Dün bank... Bugün bomba... Yarın tank mı?

Hasan Karakaya
Yeni evlendiğimiz yıllardı... Kayınbiraderim, bir hafta sonunda bizi alıp, "Boğaz kıyısı"na götürmüştü... Orada, hem "misina olta"larımızı atıp "balık" tutacak, hem de "piknik" yapacaktık..


 

Tabiî, balık tutmak, "maharetli insan" işi... Oltaya "yem" nasıl takılır, "balığın oltaya vurduğu" nasıl anlaşılır ve olta ne zaman çekilir, bilmek gerek... Ben, bunları bilmediğim için, oltayı her attığımda, hiç de makbul olmayan "kaya balığı" çıkardım... Gerek kayınbiraderim, gerek etrafımdakiler ise, oltalarının ucunda çırpınan balıkları gösterip, beni tahrik ediyorlardı... Ama dedim ya, balık tutmak "ustalık" işi... Ben ise, acemiyim... İşin doğrusu, "usta" olmaya hiç niyetlenmedim, o günden sonra da, bir daha elime "olta" almadım...
Aradan yıllar geçti... "Deniz"le ilgili haberleri "gazete"lerden okumaya, "televizyon"lardan takip etmeye başladım... Öğrendim ki; "çevremiz"den sonra "deniz"lerimiz de kirlenmeye başlamış...
O zamanlar, "toprağa atılan kimyasal atıklar"la ilgili haberler işgal ederdi gündemi... "Fabrikalar"daki kimyasal atıkların "dere"lere akıtıldığını, bunun da "balık ölümleri"ne yol açtığını yazar, çizerdik... Ve ayrıca, aynı fabrikaların "zehir" yüklü atıklarını "varil"lere doldurduğunu, bunları da "toprağa gömdüğünü" söyler dururduk...
Derdik ki;
Geleceğimizi emanet edeceğimiz "çocuklarımız"ın topladığı "kır çiçekleri" artık "su" değil, "zehir" emiyor topraktan... Üzerlerine "çiğ taneleri" değil, "kimyasal tozlar" yağıyor!..
Bu "çiçek"ler hasta mı, ne?!?
Burcu burcu kokmuyorlar!..
Yapraklar solgun, boyunlar bükük!..
Ya, şu "yarısı toprağa gömülü teneke" de ne ola?!? Herhalde, "çağdaşlaşan" ve "büyüyen" Türkiye ile birlikte, "konserve kutuları" da büyüyüp, kocaman "varil" olmuş!..
Varil!?!..
İçi "zehirli atık" dolu kocaman bir varil!..
Eskiden, buralarda, "saklambaç" oynardı çocuklar!.. Şimdi, çocuklar değil; "zehirli atık varilleri" saklambaç oynuyor!.. "TÜSİAD üyesi sanayiciler" tarafından gömülmüşler toprağa...
Saklanıyorlar insanlardan!..
Evet, bunları yazıyorduk o zamanlar!..
Zannediyorduk ki;
Parklarda ve bahçelerde "çimlere basmak yasak" tabelaları çakmakla "çevre"yi koruyacağız!..
Ne gariptir ki;
Evet, çocukların "çimlere basması yasak"tı ama, "zengin büyükler"imizin aynı toprağa "zehirli varil" gömmesi serbestti!..
Uzun lâfın kısası;
Böyle böyle kirlettik "çevre"mizi!..
Böyle böyle katlettik geleceğimizi!..
SİLAH FIŞKIRAN TOPRAKLAR!
Derkeeen, bugünlere geldik...
Bütün "varil"lere ve onları gömen büyük(!) "goril"lere rağmen toprağımız çoraklaşmadı, "bereketli" olmaya devam etti!..
"Bir" ekiyor, "bin" biçiyorduk.
Toprağımızın bereketini gören bazı uyanıklar; kazdıkları çukurlara "tohum" değil, "lokum" gömmeye başladı, iyi mi?..
"Lokum" dediysem, bildiğiniz lokumlardan değil, "dinamit lokumları"ndan söz ediyorum.
Uzatmayalım... Toprağa "varil" gömen "goril"lerden sonra, "silah" gömen "Ergenekoncu"lara da şahit olduk.
Onlar da; ne buldularsa, ellerinde ne varsa, doldurmuşlar poşetlere, gömmüşler toprağa!..
"El bombası" mı istersin, "makinalı tüfek" mi, "C-4 patlayıcı" mı, "dinamit" mi, yoksa "roket" mi?..
Ne ararsan var!..
Gözünü sevdiğimin toprakları;
Kazdıkça "silah" fışkırıyor!..
