Dindar nesil

Merve Kavakçı

Kıyamet koptu. Başbakan "Dindar nesil yetiştirmek istiyoruz" deyince. Veyelan edenlerin gözünde, din ve devlet nasıl olur da aynı cümlede kullanır. Sorun burada. Bu zamanda örümcek kafa tamlamasını kullanmaları siyaseten doğru olmayacağı için onu kullanmadan, etrafından dolanarak tepkilerini göstermeye çalışıyorlar. Ama bekleyelim, benim tahminin yakında kendini tutamayıp onu da sarf edecekleri yönündedir.

Nasıl, ateist nesil mi yetiştirilmeli... Dindarın tam karşısına düşen ateistlik midir tam emin değilim ama böyle bir mukayesede Türkiye çerçevesinde düşündüğümüzde din düşmanlığı olduğu kesin. Ve hatta bu devlet politikası olarak on yıllarca uygulandı değil mi. Ona ses çıkarmadılar, bilakis pek benimsediler ama konu dindarlık olunca hop oturup hop kalkıyorlar.

Din marjinalize edildi, dindar hor görüldü, din küçümsendi, alaya alındı bu ülkede. Türk film endüstrisine bakınız. Eski siyah beyaz Yeşilçam tipolojilerinde çirkin, yaşlı, köylü ve dindar tiplemesiyle vücut bulan ve herkesin nefret ettiği "kötü" karakteri üzerinden tam da karşısında ona tahammül eden ve hatta onun yaptığı bütün kötülüklere iyilikle karşılık veren, güzel, genç, kentli aydın yani seküler, yani modern, yani Batılı "iyi" yüceltildi. Kendince öyle "iyi" bir iş başardı ki rejim gölgesindeki yönetmen, senaryo yazarı kesimi bununla, kendini kaptırıp filmi seyredince dindar insan bile, bunun nihayet bir fabrikasyon yani hayal ürünü bir senaryo olduğunu bilse bile, filmin sonunda kötü karakterden nefret ederek yerinden kalkmaktan kendini alamazdı. Durum bugün farklı mı... "Biraz değişti, farklı" dememi beklersiniz.

Açıkçası ben de öyle düşüneceğimi zannederdim. Ne de olsa dinle savaşmanın, İslam'ı böyle karşıya almanın bir sonuç getirmediğini artık idrak eden bir eskinin yöneticisi kitle var. Bilakis tutumları tarumar olmalarına, şimdi çifte kurultaylarla, skandal üstüne skandallarla gelişen güç kavgalarıyla oldukları yerde debelenip durmalarına sebep oldu. Dindar bir adama iktidarı istemeye istemeye teslim etmelerine götürdü onları. Siyasi doğruluk açısından da demokratikleşme bakımından da artık dindarı küçümsemek uygun düşmüyor. Onun içindir ki eski kemalistler şimdi dindarın başörtüsünü, sakalını savunur hale geldiler, dindarların medyasında, iş dünyasında köşe başlarına çöreklendiler -biliyorum bunun nasıl ve neden olduğuysa, uzun bir yazıyı gerektiren ayrı bir konu, onun için sadece bu kadarını söylemekle yetineceğim burada- de nemalanıyorlar. Böyle olunca da zannedersiniz ki bu iyi-kötü tiplemesi film endüstrisinde artık rağbet bulmuyor.

Ben de öyle zannettim ancak yanıldığımı anladım. Geçenlerde TRT'de çıktığında epeyi konuşulan The İmam'a gözüm takıldı. Geçmişin zıtlık içeren tipolojisi hiç bir değişikliğe gerek duyulmadan bugüne taşınmış, "aydınlık" imamla çocuğunun kafasına vura vura hafızlık yaptırmaktan başka işi olmayan "karanlık" tiplemesi gözler önüne serilmiş. Bir insanın hiç mi iyi tarafı olmaz, gösterilmez. Olmamış, gösterilmemiş, dar görüşlülükse onda, karısına çocuğuna dayak kötekse onda, dedikodu ise onda, cin fikirlilik, kötüye yorma, iftira ise yine onda, cahillikse onda, genç, fit ve güleryüzlü imama karşı, yaşlı, şekilsiz ve asık suratlı olmaksa yine onda. Ama benim için en hayrete düşürücüsü hafızlık enstitüsünün yerin dibine defaatle sokulmasında. Ekrandaki manzara, ortam, ışıklandırma, kıyafetlerin ve davranışların yansıması 1950'lerde ve sonralarında üretilen filmlerden farksız. İnsana bu kadarı da olmaz dedirtip hayrete düşürecek cinsten.

Tek istisna şu olabilir: eskiden "imam" tiplemesi bütün kötülükleri içinde barındıran bir karakter olarak ekrana yansırdı, şimdi başka bir "dindar kötü"ye karşı iyileştirilmiş. O kadar. Bu konuya Kılıçdaroğlu'nun, Başbakan'ın dindar nesil yetiştirmeye matuf sözlerine verdiği tepkiden geldik. Dindarlığı alçaltan zihniyetin temsilcilerinden başka bir şey beklenebilir miydi.

Not: Değerli büyüğümüz Mustafa Başoğlu Bey Rabbi'ne yürüdü. Kabri pür nur, mekanı cennet olsun, entum lena selef ve inna inşaallahü bikum lahikun.

yeniakit