Erdoğan’dan kamuoyuna çağrı: Korkmayın, birlik olun, dik durun!

Hasan Karakaya

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la; 2005’ten bu yana, tam “10 yıldır” yurt dışı seyahatlere katılırım... Uçak, zaman zaman İstanbul’a, zaman zamanAnkara’ya iner... Programa göre, seyahat dönüşünde yine Ankara’ya inecektik... Ama, önceki gün öğle saatlerinde, Cumhurbaşkanlığı Basın Danışmanı Lütfullah Göktaş’tan bir mesaj geldi: “Romanya’dan dönüş vakti erkene alındı... Uçak da, Ankara’ya değil, İstanbul’a inecek.”

Öyle de oldu...

10 YILDIR İLK DEFA

Uçak İstanbul’a indi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, “10 yıldır ilk defa” Devlet Konukevi’ne girmeden, uçaktan inip, “apron”da kendisini bekleyen araçlara bindi ve doğruca Şehit Savcımız Mehmet Selim Kiraz’ın evine gidip, ailesine “başsağlığı” diledi, orada “Kur’an-ı Kerim” okudu, daha sonra da Ankara’ya hareket etti...

Bu, bir ilk...

Çünkü Cumhurbaşkanı, bugüne kadar “apronda bekleyen araç”lara binip de, bir yere hiç gitmemişti... Seyahatin kısa kesildiği, uçağın program dışı yere indiği olmuştu da, “araçların apronda beklediği” hiç olmamıştı...

Erdoğan, son derece üzgündü...

Bir yandan Türkiye’yi karanlığa gömen “elektrik kesintisi”nden, bir yandanÇağlayan Adliyesi’ndeki ve hemen ertesi günü Vatan Caddesi’ndekiEmniyet Binası’na saldırıdan dolayı son derece üzgündü...

Kimdi bunlar, nereden “talimat” alıyorlar ve “ne yapmak” istiyorlardı?..

AVUKATLAR DA ARANMALI!

Slovenya, Slovakya ve Romanya seyahatinden dönüşte, Erdoğan’la,“sadece bu olayları” konuştuk...

Erdoğan; “Milletimizin başı sağolsun” diye başladı söze ve dedi ki; 

“Slovenya, Slovakya ve Romanya’yı kapsayan gezimiz esnasında ülkemizde yaşananlar hakikaten üzüntü verici, hüzün verici. Malum,İstanbul Çağlayan Adalet Sarayı’nda meydana gelen hadise, Mehmet Selim Kiraz savcımızın odası basılmak suretiyle oradaki uzun süreli görüşmelere rağmen, sonunda başına 3 mermi, kalbine 1, belden aşağısına 1 olmak üzere 5 mermi ile şehit edilmiş olması, aynı zamandaÇözüm Süreci’nin hassasiyetle devam ettiği sürece vurulmuş bir darbedirdiye düşünüyorum.

Olayı sadece malûm terör örgütü bazında düşünmüyorum. Bu da bir başka terör örgütü. Ama şunu biliyoruz ki, bu terör örgütünün geçmişi, malum terör örgütünden daha eski. Tabi istismara konu olan durum da hepinizin malumu...

Tabi şehidimiz Eyüp Sultan’da cenaze namazı kılınarak defnedildi... Ben, Allah’tan kendisine rahmet diliyorum. Mekânı cennet olsun. Malum, eşi de bir hakime. Ona da sabırlar diliyorum. Babasıyla görüştüm. Ona ve annesine de sabırlar diliyorum. Tüm yakınlarına sabırlar temenni ederken yargı camiamıza da başsağlığı temennilerimi tekrar diliyorum.

Tabi, gönül arzu ederdi ki, bugün siyasi partilerimizin liderleri hepsi bu cenaze merasiminde bulunsunlar, bu cenaze merasiminde bir milli duruşsergilesinler. Ne var ki; iktidar partisinin dışında kimse oraya gitmemiş; bazı siyasi partiler maalesef gitmemekle kalmayıp buradan acaba siyaseten ne çıkarırız bunun gayreti içine girmişlerdir. Bir taraftanistihbarat teşkilatına yönelik açıklamalar, diğer taraftan avukatlar, bunları nasıl içeri soktu yaklaşımı.

