Devlet adamına saygı

Abdurrahman Dilipak

Devlet adamına saygı, devlet adamının halkının ve ülkesine kazandırdığı saygınlık ölçüsündedir. Bir de “Devlete sadakati, onun dinine, alameti farikası / ayırt edici özelliği olan şahsiyetine karşı gösterdiği saygı ve onu koruma konusundaki çabası kadardır”. Yasalara saygı da böyle.

Bir de o ülkede, bir insan emeği ile geçimini sağlayabiliyor mu, haksızlığa uğradığında adalet yolu ile hakkını arayabiliyor, alabiliyor mu? Çaresiz kaldığında o ülke halkı ve yöneticiler o kişiye ve ailesine sahip çıkıyor mu? Parası aranan değer olarak güvenilir mi? İnandığı gibi yaşayabiliyor mu, düşündüğünü özgürce ifade edebiliyor mu?

Eğer o ülkede bunlar varsa, o insanları ne yaparsanız yapın gitmezler. Bunlar yoksa bağlasanız da durmazlar. Hal-i hazır durum kötü ise geçmişle övünmek ve geleceğe dair vaadlerde bulunmak fayda sağlamaz. “Kökü mazide olan bir ati” marazi toplulukların değil, güçlü toplulukların hayalidir.

Halkın yöneticisine saygısının ölçüsü bilgi, tecrübe, adalet, merhamet, dürüstlük, cesaret ve tevazusu ölçüsündedir.. Yönetici, Allah’ın kullarına saygısını kaybederse, Allah da onun üzerinden rahmet ve bereketini kaldırır. O zaman da onun vay haline. Geç kalmışlarsa, tren kaçmış demektir.

Bir savaş, ya da terör, ya da herhangi bir kriz, o kimin işine yarıyor ona bakın.

Adalet sağlamayan mahkemelerin önünde biriken insanların sayısı ne kadar artıyorsa, olacaklardan korkun.

Devlet yönetmek, ihale açmak değildir. O kamu yatırımları belediyelerin ve kamu bürokrasisinin işidir.

Devlet, iç ve dış itibarı, paranın itibarını korur. Adaleti sağlar. Mal, can, namus, akıl-inanç, nesil emniyetini korur. Yasama, yürütme ve yargının bağımsızlığı yanında, İçişleri, Dışişleri, Adalet, Savunma, Maliye devleti ayakta tutan 5 sütundur.

Gerisi, Diyanet, vakıf, belediye, esnaf ve işadamlarının işidir. Devlette roller karışmış, herkes birbirinin arka bahçesi haline gelmeye başlamışsa vay halimize.

Devlet kişilerin tek başına yapamayacağı işleri yapsın, denetim yapsın. Ön açsın.. Su kendi yolunu bulur, yeter ki, engel olunmasın. Devlet de su gibi olmalı. Su maddenin katı, sıvı, gaz haline dönüşebilir. Yanıcı ve yakıcı maddesi içinde gizlidir ama söndürücü de olabilir. İki ana unsuru anti biyoniktir ama, aynı zamanda hayatın temel taşıdır da. Şeffaftır ve bulunduğu ortama göre uyum sağlar. Gökte, yerde, yer altındadır. İçine katılanı kendine benzetir, içine girdiği şeye benzer.

Devlet halkını ezerse, cesur insanlar yetişmez. Haddinden fazla şiddet gayedeki hikmeti yok eder.

Gün gelir, bastırılan insanlar ya başkalarının boyunduruğuna girer, ya da bir yerden sonra ayağa kalkar.

İşler bozulmaya başlamışsa, def-i mazarrat celbi menafiden evladır kuralı gereği, en çok yakınılan konudan başlayın.

Ülkedeki yoksulluk ile düşkünlüğü en kısa sürede ortadan kaldırın. İmalat ve ticaret durmasın. Üretime destek verin.

Çalışmadan maaş alanların işine son verin. Onlar çalışanların da moralini ve ahlakını bozar.

İsraf ve savurganlığı önleyin. Eski köye yeni adet getiren birtakım gerekli olmayan düzenlemelerden kaçının.

Ziraat ve hayvancılığı destekleyin.

Gençleri, yenilikçi, katma değeri yüksek alanlara yönlendirin.

Vergileri ve zamları durdurun.

Üretim-tüketim dengesini sağlayın. Piyasada denge, düzen ve istikrar sağlayın.

Adaleti gözetin, yoksula yardım için toplumsal yardımlaşma konusunda halkı teşvik edin.

Aileye zarar veren her türlü düzenleme ve uygulamalardan vazgeçin.

Tasarrufu teşvik edin. Servet ve güç, toplumun belli kesiminin elinde dönüp dolaşan bir meta haline gelmesin. Bu etnik, dini, coğrafi anlamda böyle olmamalı.

Herkes meşru anlamda refahtan pay alabilmeli, hayata katılabilmeli. Bakın bir ülkede insanlar inandıkları gibi yaşayabiliyor, düşündüklerini özgürce ifade edebiliyorlarsa; malları, canları, namusları güvendeyse ve adalet varsa, yani haksızlığa uğradıklarında haklarını alabiliyorlarsa, karınlarını emekleri ile doyurabiliyorlar ve paraları güneş altında kalan buz gibi erimiyorsa, o ülkeden hiç kimse kovsanız da gitmez. Bunlar yoksa, babanın oğlu da olsa, bağlasan da durmaz.

Devlet, bir yandan yasama, yürütme, yargıdan, öte yandan; halk, toprak ve bu halkın bu toprakta birlikte yaşama iradesinden kaynaklanan bir hukuk düzeninden ibarettir ve bunu o insanların hakkı olarak görmek gerek. Ama devleti yönetenler vekaleten bir iş yaparlar ve onlar kutsal da değildir.

Onun için zaten yasama, yürütme, yargı erkleri parçalara ayrılmıştır.

Devletin seçilmiş siyasi adamları ve atanmış bürokratları görevlerini yapmaz ya da yanlış yaparsa cezalandırılır. Onlar kendilerini mutlaklaştırmaya çalışırlarsa, İlahlık ve Rablik taslamış olurlar. Kimsenin toplum üzerinde, kişilerin rızası dışında hüküm kurma ve onları terbiye etme hakkı yoktur. Korkarım dünya giderek otokrat ve teknokratların bürokratik kontrolüne doğru sürülmeye çalışılıyor. Plandemi süreci bunu açıkça gösterdi. Onun için herkesin dikkatli olması gerek.

Selâm ve dua ile.