‘Evet’, adâlet; ama, tarih geç kalanı affetmiyor.

Selâhaddin Çakırgil

Barbaros Hayreddin Paşa’ya nisbet olunan hâtıratta ilginç sahne vardı:

Cezayir’de, frenklerle işbirliği yapan bir takım aşiret reisleri, beklenmedik bir anda, bir bayram arefesinde, kanlı bir isyana teşebbüs ederler. Yüzlerce insan hayatını kaybeder. İsyanın elebaşılarından 400 kadar kişi tutuklanıp bir camiin avlusuna getirilirler.

Bunların verilecek ceza mâlumdur: İdâm..

***

Ama, onların yakınları, yüzlerce-binlerce insan, Hayreddin Paşa’dan, o bayram hatırına o isyancıları affetmesini de feryad’u figan içinde isterler. Barbaros da topladığı Harb Divanı’nda, onları idâm ettirmemek düşüncesinde olduğunu söyler. Ama, bir vezir,‘Paşa, o kadar yufka yürekli isen, git bir tekkeye, zâhidlik yap.. Devlet işi, böyle yufka yürekliliği kaldırmaz..’ deyince, Barbaros, o isyanın elebaşısı durumunda olanların hepsini idâm ettirir.

***

15 Temmuz Darbe Hıyaneti’nin yıldönümü yaklaşıyor.

Etrafta devamlı vurgulanan bir kelime var:  Adâlet… Çünkü, bu kavram, halkımızın inanç ve kültüründe çok yüce bir yere sahip. Ama, bu en itibarlı kavram’ı, 90 yıllık bir zulüm düzeninin sürmesi ve bekçiliği adına kullananların kurnazlığına da teslim olunmamalıdır. Ve unutulmamalıdır ki, zâlimlere, alçaklara, hainlere merhamet, mağdurlara, gadre / haksızlığa uğrayanlara, mazlumlara katmerli zulümdür. Milletin kendi iradesini ve hakkını savunmak için 15 Temmuz’daki hıyanete karşı sergilediği ilk şanlı direnişini gölgelemeye çalışanlara da fırsat verilmemelidir.  Elbette, haksızlığa uğradıklarını iddia edenlerin şikayetlerini araştırmak da hızlandırılmalıdır. Aksi halde, bu mağduriyet iddiaları sosyal bünyede bir ‘kan zehirlenmesi’ etkisi meydana getirebilir.

***

İran büyük gelişmelere gebe gibi

Ramazan’ın son Cuma günü, Tahran’da Cuma namazından sonra büyük kalabalıklar İsrail rejimini protesto etmek adına toplanmışken, kitlelerin sevk ve idaresini, inisiyatifini ele geçiren bir grup, henüz iki ay önce yüzde 60’a varan kesin bir ekseriyetle cumhurbaşkanlığını 4 yıllık bir dönem için daha kazanmış olan Dr. Hasan Rûhanî aleyhine, ‘Velayet-i faqih düşmanlarına, yalancılara, sahte doktorlara  ölüm!’ diye tezahürat yaptılar; İran’ın ilk cumhurbaşkanı iken azledilen Benî Sadr’ı hatırlatılarak ‘Benî Sadr ile dostluğun kutlu olsun..’ diye kinayeli sloganlar attılar saatlerce; Rûhanî’nin de azledilebileceğine dair bir gözdağı mahiyetindeydi. Bu tezahüratın yukarılardan izinsiz ve habersiz yapılamayacağı açıktır.  İnkılab Rehberi Ali Khameneî ile C. Başkanı Rûhanî arasında derin görüş ayrılıkları olduğu tevatür halinde söz konusu ediliyordu. Rehber’in Ramazan’da yaptığı bir konuşmada, ‘Eğer yapılması gerekenler yapılmıyorsa, âteş be ihtiyar / ‘ateş serbesttir..’ şeklindeki bir ibareyi kullanması bu ihtilaflara yeni bir boyut kazandırmıştı.

***

Şimdi siyasî çevreler ve ulemâ, Rehber’in bu sözünü tefsir etmekle meşguller.

İran Meclis Başkan Vekili Ali Mutahharî ise, ‘Giderilemeyen kanunsuzluklara karşı ateş serbestise, bu tek taraflı olmaz, 8 yıldır, kanunsuz ve yargısız olarak gözaltında eski başbakan Mîr Huseyn Mûsevî’yi kurtarmak için, adâletin icra olunması için de ateş serbest mi?’ diye soruyor.

Ayrıca, Tahran’da Rehber tarafından kıldırılacağı açıklanan Bayram Namazı öncesinde,tek bir mekanda toplanan büyük kitlelere, Rehber’in de huzurunda okunan uzuuun bir siyasî şiirdeki, ‘Batı’da yazılan reçetelerin kendisi hastalıktır ve uyku hapı reçetesidir, biz ise uyanık kalmalıyız.’ mânâsında mısraların direkt Rûhanî’yi hedef aldığı şeklinde yorumlandı.

Bu bakımdan gerilim yatışmazsa, yakın gelecekte iç-siyasî mücadelenin daha da sertleşeceği tahmin edilebilir. Üstelik Bayram Namazı’nı kıldıran Rehber’in hutbe okurken, yanı başında dürbünlü Draganov SVD silahıyla hutbe okuduğuna da ayrıca işaret edildi, medyada. Ancak Rehber’in bu ‘ateş serbest’ sözünü ‘kültür ve eğitim alanı için söylediğine, kanunsuz tepkiler serbest mânâsında söylemediği’ne dair sözleri, durumu belki biraz yatıştırabilir; ama, silahların gösterilmeye başlanması hayra alâmet sayılabilir mi?

stargazete