Ey oruç tutanlar, oruç bizi ne kadar tutuyor?

Selâhaddin Çakırgil

Ramazan’ın ilk günlerindeyiz.

Oruç, gerek İslam’da, gerekse ‘vahy-i ilahî’ kaynaklı önceki bütün dinlerde, -şekli zamanla farklılaşmış olsa bile- o dinlere inananlara da öğretilen bir ‘nefs terbiye ve tezkiyesi’ ameliyesidir.

‘Tezkiye’, bilindiği üzere, arınma- temizlenme demektir. Hattâ ‘zekât’ da aynı kökten gelir ve malın, servetin temizlenmesi- arınması için, o servet ve mal içinde muhafaza altına alınmış olan fakirlere ait hakların sahiplerine iade edilmesi hedeflenmektedir.  Oruçla da bedenimizdeki ve ruhumuzdaki bir takım fazlalıklardan, vazgeçemeyiz zannettiğimiz alışkanlıklardan, gayrimeşru duygu ve düşüncelerden, temizlenme, arınma..

Tezkiye-i nefs’, nefsin arındırılması, ‘talim-i ilm’den, ilm öğrenmekten önce gelir denilmiştir, İslam âlimleri tarafından..

Çünkü, ‘tezkiye-i nefs’, ilmin de temiz ve insanlığa hizmet edecek şekilde kullanılmasına zemin hazırlar, ama tezkiye’siz bir ilim, tek başına bütün insanlığın aleyhine de kullanılabilen bir felakete dönüşebilir. Nitekim, nice ilmî icatlar var ki, tezkiyesiz bir ilmin elinden insanlığın başına ne büyük belâlar oluşturmaktadırlar. İblis /şeytan, melekler arasında bilgin olarak tanıtıldığı halde, tezkiye-i nefs’den mahrum olmanın ve hattâ isyanın sembolü olmuştur.

 

***

Yüce Peygamber (S)’den rivayet olunan bir hadis meâlinde, ‘İnsanoğlu’nun doldurduğu en kötü kap, kendi midesidir..’ denilmektedir. Bu hatırlatmanın mânâsı kavranamazsa, toplumumuzun bazı kesimlerinde olduğu üzere, Ramazan’ın maddî ve manevî bir tezkiye / arınma ayından ziyade, lüks mekanlarda ve sadece eş-dostlar arası, karşılıklı ziyafetler çekme ve zenginlik sergilemesine dönüştürüldüğü gibi, Ramazan’ın ruhuna aykırı tablolar karşımıza çıkmaktadır. Hattâ, iftarlarda, tıka-basa yemek bile, âdeta Ramazan’ın bir nimeti gibi sayılmakta.. Hele bir de resmî kurumlarda ve masrafı halkın bütçesinden ödenen ziyafetler... Yûnus Emre’nin nefesindeki deyimle, ‘Yedikleri yoğsul eti, içtikleri kan olısar..

Halbuki, oruç bize sadece, sadece kendi nefsimizi sınırlamayı ve arındırmayı değil, yoksulları, çaresizleri düşünme terbiyesini de vermektedir- vermelidir. 

***

Ramazan ve orucun hikmetine ne kadar âşina olabildiğimiz konusunda kendimizi şöyle bir sorgulayabilsek..

Bir değişik ifadeyle, ‘dervişler çölde idiler, ama çöl dervişlerde değildi..’ sözüne uygun bir görüntü verebiliyor muyuz?

Evet, biz Ramazan’dayız da.. Ramazan bizde mi?

***

Yeni Şafak’tan İsmail Kılıçarslan, 27 Mayıs günü, Ramazan’la ilgili ve her gün için bir ayrı hatırlatmanın yapıldığı Ramazan İmsakiyesi başlıklı güzel bir yazı yazmıştı, yüreğine sağlık.. O yazıdan birkaç hatırlatmayı buraya aktaralım:

Bir mülteci çocuk veya öğrenci evi vardır yakınlarında. Ne yapman gerektiğini biliyorsun değil mi?
* Tahammül et. Orucu Allah için tutuyor, sevabını ondan umuyorsun zira.

* Bir iftar sofrası davetini reddet. Evet, o beş yıldızlı otelde olanı. Ve evet, bunu niçin yaptığını bil.

* Müslümanların ne yaparlarsa 'güzel insan' olarak anılacakları hakkında düşün. Yapıp ettiklerinle sana 'güzel insan' diyen var mı etrafta? Bunu da.

***

Kezâ, Emir Edib Hoca’dan gelen bir iletide de, ‘Orucun ruhunu bozan yemekler’ derlemesi dikkat çekiciydi. Ondan da birkaçını aktaralım:

Vergi ve zekât kaçırarak yoksulun hakkını yemek, /Düşük ücretle işçi çalıştırarak onların çoluk çocuğunun hakkını yemek,/ Kamuda liyakatsiz ve ehliyetsiz kişileri tayin ederek toplumun geleceğini yemek,/Trafik kurallarına riayet etmeyerek başkalarının hakkını yemek..’ vs.

***

Geçen akşam İstanbul’un selatin câmilerinden birinde, yatsı öncesi bir vaiz efendiyi dinledim. 10-12 dakika kadar, toplum içinde alenen oruç yiyenleri, sigara içenleri eleştiriyordu. A efendi, birilerinden zoraki saygı beklenmez. Bizim ibadetimiz, sadece Allah rızası ve kendimizi arındırmak içindir ve toplumun ortak değerlerine aldırmayanlara da aldırmamak ve tahammül göstermek de şiarımız olmalıdır.

Ramazan’ın hayır ve bereketinden, maneviyatından başka nasıl istifade edebiliriz ki...

stargazete