Geç de olsa, şunu öğrendik;
İliğine varıncaya kadar bu ülkenin kanını "emen"lerle toprağa varil ve silah "gömen"ler, aynı zihniyetteki insanlardır!..
Yani, "bu ülkeyi sevmeyen", dahası bu ülke insanını "düşman" gören zihniyet!..
DENİZDE YOK YOK!
Sonraları öğrendik ki; "kirletilen, zehirlenen ve katledilen" sadece toprağımız, yani "çevre"miz değilmiş!.. "Deniz"lerimiz de kirlenmeye ve hatta "çöplük" olarak kullanılmaya başlanmış!..
Bir defasında; Sirkeci"de "balık ekmek" satan "motor"lara yaklaşmıştım da, o zaman görmüştüm... "Deniz"in deniz olmaktan çıkıp, adeta "manav dükkanı"na dönüştüğünü!..
Ne ararsan vardı;
"Hıyar" da vardı, "patlıcan" da!..
"Marul" da vardı, "ıspanak" da!..
Kısacası; "karpuz, kavun, elma, portakal, havuç..." ne ararsan vardı!.. "Deniz kenarı"nda değil, sanki bir "manav vitrini"nin önündeydim!..
Ama televizyonlar; "Bunlar da ne ki!.. Sen, asıl şunlara bak" dercesine, "denizden çıkarılan eşyalar"ın görüntüsünü getiriyordu ekranlara!..
Aman Allah"ım, bunlar da ne?!?..
Tamam, denizden "sebze ve meyve" çıkmasından ve hatta; "kamyon lastiği, pil, konserve kutusu, ekmek artığı, ayakkabı, terlik ve pet şişe" çıkmasına alışmıştık da, bunlar da nesiydi?..
Şu "denizden çıkanlara" bakın hele;
"Cep telefonu, bank, koltuk, ampul, boru, buzdolabı motoru, paspas, don, para kasası, klozet, mangal ve jet ski!"
Demek oluyordu ki;
"Modern ve çağdaş" insanlar(!) haline geldikçe, "denizdeki atıklarımız" da modernleşiyor, çağdaşlaşıyor!..
Kısacası; "teknoloji" geliştikçe, bizim de "atık"larımız gelişiyor!..
"DENİZDEN TANK ÇIKTI" DERLER Mİ?
Dedim ya; "eskiden" bunları yazar-çizer, insanları uyarmaya çalışırdık...
Daha 3-4 yıl öncesinin gazeteleri, "tur tekneleri"ni suçluyor ve denizi kirletenlerin bu teknelere binen insanlar olduğunu yazıyordu!..
Bazı gazetelerimiz ise, şöyle diyordu:
"Denizden bank bile çıktı!"
"Denizden koltuk takımı çıktı!"
"Denizde yok yok!"
Fazla değil, 3-4 yıl önce bu başlıkları atan gazetelerimiz, acaba 3-4 yıl sonra şöyle başlıklar atarlar mı;
"Denizden tank bile çıktı!"
Ne yalan söyleyeyim;
Bir gün gelir de, gazetelerde böyle bir başlık okursam, hiç şaşırmam!..
Öyle ya;
Bizler "eski"lerimizi ve "gizlemek istediğimiz şeyler"imizi atmıyor muyuz denize?.. Bir "cinayet" işleyen adam, "silah"ını denize atıp da "delil"i yok etmiyor mu?..
DENİZ BU... BALIK DA ÇIKAR, BOMBA DA!
İyi, hoş da;
Dünkü Vakit"te de "Deniz"den de silah fışkırdı" başlığı ile yer alan "silah"lara ne demeli?!?..
Olayı biliyorsunuz;
Hani, yıllar yıllar önce benim denize attığım "olta"ya hep "kaya balığı" takıldığını söylemiştim ya; Beykoz sahilinde balıkçılık yapan vatandaşların oltasına da; "kaya balığı" bile değil, "cephanelik" takılmış iyi mi?..
Gazetelerdeki ve TV"lerdeki haberler şöyleydi:
"İstanbul Beykoz sahilinde balıkçılık yapan vatandaşların oltasına bu defa balık değil, cephanelik takıldı. Çubuklu İskelesi"ne 100 metre mesafede amatör balıkçılık yapan vatandaşların oltaları, kıyıya birkaç metre mesafede bir torbaya takıldı. Torbaların mermi dolu olduğunu farkeden bir vatandaş polisi aradı.
Gelen polis ekipleri çevre güvenliğini alarak Bomba İmha ve Olay Yeri İnceleme Ekipleri"ni çağırdı. Dalgıç polislerin, mermilerin bulunduğu bölgede yaklaşık bir saat süren arama çalışması sonucunda denizdeki mühimmat ve mermiler kıyıya çıkarıldı.
