Cinayet ve anlamlı sessizlik

Ahmet Taşgetiren

Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Sinan Ateş, 30 Aralık cuma günü motosikletli iki saldırganın açtığı ateş sonucunda, başından vurularak hayatını kaybetti. Yanında bulunan Selman Öztürk ise yaralandı.

Gözaltına alınanlar oldu, arananlar var.

Olay, ülkücü camiada derin bir teessure yol açarken, MHP yönetiminin derin bir sessizliğe gömülmesi, MHP’ye yakın yayın organı Türkgün gazetesinde nerede ise haber olarak bile yer almaması, Ak Parti cenahının, bu arada İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun da bağlantılıymış gibi bir sessizlik içinde hareket etmesi konuyu bambaşka boyutlara taşıdı.

Eşi Ayşe Ateş adına yapılan açıklamada “sosyal medyada ve internet sitelerinde katil arayışlarının, hedef göstermelerin kimseye bir faydası yoktur. Sosyal medya bir hüküm yeri değildir…… Devletimiz, suçluları tespit edecek ve gereken cezayı verecek büyüklüktedir. ” dense de apaçık bir “siyasi cinayet”in konuşulmaması mümkün değil bir, ortaya konan tepkilerin ya da tepkisizliğin sorgulanmaması mümkün değil, iki.

Sinan Ateş, ülkücü camiada tanınmış, sevilen, hareketin geleceğine yönelik çalışmalar yaptığı bilinen birisi. Ne oldu da böyle bir saldırın hedefi oldu? Katil veya katiller taşeron mu, taşeronsa kimin taşeronu, ülkücü camiaya yönelik bir cinayetin derin etkilerinin bulunacağı bilindiğine göre, ne amaçlandı cinayetten? “Öldürmek için ateş edilmedi, karizmasının çizilmesi istendi?” gibi söylemler olayı küçültmeyi amaçlamıyorsa, “karizmanın çizilmesi” ne anlama gelmekteydi ve bu kimin hesabına bir karizma çizimi idi.

Bir büyük camia ülkücü hareket. O camiada liderlik büyük önem taşır. Sevgiler feda oluş boyutundadır. Onun için uzun süre “Ocak başkanlığı” yapan birisinin, hareket içinde derin etkiler bırakması tabiidir.

“Şehadet” de camianın derin hassasiyet alanıdır. Alanda hassasiyet var, yukarda sessizlik.

Ne oldu da böyle oldu?

Üstelik, iktidarı fiilen yürüten Ak Parti cenahı da derin sessizlik içinde. Normalde bu sessizliğin MHP tarafından sorgulanması beklenir. Ama sanki MHP ile uyumlu hareket ediyor Ak Parti cenahı ve devlet aygıtı….

Toplumun, ülkücü camianın bunu da anlamak istemesi çok tabii.

Bu sessizliğe tepki istifaları da var. Camia içinde tanınan MHP’de de görevler üstlenmiş bir isim, Şükrü Alnıaçık’ın “Sinan’ın şehadeti” başlıklı yazısı whatsapp gruplarında dolaşıyor. Yazıda “Zarar görenler” ve “Faydalananlar” diye paragraflar açılmış.

“Zarar görenler” başlığının altında “Sinan Akteş ve ailesi” var öncelikle. Sonra “Ülkücü hareket” geliyor. Burada şu satırlar yer alıyor:

“Türklükle İslam’ı doğru sentezleyen yetişmiş bir Ülkücü reisini kaybetti. Ülkücülerin iç hesaplaşma yaşadığı yönündeki kanaatin resmi suskunlukla takviye edilmesi, “en üst seviyede cinayet” saçmalığının camiaya yapışmasına sebep oldu.“

Ardından “MHP Genel Başkanı” denmiş. Ona düşülen not şöyle: “Atadığı Ocak Genel Başkanına taziye yayınlamaması, “susturucu” sebeplerin sorgulanmasına sebep oldu.”

Sonra “MHP Genel Sekreteri” geliyor. Şöyle bir not ile: “12 Yıl danışmanlığını yapan bir Ocak Başkanına sahip çıkmama sebepleri ertelenmişti, şimdi tartışmaya açıldı.”

Ve “Milliyetçi Hareket Partisi “ denilerek partinin hükmi şahsiyeti. Buradaki değerlendirme notu şu: “Cinayetin dijital çağda işlendiği dikkate alınmadı. Camiada bir izahat, bilgi, taziye ve kınama beklentisi oluştu. Teşkilat Başkanlarının sessiz kalması, Sinan Ateş’in gönlüne dokunduğu MHP’liler nezdinde itibar kaybına yol açtı.”

Daha altta Cumhur İttifakı, Ak Parti, Türkiye gibi maddeler var.

“Bu cinayetten kimler fayda görmüştür?” başlığının altında da 10 madde var. Onlar içinden bu tür bütün idealist yapılar için söylenen şu ikisini paylaşayım dedim: “Ülkücünün canı ucuz, hukuku ve şahsiyeti değersizdir!” diyenler…… “Ülkücüler, iki çocuklu bir aile babasının cinayetinin kendi üstlerine kalmasına mani olamayacak kadar iletişim özürlüdür!” diyenler.

Belli ki geniş bir kesim bir “duyarsızlık” okuyor bu sessizlikte. O duyarsızlığın anlamını çözmeye çalışıyor.

Olayın “Aile”den sonra en derin biçimde “Ülkücü camia”yı sarstığı açık. Aile, sırların aydınlatılmasını “Devlet”e bırakmış gözüküyor. Ama bazı şeyleri çözmekte “Devlet” de çaresiz kalıyor. Muhsin Başkan da “Ülkücü camia”nın bir şehidi idi. Ne oldu o dava?

Benim bu işte en merak ettiğim şey, Ak Parti cenahının hangi sinyal ile paralel bir suskunluk içine girmiş olmasıdır.