Dışarıdaki Türk ordusu, içerideki Türk ordusu

Hakan Albayrak

Bosna-Hersek'in Zenitsa şehrinde bir Nakşibendi şeyhine, oradaki Türk askeri birliği hakkında ne düşündüğünü sormuştum. Cevabının hülasası: "Allah razı olsun." Camilerin bakımıyla ilgilenen, "sen tarikatçısın, sen başörtülüsün" filan demeden herkesle sıcak dostluklar kuran, Boşnakların Müslümanlığı kabul edişinin yıldönümü kutlamaları diyebileceğimiz "Ayvazdede Şenlikleri"nde halka yiyecek-içecek ikramında bulunarak din kardeşliği coşkusunu paylaşan Zenitsa Türk Birliği, Boşnaklara sürur veriyor.

Sakarya'da Kosova'nın Prizren şehrinden Arnavut bir kardeşimizle tanışmıştım. O anlatmıştı: "Bayram sabahları Türk birliği –astıyla üstüyle- gruplar halinde muhtelif camilere dağılır. Askerler yerli halkla saf tutup namazlarını kılarlar. Namazdan sonra herkesten önce avluya çıkıp rütbelerine göre sıraya dizilir ve bütün cemaatle tek tek bayramlaşırlar. Hatta ikramlarda bulunurlar. Halkın gönlünü kazanırlar. Cuma namazlarına da gelirler. Onu da halkla kaynaşmak için bir vesile olarak görürler." (Hamiş: Türk birliğinin Kosova'daki radyo yayınında mütedeyyin Müslümanların ruhunu okşayan programlara da yer veriliyormuş. İkinci hamiş: Türk birliği, çocukların dini eğitimi için gerekli olan kitapların Türkiye'den getirilip Prizren ve çevresinde dağıtılmasına yardımcı oluyormuş.)

Lübnan'daki Türk birliğinin de mütedeyyin Müslümanlarla (Hizbullah sempatizanları dahil) güzel diyaloglar kurduğunu biliyor ve seviniyorum. Gambiya'dan da böyle sevindirici haberler geliyor. Mezkûr ülkelerde Türkiye'ye muhabbet duyanların –dolayısıyla Türkiye'yle yol yürüme temayülü gösterenlerin- genellikle mütedeyyin kimseler olduğunu tespit eden ordu, bu tespitin gereğini hiçbir 'laik kompleks'e kapılmadan yaparak, kardeş halklarda bir "Peygamber Ocağı" imajı oluşturmaya çalışıyor. Ne güzel.

Şimdi niye anlattım ben bunları? Bosna-Hersek, Kosova, Lübnan ve Gambiya'daki Türk ordusu imajıyla Şener Eruygur gibi komutanların oluşturduğu Türk ordusu imajı arasındaki yaman çelişkiye dikkat çekmek için anlattım.

Emekli Albay Güngör Başdağ'ın Şener Eruygur'la ilgili çarpıcı bir hatırası: "Eruygur Jandarma Genel Komutanı iken Kur'an Kursu'ndaki çocukları 10'ar, 20'şer gözaltına alıyorlardı, karakola götürüyorlardı, hapse atıyorlardı. Bu açıkçası benim kanıma dokundu. Kur'an Kurslarına ne diye baskınlar düzenleniyordu? Bu nasıl işti? TSK'dan emekli bir subay olarak bu konudaki tepkimi Kuleli'den beri tanıdığım Eruygur'a iletmek için, telefonla aradım. Bana 'Böyle şeyler telefonda görüşülmez. Yanıma gel' dedi. 2004 yılı içinde oldu bu olay. Amacım uyarmaktı. Sınıf arkadaşıyız. Tanıyor da beni. Yanına gittim, 'Senden hiçbir ikram istemiyorum. Sadece beni dinle' dedim. 'Kur'an-ı Kerim'den kime ne zarar gelmiş bu ülkede. Sen şimdi buralara, buralarda Kur'an öğrenen çocuklara baskınlar düzenleterek ne kazanıyorsun?' dedim. Eruygur önce 'Ben de Kur'an Kursu'na gittim' diye cevap verdi. İyice kızdım. 'Sen gitmişsin ama ters kapıdan çıkmışsın. Kaçmışsın' dedim ben de. 'Bence Kur'an Kursu'na giden bir adam, hayatta bu yaptığını yapmaz' dedim. Bana dedi ki; 'Babam bana 'büyük adam ol' dedi. Ben büyük adam olmak için yapıyorum bunları.' Ben de dedim ki; 'Kur'an okuyan çocuklar bastırılarak büyük adam olunmaz. Madem orgenerallik az geliyor; emekli olur, siyasete atılır, seçilirsen Meclis'e gidersin. Başbakan bile olabilirsin. Cumhurbaşkanı da olabilirsin. Kimse de sana dur demez. İşte büyük adam böyle olunur. Böylelikle babanın vasiyetini de yerine getirmiş olursun. Kur'an Kursu basmakla adam olunmaz.' Eruygur bu sözlerim karşısında tek kelime edemedi." (Kaynak: 8sutun.com/Vakit)

Mesele sadece Eruygur ve birkaç darbe heveslisi subayın aymazlığı değil. 27 Nisan Muhtırası denilen ve mütedeyyin halk kitlelerine gözdağı mahiyeti taşıyan yüzkızartıcı belge hâlâ Genelkurmay'ın internet sitesinden silinmedi. Binaenaleyh, ilahi korosundaki başörtülü kız çocuklarını bile mesele edinen "rahatsız genç subaylar"ın bu tür takıntıları hâlâ Genelkurmay'ın 'resmi görüş'ü durumunda. Bunun artık değişmesi lazım. Bosna-Hersek yahut Kosova'da sergilenen sağduyunun artık Türkiye'de de sergilenmesi lazım. Dileğimiz o ki, milletin hassasiyetlerini paylaşan veya hiç değilse onlara saygı gösteren 'zinde unsurlar', mevcut sürecin böyle bir değişime vesile olması için ellerinden geleni yapsınlar.