Ben yıllardır avukatların üstünün aranmasını savunan birisiyim. Bunları söylediğimiz zaman bize diğer siyasetçiler hep saldırmışlardır. Nitekim bugün de işi avukatlara “Cüppelerinizi çıkarın ve rahat rahat içeri girin, size kimse bir şey yapamaz” noktasına getirmişlerdir. Ki ben, o düşüncede değilim.

Artık adalet saraylarına, neresi olursa olsun, -dünyanın genelinde bu böyledir- avukatların da aranarak girmesi lazım. Aranmadan asla... Diğer görevliler de aranmalı... 

Ve ben şunu da söylüyorum: Büyük ihtimalle hükümet de bu konuyu masaya yatıracaktır. Özel güvenlik teşkilatlarının gözden geçirilmesi lazım. Bence tarihi bir karar olacaktır belki de ama, bunu bir tavsiye olarak da söylemiş olayım... Yani, Türkiye’nin bir Emniyet Teşkilatı var. Türkiye Cumhuriyeti, Emniyet Teşkilatı’yla buralarda polislerimizle veya değişik bir şekilde yine Emniyet Teşkilatı, adalet saraylarına yönelik bir koruma teşkilatını kendisi kurmalıdır. Özel güvenlik kaldırılmalıdır. Çünkü, özel güvenlik teşkilatlarının birçok yerde hangi amaçla kimler tarafından, nasıl kuruldukları hepsi soru işaretidir. Bu bakımdan bunlar hassasiyetle üzerinde durulması gereken bir konudur. Bunları ayrıca yine konuşacağız.

CENAZEDE NİYE YOKTUNUZ?

l Bakar mısınız; bizim tabi hüznümüzü özellikle gerektiren konu bir de şu olmuştur. Bakınız şu anda ana muhalefet partisinin başındaki zat, Twitter hesabından bir açıklama yapıyor, “Savcının göz göre göre rehin alınmasını izleyen hükümet, orada duruyor ve bunu göz göre göre izliyor. Ve istihbarata sormak istiyorum. Bayrak, flama, silah, plastik kelepçe gibi eylem araçlarıyla adliyeye nasıl girdiler?” diyor. Ama aynı parti; cüppeli olanlara müdahale edildiği zaman da adeta yırtınıyor, “Cüppeli olanlara nasıl müdahale edersiniz?” diye... Oradaki özel güvenlik de büyük ihtimalle, buna böyle bakıyor.

l Çok daha enteresanı, “Bu malzemelerin adliyeye sokulmasında o gün yaşanan elektrik kesintisi etkili mi olmuştur” diyor ana muhalefet partisinin başındaki zat. Bu elektrik kesintisi sadece Adalet Sarayı’nda olmamıştır. Türkiye genelinde bir elektrik kesilmesi söz konusu. Ki, Enerji Bakanlığımız bu konunun üzerinde duruyor. Nedir, ne değildir, bu da araştırılıyor.

l Bir de şunları soruyor: “Adliye’nin var olan jeneratörü devrede değilse, bu malzemelerin içeriye sokulmasında kimler yardım etmiştir? Hükümetin kesinti sonrası terör saldırısı olabilir açıklaması rehin alma olayında parmağı olduğunun göstergesi midir?”

Yahu, hükümete böyle bir soru sorulabilir mi? Ne kadar yanlış bir soru. İnsaf... Yani, hükümet böyle bir rehin alma olayına, özellikle DHKP-C gibi kendisiyle bunca yıldır mücadele eden bir hükümete bu soruyu yöneltiyorsun. Yani, yavuz hırsız, ev sahibini bastırıyor.

l Bir sorusu da şu: “Hükümetin kesinti sonrası söylediği ülke güvenliği ve bütünlüğünü sağlamak, görev tanımınızda var mıdır?”

