Etiyopya"dan bakınca

Abdurrahman Dilipak

Güneş batınca baktım da, evlerin çoğunda ışık yok. Kapıya ateş yakmışlar, onun çevresine toplanmışlar. Elektirik gelmiş aslında; elektrik alacak paraları yok. Su yok ki, çamaşır makinası, bulaşık makinası, buzdolabı olsun. Televizyon da yok. Bazı evlerden soluk bir ışık titrer gibi oluyor. 60"lı yıllardan biliyorum, "İdare" derdik, tenekeden, ters bir huni düşünün, tepesinde bir fitil, al sana gaz lambası.. Cam yok. Fener, lamba da vardı. Onlar camlı idi.. Eskiden kandil de kullanılırdı, onda zeytin yağı yakılırdı. Bir de lüks vardı. O daha pahalı, daha çok aydınlatan.
 
Başşehirden uzaklaşınca bir anda Türkiye"nin 1960"ları ile karşılaşıyorsunuz. Kerpiç ve briket evler iki küçük odadan oluşuyor. 10-15 metrekarelik evler. Yağmur, vahşi hayvan tehlikesine karşı başlarını sokacakları bir ev. Saz ve kamışdan yapılan, çamurla sıvanmış sepet evlerden daha "modern".. Evinin iki odası olanlar, birini, eğer ayrıca bir hayvan barınağı yoksa oraya alıyor.. Şehir merkezlerinde hükümet, işi-geliri olanlar için ortak tuvalet, banyo ve çamaşırhanesi olan toplu konutlar inşa etmeye başlamış.
 
Sevindirici bir gelişme, AIDS"in artış hızı durmuş. Nüfusun % 8"i HIV virüsü taşıyor ve bunların % 10"u çocuk! Kötü bir haber: Ülkede uyuşturucu türü bitkilerden biri olan gat ekimi ve kullanımı artıyor.. Gat özellikle Yemen"e ihraç ediliyor ve önemli bir gelir kapısı..
 
Bir yandan da lüks villalar görüyorsunuz. İstanbul"dan gelirken, uçağın first clas bölümünde tek bir beyaz yoktu ve en az yarısı dolu idi.. Yani hızla zenginleşen bir kesim de var..
 
İHH"nın işi zor.. Hangisine nasıl yetişecek bilmiyorum, ama hepimize sorumluluk düşüyor ve daha fazla çaba göstermemiz gerekiyor. İş adamlarımıza, STK"larımıza da önemli görevler düşüyor.. Kıt kaynakların daha verimli olarak kullanılması için yeni planlar yapılması gerekiyor..
 
Dün İHH"nın destek verdiği 700 yetimin barındığı ve öğrenim gördüğü Kofele kampındaydık.. Urumiye bölgesinde, Müslümanların yoğunlukta olduğu bir bölge burası.. İHH"nın Etyopya"da 1100 yetimi var. Daha doğrusu bunlar sizin yetimleriniz, bizim yetimlerimiz.. Gün boyu oyunlar, yarışmalar vardı. Nerede ise bölgede yaşayan herkes, genç-yaşlı, kadın-erkek herkes gelmişti..
 
İHH burada yardımlarını kardeş kuruluşu olan CDA ile birlikte yapıyor.. Yarın da kamp ziyaretimiz devam edecek ve sonra İstanbul"a döneceğiz ve tabii gözümüz arkada kalarak..
 
Kofele kampında bir yetim şunları yazmış şiir şeklinde: "Karanlıkta kalmıştım, çok korkuyordum./ Bir daha hiç aydınlık olmayacak sandım/ Bir de baktım ki, iyilik melekleri yeryüzüne inmişler../ Ellerinden ışık saçan meşaleler/ Türkiye"den İHH ve Etyopya"dan CDA"dan ağabeyler, ablalar gelmiş/ Beni elimden tutup Kofele"ye getirdiler../ Gündüz güneşim, geceleri ayım oldular./ Karanlık geceden sonra aydınlık bir sabahın seherindeyim/ Yurdumun ufkunda tan ağarmakta/ Yeni ayakkabılarım, elbiselerim, yatacak bir yatağım, yiyecek ekmeğim, içecek suyum/ Okuyacak kitabım, yazacak kalemim, defterim var artık/ Başımı okşayan bir el, sırtımı dayayacağım dostlarım var/ Bu gün babası hayatta olan çocuklar beni kıskanıyorlar.."
 
Burada da her insanın bir başka hikayesi var. Dostluklar, ihanetler, hainler, kahramanlar.
 
Burada da insanlar gülüyor ve ağlıyorlar. Şakalaşıyorlar.. Dışarıdan bakınca, böyle bir hayat çekilemez gibi geliyor ama, burada da hayat devam ediyor bir şekilde..
 
Bir beş yıl sonra geldiğimde burayı çok farklı bulacağım muhakkak.. O zaman bugünkü proplemler çözülmüş olsa da başka sorunlar yaşanacak.. Ve hayat böyle devam edip gidecek..
 
Servet ve iktidar, halklar ve ülkeler arasında el değiştirmeye devam edecek..
 
Bir gün bu siyah derili çocuklar tarih yazacak.. Ve o zaman bugün kendilerine uzatılan bu dost elini şükranla hatırlayacaklar.

Buradan bakınca Türkiye bir masal ülkesine benziyor. Peki oradan burası nasıl görünüyor?
 
Selam ve dua ile.

yeniakit