Esir

Hakan Albayrak

Adem Özköse ve Hamit Coşkun, Suriye’de yaşanan felaketi anlatan bir belgesel film çekmek için 9 Mart 2012’de bu ülkeye gitti.

Ertesi gün İdlib yakınlarında rejim yanlısı milisler tarafından kaçırılıp Fua köyüne götürüldüler ve orada 12 gün tutulduktan sonra rejimin “terörle mücadele” timlerine teslim edildiler.

Tankların da olduğu bir askerî konvoyla İdlib’de bir kışlaya nakledildiler.

Sayısız asker tarafından vahşice dövülerek bir helikoptere bindirildiler.

Yeni adresleri, Şam’da bir yeraltı zindanıydı.

Zindana tıkılmadan evvel sorgulandılar.

 

Adem’in daha evvel İsrail’de de hapis yatmış olduğunu öğrenen bir sorgucu, kendi zindanlarının İsrail zindanlarından daha korkunç olmasıyla övündü.

***

Adem ve Hamit’in yaklaşık iki ay tutulduğu o zindandan bir manzara:

“Mahkûmlar tuvalete gidebilmek için koridorda koşarken sıraya dizilmiş askerler ellerindeki kalın cop ve demirlerle mahkûmlara vuruyordu. Koridorda adeta bir işkencehane kurulmuştu. Omuzları çökmüş, gözlerinin etrafında simsiyah halkalar oluşmuş mahkûmların üzerinde sadece iç çamaşırları vardı. Ayrıca hepsinin saçı sıfıra vurulmuştu. Askerlerin ağızlarından ağır küfürler ve hakaretler eksik olmuyor, vururken mahkûmları ıskalamamaya çalışıyorlardı. Dayaktan kurtulmak için çıplak ayaklarla hızlıca koşan mahkûmlardan biri aldığı darbelerden dolayı yere düştü ve iki asker yere düşen yirmili yaşlardaki mahkûma üst üste vurmaya başladılar. Genç mahkûm sürünerek askerlerin elinden kurtulmaya çalışıyordu. Aldığı darbeler nedeniyle birkaç kez boylu boyunca koridora uzansa da pes etmiyor, iki eliyle sürekli kafasını korumaya çalışıyordu. Genç mahkûm askerlerin hiç beklemediği bir anda ayağa kalkıp hızlıca koştu. Askerlerden biri birkaç adım kovalasa da genç mahkûm sonunda tuvalet sırasına girmeyi başarmıştı…”

Bu daha bir şey değil.

Zindandaki tuvalet faslı ritüelinden sıradan bir örnek bu; üstelik mutlu sonla bitiyor!

Adem’in -Suriye’deki esaret günlerini anlattığı- yeni kitabı Esir’de öyle korkunç manzaralar var ki -cinayet dahil- ‘Bunları görmeye nasıl dayanmış’ demekten kendimi alamadım.

Ben okumaya bile zor dayandım.

***

Suç?

Ne Adem ve Hamit’in bir suçu vardı ne de o zindandaki diğer insanların.

Orada görevli bir asker, Adem’in ‘Kim bu insanlar’ sorusuna şöyle cevap vermişti:

“Bir köyde eğer rejim karşıtı bir veya iki kişi varsa polisler köyün tüm erkeklerini toplayıp cezaevine getiriyor. Biz de bir hafta boyunca köylülerin tümüne aralıklarla dayak atıyoruz…”

***

Pınar Yayınları’ndan çıkan Esir, milyonlarca Suriyelinin kaçtığı Esed rejiminin tüyler ürpertici resmini sunuyor.

Üsküdar’daki kitap fuarında kitaplarını imzalayan Adem’in yanına gelen bir hanımefendi, ‘Adem Bey, ben Suriyeli muhacirler için çok fena şeyler söylemiştim. Esir’i okuyup onların nasıl bir rejimden kaçtığını, bize niçin sığındıklarını anlayınca kendimden utandım. Çok pişmanım. Vicdan azabı çekiyorum ve hatamı telafi edecek bir şeyler yapmak istiyorum, bana yardımcı olur musunuz?” demiş, gözlerinden yaşlar akarak.

Sarsıcı bir eser.