Başka bir dünyada yaşıyor. Bu konuyla ilgili olarak Başbakanlığım döneminde bu tanımları biz defaatle yaptık. Ama ülkedeki siyasi gelişmeleri veya hükümetin çalışmalarını takipten bu kadar uzak bir insan olamaz.

l “Bir ülkenin Milli İstihbarat Teşkilatı, vazifesi olmayan işlerle uğraşırsa, cumhuriyetin savcılarının odası davul-zurnayla basılır” diyor. Şu ifadeye bakın... Şu anda, davul-zurnayla sokaklarda dolaşan, ana muhalefetin başıdır... Bu olay sebebiyle şu ifadelerden ben onu anlıyorum. Bu kadarçirkin ve çılgınca bir yaklaşım...

l Bitmiyor... Bakın çok enteresan, “Toplumda hangi görüşten olursak olalım, hangi inançtan olursak olalım, teröre karşı ortak tavır sergilemek zorundayız” diyor. Peki, cenaze günü neredeydin? Gidip cenazede kendini gösterseydin. Bir milli birlik gösterisi yapsaydın. Niye orada yoktun? Bu sorunun cevabını vermen lazım.

l “Teröre lanet okumak hepimizin ortak görevi olmalıdır. Bir savcının katledilmesi, hele hele Berkin Elvan üzerinden katledilmesi hiç kimsenin içine sindireceği bir olay değildir” diyor... Berkin Elvan’ı “Bakkala ekmek almaya gidiyor” diye tanımlayan sen değil miydin? Bakkala ekmek almaya gittiğine dair bir belgen var mı? 

Biz Emniyet’in tüm belgelerini açıkladık. Elinde sapanla, demir bilyeyle terör örgütünün içerisinde nasıl resimlerinin çekildiği, bunların hepsi açıklandı. Fakat, bakın hâlâ bunu istismara devam ediyor. Onu asıl istismar eden sen oldun. Mezarına demir bilye atan malum. Bunların hepsini gördük. Şimdi bunu bile şu anda yine hâlâ istismar ediyor. 

Ama öbür tarafta Burak Can’ın ne annesi, ne babası kalkıp bu işin istismarını yapmadı. Aynı örgüt o gün Burak Can’ı şehit etti. Aynı bölgede,Okmeydanı’nda. O da bir insanlık dersi verdi. Aynen Özgecan’ın babası gibi. Bakın hiç, herhangi bir ses duyulmadı.

BU, NASIL MUHALEFET?

Bakın, terör anında Che Guavera’nın beresiyle görüntü verenler bile oldu. Silah, savcımızın başına dayanmış vaziyette. Bunu mu savunuyorsun? Bu nasıl bir muhalefet anlayışıdır? İstanbul Baro Başkanı da o şekilde pozlar vermişti. Bunlar tahrikten başka bir şey değildir. Bu tür tahriklere prim vermemek lazım.

Aynı şekilde bakıyorsunuz; yine diğer muhalefet partisinin başkanı, zehir zemberek bir açıklama yapıyor. Terörü lânetliyor ama “Berkin Elvan bir kez daha katledilmiştir” diyor. Nasıl katledilmişse?!.. Güvenlik ve istihbarat zaafı olduğunu söylüyor. Kendince MİT Müsteşarı’na yükleniyor. 

Öbür taraftan; bir diğer muhalefet partisi, ki onun konuşması hepten berbat, “Savcı Mehmet Kiraz ve operasyonda öldürülenlerin ailelerine sabır ve başsağlığı dileklerimizi sunarız” diyor... 

Bu yaklaşım, vatanperverlik yaklaşımı değildir. Böyle bir zamanda bileiktidarıyla bu acıyı paylaşamayan bir muhalefetle bir yere varılmaz. Bugünler bizim aslında birleşme günlerimiz olması gerekirken, bunlar birleşme bir yana hâlâ yarayı daha da deşme, yarayı yayma operasyonuyapıyorlar. Bu tutumun kendilerine getireceği hiçbir şey yok.

Biz bir Çözüm Süreci’nin içindeyiz. Bu Çözüm Süreci’nin sonuna kadar arkasındayız... Ben bugün Selim Kiraz savcımızın, kardeşimizin cenaze merasiminde isterdim ki bütün siyasi partilerin genel başkanları beraber saf tutsunlar, birliği göstersinler. Bakın gösteremediler. Teröre karşı lafla değil, icraatla bir birliğin, beraberliğin duruşu olurdu.

