen belgenin henüz Askeri Savcılığa ulaşmadığını, belge ile ilgili adli tıp raporunun Askeri Savcılığa ulaştığını, raporda sadece imza tetkikinin yapılmış olduğunu bildirdi."

Yorum: Böyle işlere artık sivil yargının baktığı bilgisi Genelkurmay'a ulaşmadı mı? İlgili yasa değişikliğinin yer aldığı Resmi Gazete Genelkurmay'a gelmedi mi? "Islak imzalı olduğu iddia edilen belge"yi bekliyorlarmış. Ne diye? Ne hakla? "Sadece imza tetkikinin yapılmış olduğu" adli tıp raporunu yeterli bulmuyorlar, halbuki sivil savcılık onu bile göndermek mecburiyetinde değildi. Genelkurmay'ın çağa ayak uydurmasını bekliyoruz!