Denizden çıkarılan, 1000"den fazla çeşitli çaplarda uzun namlulu silah mermisi, çok sayıda el bombası, fünye, sekiz adet aydınlatma fişeği, sis bombaları, uzun namlulu silah parçaları ve şarjörler delil torbalarına kondu. Mühimmatlar, incelenmek üzere kriminal laboratuvarına götürüldü."
Biraz önce dedim ya;
"Teknoloji" geliştikçe, "denizden çıkan" şeyler de değişiyor!..
Düşünebiliyor musunuz;
Teknoloji o kadar hızlı değişiyor ki; bizler "tabure ve sandalye" dönemini göremeden, "denizden koltuk takımı çıkması"na tanık olduk!..
Hatta "bank" bile çıktı!..
Şu Ergenekon Terör Örgütü çökertilmez, tarih çöplüğüne gömülmezse var ya; bir gün gelir; denizlerimizden "tank" çıktığını bile duyabiliriz!..
"Olmaz" demeyin!..
Burası Türkiye!..
Bu ülkede olmaz, olmaz!..
BAYKAL"A GÖRE, ONLAR BORU!
Deniz Baykal gibi, "müebbed muhalefet mahkûmu" bir genel başkan bile, "topraktan fışkıran silahlar" konusunda "Bunlar boru" dedi ya; gerisini ne siz sorun, ne ben söyleyeyim!..
Lütfen lâfa bakın, hizaya gelin;
"LAW silahı diye bir şeyler sanki büyük bir askeri tehdit teşkil edecekmiş gibi anlatılıyor... Anlaşılıyor ki bazıları özenle yeraltına gömmüş!.. Bunlar, mermisi olmayan boru!.. Niye gömüldü, kim gömdü?"
Hani var ya;
"Madem boru, tut ucundan döşeyelim Deniz abi!" diyesi geliyor insanın!..
Gördüğünüz gibi;
"Mermisi olmayan boru"lar, Bay Baykal"ın ağzına "lâf" oluyor!.. Bu durumda; "mermisi olan boru"lara da "law" diyorlar herhalde!.. Ama, "mermisi olan borular"dan bahsetmek, Bay Baykal"ın işine gelmiyor!.
EMİN AĞABEY"İN DUASI
Her neyse... Bay Baykal"ı, Ankara"da "law"ları ve "lâf"ları ile başbaşa bırakıp, şöyle bir Salihli"ye doğru uzanalım!..
Uzanıp, "bu işler hakkında neler düşündüğünü" soralım Emin Sert ağabeye...
Emin Sert ağabey diyor ki;
"Deniz"den ve Kara"dan bomba fışkırdığına göre; bu demektir ki, bereketli bir ülkeyiz!..
Amaaa... Gökten fışkıracak silahlardan Rabbim cümlemizi korusun!"
Eee, böyle güzel bir "dua"ya "amin" denmez de ne denir?!?..
Gerçekten de;
"Kara"dan ve "Deniz"den fışkıran silahları anladık da; Cenab-ı Allah, "Hava"dan yağacak "bomba"lardan cümlemizi korusun!..
Çünkü "bomba" dediğin, "cemre"ye benzemez!..
==================
CHP, ETÖ VE YARGI!
AK Parti"ye yönelik "eleştiri"leri ve hatta "taarruz"ları anlıyorum da; "mahkeme kararı"na dayalı olarak yapılan "saldırı"ları anlamakta zorlanıyorum...
Neymiş, AK Parti kapanmamış ama, Anayasa Mahkemesi"nin kararıyla; "laiklik karşıtı söylem ve eylemlerin odağı" olduğu tescil edilmiş!..
Bu ülkede, "özgürlük" için kalkan "411 el"e saldırıp "kaos" diyen, ama Anayasa Mahkemesi"ndeki "11 el"e alkışlar yağdıran bir zihniyet varken, kalkıp da Anayasa Mahkemesi"nin AK Parti hakkında vardığı kararı tartışacak değilim!..
Ama, şimdi görüyorum ki; bu karara yol açan süreçte epey "oyun"lar oynanmış, epey "tezgâh"lar çevrilmiş!..
Meselâ; "Ergenekon Terör Örgütü sanığı" olan Emekli Org. Hurşit Tolon, CHP Milletvekili Şahin Mengü ile görüşüyor ve ona diyor ki;
"Sevgili arkadaşımız Yalçınkaya da, AKP"nin belini bükecek!"
Emekli Org. Hurşit Tolon"un "sevgili arkadaşı Yalçınkaya"yı tanıyorsunuz... Kendileri; AK Parti hakkında kapatma dâvâsı açan "Yargıtay Başsavcısı" olurlar efendim!..
"Manzara" budur... Buyrun, doya doya seyredin!..