Tabi, içerde savcımız şehit edildiği esnada, silah sesleri üzerine içeri girerek teröristlere gereğini yapan polis kardeşlerimi ve güvenlik teşkilatını tebrik ediyorum. Kutluyorum. Onlar görevlerini tam hakkıyla yerine getirmiştir.

Kısa süre içerisinde, boyutları nereye kadar varıyor? Nerede, ne gibi eksikler var bakacağız. Herkes X-Ray’den geçmek dahil, aranmalı. Özel güvenlik bir kenara konulmalı. Sadece Adalet Saraylarında değil, birçok kurumlarda artık özel güvenlik bana göre tarih olmalıdır. Hatta stadyumlarda, hastanelerde görev tümüyle polislere bırakılmalı. Hastanelerde de zaman zaman mafyanın birçok teşebbüsleri oluyor. Onun için oralarda taşın altına vücudunu koyacak insanlara ihtiyaç var. Emniyet teşkilatımız bu konuda deneyimiyle, tecrübesiyle bu işleri yapacak güç ve kabiliyettedir.

PATRONLAR HÂL ANLAMADI

l Soru: Fotoğraf şöyle: 2013 yılında sizin bir ifadeniz vardı, “Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir tek DHKP-C’ye üye olmadığı kaldı” demiştiniz. CHP’nin DHKP-C’li avukatlara sahip çıkmasıyla ilgili bunu söylemiştiniz. Bir süre önce bir takım sanatçılar bir klip yayınladı. Klipte, “Hayatı durduralım” çağrısı yapıldı. Şimdi bununla elektriklerin kesilmesi örtüştü. Hayat durdu, aynı gün terör eylemi oldu. Ve bu olay esnasında medyanın tavrı. Bunlar bir arada değerlendirildiğinde, “Her şey planlıydı” gibi bir tablo çıkıyor. Siz nasıl bakıyorsunuz?

Erdoğan: Arkadaşlarımızın elde ettiği belge, bilgiler dar kapsamlı toplantıda değerlendirilecek. Şu anda, “Şöyledir” dersem yanlış olur.Söylediklerinizin her birinin buralarda adeta bir payı var gibi bir durum da insanın aklına geliyor. Ancak, gelecek bilgileri sabırla derleyip, toparlayıp ondan sonra nihai değerlendirmeyi yapmak daha isabetli olur.

l Soru: Bir fotoğraf var. Yani bu terör eylemini gerçekleştirenler savcının başına silah dayarkenki o kareyi dolaşıma soktular. Kamuoyunun bunu uzun uzun konuşmasını sağladılar. O fotoğraf aynı zamanda bir gözdağı içeriyor mu?

Erdoğan: Şu anda Türkiye’de basında, özellikle patron takımının hâlâ kavramak istemediği, uzak durduğu bir şey var. Bu ülkede milletin hayrına olan şey nedir, ne değildir? Bunu gözetmiyorlar. Dediğiniz türden bir görüntü, Allah aşkına, sosyal medyada yayınlanabilir mi? Gazetelerde yayınlanabilir mi? Bu bir ihanettir ya... Orada savcının günahı ne? Savcının görevi önüne gelen dosyaya bakmaktır. Savcı bu görevi yapmıştır. Savcı; Berkin Elvan’ın faili midir? Öyle bir durum mu var? Yok... Tam tersine o olayın failini bulmaya yönelik bir dâvâ ile ilgilenen bir savcıya bu tür bir saldırı yapılamaz. O tür bir hakareti yapana adeta sahip çıkan ne siyasetçi, ne medya hiçbir zaman vatansever olamaz. Bu kadar açık konuşuyorum. 

l Soru: Çözüm süreciyle mi ilgili sadece? Denklemde Suriye meselesi var, İran var.

Erdoğan: Suriye’yi bu işe karıştırmayalım. Burada tamamen kendi ülkemize bakacağız. Bu, kendi ülkemizin sorunu. Bence bu orayla bağlantılı bir olay değil.

ZAMANLAMASI MANİDAR

l Soru: Üst Akıl yok mu burada?

Erdoğan: Üst Akıl genelleme zaten... DHKP-C daha önce neredeydi?Amerikan Büyükelçiliği’ne gelenler nereden geldi? Üst Akıl tabii ki var. Ama üst akılın şu anda şurasıdır, şuradan gelmiştir denemez. Değerlendirmeler sonrası bunları göreceğiz.

l Soru: Gülen’in masonluk belgesinin yayınlanmasından hemen sonra gelen bu saldırının zamanlaması üzerinde durulacak mı?

Erdoğan: A’dan Z’ye her şey gözden geçirilecek. Görüldüğü gibi, tüm bu elektrik kesintisi, birkaç saat içerisinde aynı şekilde yine normale döndü. Ama ne olursa olsun bu affedilir, vazgeçilir bir şey kesinlikle değil. Türkiye gibi bir ülkede böyle bir enerji kesintisi, hatta hatta buna çökme denir. Böyle bir şeyin olması doğru değil. Bunun sebepleri üzerinde çalışılacak. Nitekim Enerji Bakanı bizimle birlikteydi. Slovakya’dan Türkiye’ye geri dönmesini istedim. O çalışmayı başlattı. Bunun failleri kimdir, kim olabilir, nereden kaynaklanıyor, bunların hepsi gözden geçirilecek. Çünkü, merkezi olarak bizim enerji sisteminde Türkiye’nin belli yerlerinde belli merkezler var. Bu merkezlerden mi kaynaklandı, yoksa daha değişik şeyler mi oldu, bunların hepsi araştırılacak.

ÖRGÜTLERİN HEPSİ TAŞERON

l Soru: Seçmene yönelik, kaos ortamı oluşturmak isteyenlere karşı ne dersiniz?

Erdoğan: Ben halkıma, milletime özellikle şunu söylüyorum. Bir kere bu tür olaylar bizi ürkütmemeli. Bizi korkutmamalı. Şuna inanmamız lazım:Hep şu mısrayı söylerim: Kaderin üstünde bir kader vardır. Biz bunu bileceğiz. Buna inanacağız. Eğer buna inanamazsak, zaten hiçbir şey yapmak mümkün değildir. Ürkmeyelim, korkmayalım. 

Siz gazetecilere de çok tehditler gelebilir. Geliyordur da... Biz yıllar yılı ne tehditler aldık. Son tehditleri hep sizlerle de paylaştık. Bunların hepsi belli bir planın yansımalarıdır. Bunları yaparlar, yapacaklar. Ama biz de görevimizi yapacağız. Hani, İnönü’nün lafını unutmayın, “Namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadığı müddetçe başarıyı yakalayamayız”... 

Cesur olacağız... Hiç çekinmeye gerek yok. Mücadelemizi de kararlı bir şekilde sürdüreceğiz.

l Soru: Burada DHKP-C taşeron mu?

Erdoğan: Terör örgütlerinin hepsi taşerondur.

l Soru: Yani, bir Üst Akıl mı var?

Erdoğan: Onu siz bulacaksınız. Bakın, Yeni Şafak Gazetesi’nde yayınlanan belgeler; taa ne zamanlara kadar uzanıyor. Bu ülke, buralara kolay gelmedi. Bakın; nerelere, nasıl kayıtlar yapılmış... Kimler nerelerde, nasıl istihdam edilmiş. Hepsi ortada. Yani, bu oyunlar öyle 3 senede, 5 senede kurulmuyor. Bu tezgahların mazisi bayağı eski. 

Şu anda Avrupa’da birçok ülke, bakın Romanya Paralel Devlet yapılanmasında benim ofiste operasyona giren emniyet müdürü ile polis memurunu yargı istedi, hemen gerekli işlemi yapıp gönderdiler. Onların da bizden istediği Suriyeli iki kişi vardı. Bir tanesini yakalamıştık. Biz de onlara hemen iade ettik. Terörle mücadele budur. 

Ama bakın Avrupa’nın birçok ülkesinde, yani buna Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika, İtalya, İngiltere, hepsi dahil. Bunlardan birçok PKK’lı teröristi istedik, belgeleri de göndermek suretiyle, ne yazık ki vermediler. Hep oyaladılar. Onlar oyalayınca o ülkede yargılandı, sonra başka yere kaçtı. Bakın çok basit. Özdemir Sabancı’nın katili, çok ülke dolaştı. Bunlar hep açık, ortada. Temenni ederim ki bunları düzeltiriz.

l Soru: Çözüm sürecine darbe ifadesini kullandınız. Kamuoyunda şöyle bir algı var: PKK’yla çözüm sürecinden sonra yerine DHKP-C ikame ediliyor. Bir de savcıyı şehit eden teröristlerin, eylem anında birkaç ülkeyle bağlantı kurduğu söyleniyor.

Erdoğan: İddiaların hepsi değerlendirilir. Ancak, PKK’nın yerine DHKP-C’nin ikame edilmesi falan, bunlar tartışma konusudur. Bunlardan biri mezhep dayanaklı, diğeri ırk, etnik dayanaklı. Bunların birbiriyle çok çok iyi anlaşabileceklerine doğrusu ihtimal vermiyorum. Ama ortak paydaları terör olduğu için onları üst akıl zaman gelir farklı yerlerde istihdam edebilir.

HERKES DİK DURMALI

l Soru: Seçim öncesi Gezi benzeri bir olay beklentisi yorumları vardı. Son olayları da sanki birileri şekillendiriyor görüntüsü var. Önümüzdeki günlerde bu tür krizlerin yaygınlaşabileceği endişesi söz konusu. Siz nasıl bakıyorsunuz?

Erdoğan: Arkadaşlar, ben hayata hiç böyle bakmadım. Ben dik duracağız, ama dikleşmeyeceğiz diyorum... Sizler de dik durun. Millet de dik durur. Neyle, fikrinizle, düşüncenizle. Kalemden daha keskin bir şey asla yoktur.

 *****************************************************************************

Önce elektrik, sonra saldırı... Bu işte “Paralel bir parmak” yok mu?

DHKP-C’li teröristler; rehin alıp katlettikleri Savcı Mehmet Kiraz’ı;“öylesine” mi hedef seçtiler, “özellikle” mi?.. Savcının hedef seçilmesinde,“İHL mezunu” olmasının bir rolü var mıdır?..

Merhum Savcı, “Berkin Elvan’ın öldürülmesi” de dahil, “Gezi Kalkışması ve Kabataş’taki iğrenç saldırılar”la ilgili, adeta “son”a yaklaşmıştı... “Kamera görüntülerini kimlerin sildiğini, bu olaylarda bazı polislerin rolünün olup-olmadığını” ortaya çıkaracaktı... DHKP-C’li teröristler, “olayın açıklığa kavuşmasını istemedikleri” için mi katlettiler Savcı’yı?!?..

Bu olayda, “Paralel’in taşeronluğu”nu mu yaptılar?.. Bu olayın, “Hoca(!)nın Loca belgelerinin yayınlanmasından sonra” gerçekleşmesi, hayli anlamlı değil mi?

Teröristler, “saldırı” anında “hangi ülkeler ve hangi kişilerle” görüştüler?.. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Bütün terör örgütleri taşerondur”dediğine göre, sormak lâzım değil mi; “Uluslararası istihbarat örgütlerinin maddi ve taktik katkısı olmadan terör örgütleri, bir hafta bile yaşayabilir mi?.. DHKP-C’nin yaşamasında Paralel’in de maddi katkısı var mı?”

DHKP-C’li teröristler, Adliye Sarayı’na ve “Savcı’nın katına” ellerini-kollarını sallayarak girdiler... Onların rahatlıkla içeri girmesini sağlayanlar“Paralelci polisler ve özel güvenlikçiler” midir?..

Savcıyı “katlederek susturmaları”, “Gezi’deki Paralel rolü”nün “deşifre”olmasını engellemek için midir?..

Daha çook soru var!..

yeniakit